Düşlerimi ötele dilediğince sonra da
mevsimlere ömür biç ve paye verme de sevgime.
Yalnızlığın duvarlarına tırmanan iç
sesim ve aşkı nakşeden nefesim…
Elbet saklı olduğum kadar saklı
tuttuğum ruhumda ve duygularımda ve ben telaşla severken ve tebessümlerden
düşler biçip de örürken kazanım babında kaybettiğim yılların hatırına yeniden
ve yeniden kaybetmeye meylettim, sevgili çünkü bahşedilendi ruhum ve esefle
yaşadığım değildi ruhumun ırkı ve vazgeçilmezi ne de olsa layığıyla yaşamak
adına düştüm ben bir kez bu yola…
Sandukam mı?
Yoksa kayıp bir lahit mi sunumu
kaderin?
Belki de mızrabı olmayan bir çalgı.
Ha, bir de çengi yüklü evrende saklı
tutulası o içimizdeki yargı.
Bir örüntüyüm.
Ne ala.
Bir görüntü ise boyum bosum asla
meyletmedim birilerine ama meylettim varlığıma çünkü hiçliğimle tamtakır geldim
ve de gitmekteyim.
Öncemde saklıdır kehanet ve aşkın
erbabı iken kâinat.
O rahmet yok mu hele?
Mehtabın salkımlarında ve de aşkın rüzgârında
meylettiği o yangın yok mu o yangın?
Yağma edilen varlığım ve o çocuk ve
saf yanım ve ben her mısraının bakiyesinde saklı uyak gibi uyduğum da değil
hani düzene ve içimdeki düzensizlikle ve içimden gelen coşku ve sevgiyle tek
tek şerh düştüm düşmekteyim de insan denen varlığa.
İzafi bir gölgeyim belki de
insanların nazarında…
Ve aksayan bir notayım kimi zaman: kâh
gam kâh efkar yüklü olan.
Yüküm de azığım da saklıdır Allah
nezdinde.
Şakıyan rahmetin, içimde saklı
mevsimin ve solgun renginde mazimin yâd edilesi kutsal neferin de sadık
kölesiyim.
Aşkın mahzeninde geçti ömrüm ve de
sessizce ağlarken nihayetinde kendi yaşımda boğuldum ve sürüklendim başka bir
mahzene.
En çok değerimdi aşk değer biçtiğim
ama ömür biçemediğim ne de olsa ben s/onsuzluğa gönül verdim ve yüreğimin
çeperinde bazen soldum bazense ışıdı gözlerim ve üşüdükçe yüreğim kendimi ve
ruhumu falakaya çektim.
Acımadım da kendime ta ezelden çünkü
acı ve hüzündü benim ilk adım ve insanlar sıfatlar biçti güleç yüzüme bense
layık olmak adına evrene kâh ağladım kâh susup için için sevip de kaynadım.
Ilıman bir rüzgârdı s/onsuzluğun
ç/ağrısı ve tünedim kafesimde bazen göçmen kuşlara özendim oysaki ben aşkın ve
yalnızlığın yerlisi ve de kölesiydim.
Kimi zaman gıybet.
Kimi zaman insanların beni
ağırladıkları elbet onların içinde saklı kıyamet.
Bense safkan mağdur ve saftım ve
safiyet yüklü yüreğimi açtım ve açtım ta ki yaram ve acım boyumu geçip de bir rüzgâra
teslim olduğumu idrak ettiğim anladım ki: ben rüzgarın ta kendisiydim.
İçime estim.
Dışımda sustum kimi zaman ve
kamçıladım ruhumu derken büyüdükçe büyüdü yaram ve işte kavuştum nihayetinde
önce Mevla’mdı bana kucak açan ve içimdeki delişmen çocuk oysaki aşktı oyuncağı
insanların oysaki aş ermiştim ben acıya derken sevmeye başladım acılarımı ve
anladım ki acılarımdı beni bana yakın kılan ve daha da çok acımalıydı canım…
Dermanı O’nda saklıydı çünkü öğreten
O idi.
Bense bilmeden aşkın hikmet ve nimet
olduğunu bir kez çarpılmıştım aşkın rüzgârı ile.
Çocuk aklımla anladım ki aşk başka
bir lehçeydi ve de insanların anladıkları mahiyette değil: bilakis aşk kâinatın
merkezi idi.
Sevebildiğim kadar sevdim lakin
yetmedi.
Değer verdikçe sevdiklerime yaram
büyüdü ama yama dahi yapmadım hatta neden, diye sormadım çünkü aşk bende
saklıydı bense acılarda ve acılarımla beslendim derken içimdeki gizle sözlendim
ve uğurlu kelimemdi aşk bir o kadar lanetiydi evrenin ne de olsa beni bana
yenik düşürendi aşk ve meylettim daha çok sevmeye.
Rabbin sunumu.
Yalnızlığın da göçü.
Bense öcümü kendimden aldım ve uzağa
kaçtım kendimden oysaki hep yakın bilmiştim kendimi kendime…
Z/amansız bir yolculuktu çıktığım ve
içine düştüğüm bir t/uzak elbet rahmetin peşindeyim ve içimdeki çetrefilli
yolculuk ne de olsa bu yolun tek yolcusuydum ve sınandığımsa koca bir gerçek.
Sıvazlayan kimse ruhumu…
Sinen hangi sesse iç sesimin baskın
çıktığı.
Örülü saçlarım ve kâküllerim ve de
düşkünlüğüm acıya ne de olsa meddücezriydim ben içimdeki gizemin.
Varlıkta yokluk.
Yoklukta şükür.
Şükürde sabır.
Sabırda ise katık yaptığım aşk ve
zemzem suyuyla yıkanan ruhum ve dinmez efkârım.
Rengimse beyaz.
İdmanlıydım da yalnızlığa ve acıya…
Derken öylesine bir dönemece geldim
ki:
Ya bendim bana uzak kalan ya da
bendim beni bana sunacak olan elbet Allah’ın rızasıyla…
Sözcüklerim yanık kokuyordu ve
içimdeki dergâh çoktan yağmalanmıştı lakin ben kavuşmuştum ilk ve son
sığınağıma…
Bir rüzgârdı madem savrulduğum.
Bir matemdi madem savunduğum.
Mademki ihlaslı bir yürekti sonuna
kadar kendimi avuttuğum…
Müphem olan neyse aydınlığa kavuştu
sonunda ve çözdüm içimdeki şifreyi ve kör düğümü.
Kor bir heceden fazlasıydı aşk ve insanüstü
bir güce şerh düşen ve de rahmetin ta kendisi…
Oysaki ben henüz yolun başındaydım ve
sonunda kucağını açmıştı bana rahmet ve o devasa sağanak…
G/izinde.
S/özünde.
Ve de közünde.
Mabedim ve matemim ve kıblem ve
vazgeçilmezim…
Kendime ulaşmanın verdiği huzurla
daha çok sevmekti artık sonsuzluğun meali ve bunu bana sunan tek varlık ki en
çok da O iken sevilmeyi hak eden tıpkı bana öğrettiği gibi mademki doğduğum
günkü aynı insan olmayı becermiştim sadece sustum ve hamt ettim ve işte güneş o
gün ilk kez benim için doğmuştu üstelik batmamak üzere…