BÖLÜM 1: HAMSİ KOYDUM TAVAYA

Yıllar önceydi. Yanlış hatırlamıyorsam 1986 veya 1987 Yılı yaz tatili...

***************

Kadınlar şimdi mutlaka bana hak vereceklerdir.

Eğer bir kadın evde temizlik yapıyorsa onun ortalıkta görmek istemediği tek nesne özellikle ve de öncelikle kocası ve varsa bebek olmayan erkek çocuklarıdır. Hatta eli iş görmeyen kız çocukları... ( Doğru mu hanımlar? )

Annemin evinde de durum aynıydı ve eşimle annem ev temizliği yapacaklardı. Ortalıktan mutlaka toz olmalıydım ya nereye? Gerçi İstanbul gibi bir yerde nereye diye sorulmaz ya , yalnız başına İstanbul bile çekilmiyor. İlle yanında birileri olacak.

Annemin aklına dahiyane bir fikir geldi : ’ Oğlum, abinin oltasını al Sarayburnu’na balığa git. Akşam bize bir balık ziyafeti çekersin’ dedi.

Ben ve balık? Hayatımda hiç yapmadığım bir iş. Ama aklıma da yatmadı değil hani. Hem başka ne yapabilirdim ki? Temiz hava bol güneş daha ne. Alt tarafı bir iki solucanı takacaksın çengellere sonra misinayı sallayacaksın denize. Ondan sonra çekeceksin o kadar. İyi de solucanı nereden bulacacağım? Her yer beton. Amaaan onu da Sarayburnu’na gidince düşünürüm. Olmazsa orada üç beş kuruş verip birilerinden satın alırım. Tamam...En iyisi balık tutmak.

İndim Sarayburnu'na bir miktar solucan alıp çengellere taktım.( Kanca mıydı yoksa? Amaaannn neyse ne. ) Hemen önüme indirdim oltayı.  Hah vurdu mu ne? Ne demişti abim ? Balık vurunca oltada boşluk bırakmamak için hızla çekecektim. Var hızımla çekiyorum. Yanımda kovası balık dolu bir amca ’ Evlat oltada boşluk bırakıyorsun balık kaçar ’ deyince ’ Hımmmm kaçırır mıyım hiç ’ diye oltayı tutup denize de sırtımı dönerek hızla koşmaya, daha doğrusu yürümeye başladım. Yanımdaki balıkçı bana güleyim derken denize düştü. Tüh kaçırdık balığı. Garanti iki kilo filan gelirdi.

Komşu balıkçı sudan çıktı. Ben ona güleceğime hâla o bana gülüyor. ’ Evlat bak burada balık olmaz zaten oltayı ileri atacaksın ’ dedi . Oltayı sallamaya başladım. Yanımda yöremde on metre yakınımda kim varsa çil yavrusu gibi dağılıyor. Allah Allah ne oldu ki: Meğer olta helikopter pervanesi gibi sallanmazmış. Ne bileyim? O amca ’ Evlat aşağıdan yukarı doğru daire yaparak çevireceksin ’ deyince onun dediğini yapmaya çalıştım. Yapmaz olaymışım. Benim metot daha iyiymiş meğer.

Oltayı bir salladım, iki salladım, üç salladım, dört sallayamadım. Ucundaki kurşun önce yere, oradan da sıçrayarak kafama küüütt diye inince güpe gündüz yıldız saymaya başladım. Venüs, küçük ayı, büyük ayı, aaa Halley bile var hem de kuyruğuyla birlikte. Anlamıştım akşam eve balık götüremeyeceğimi. Olsuuunnn ben de ceviz götürürdüm. Kafamda oluşan cevizi.

Oltayı topladım ve balıkçılık hayatım ebediyen sona erdi. İlk balıkçılığım aynı zamanda son balıkçılığım olmuştu.

Bir saattir komşuluk yaptığım amcaya veda ettim: ’ Amca ben gidiyorum. Sana bol kısmetler. Akşama senin evde muazzam bir hamsi ziyafeti olacak’ deyince amca az kalsın yine denize düşüyordu. Meğer avladığı balıkların adı istavritmiş. Ne bileyim ben? Bir tek hamsiyi bilirim o da annem laz olduğundan. Ayıptı gerçi bir İstanbul çocuğunun balıkları tanımaması ama n'aaapayım bilmiyordum işte.


BÖLÜM -2 - ÖĞRETMENİM CANIM BENİM.

Sarayburnu’ndan Eminönü’ne kadar taban teptikten sonra kuşlu caminin oraya geldim ( Benim evlatlar henüz bebekken gördükleri bu camiye kuşlu cami dediler ve hâla kuşlu cami diyorlar .Yeni Cami yani ) Yeni Cami civarında Mısır Çarşısının önüne gelmiş öyle aptal aptal etrafımı seyrediyordum ki omuzuma bir el dokundu. Yaşlı, nur yüzlü, pamuk saçlı , yorgun bir teyze elindeki iki çiçek saksısını göstererek ’ Oğlum şunları taşımama yardım eder misin? Sana para da veririm ’ dedi. ’ Teyzeciğim ayağım sakat ben taşıyamam ’ demedim. Alt tarafı iki tane saksıydı. ’

- Nereye taşınacak bunlar?
- Kadıköy vapur iskelesine. Oraya kadar taşı kafi.
- Teyze senin kimin kimsen yok mu? Bunları niçin yakınlarına aldırtmıyorsun? Taaa buralara kadar yorulmuşsun.
- Sen işine bak. N'aapacaksın kimim kimsemi?

‘’İşine mi? Ben öğretmenim yahu.’ demedim. Saksıları aldım ve o önde ben arkada yürümeye başladık. Ama içimden ’ Bu kadın eğer öğretmen değilse ben de bu kelleyi keserim ’ diye düşünüyorum. Artık yedi yıllık öğretmendim. Kokusundan tanırdım bir meslektaşımı. Kendimi iyice Kemal Sunal’laştırarak sordum:

- Teyzeee sen ne iş yaparsın?
- Senin gibi cahilleri eğitirim.
- Anlamadım ki nasıl yani? Terzi misin?
- Ay ne terzisi be . Öğretmenim, öğretmen.

Hiç yanılmam öğretmendi. Doğru tahmin etmiştim.

Nihayet Kadıköy vapur iskelesinin önüne geldik. Zaten iki adım yerdi. Öyleydi ya terden sırılsıklamdım kadın, ayağımın farkına varmamış hızlı hızlı yürümüş ( Tabii ki bana göre ) beni kan-ter içinde bırakmıştı. Saksıları kucağımdan yere indirdim. Öğretmenim de cüzdanından para çıkarttı ve ’ Buyur ’ dedi. Elini tuttum. Öpüp başıma koydum. Kadın aniden yaptığım bu hareket karşısında neredeyse küçük dilini yutacak.

- Bir meslektaştan diğer meslektaşına ufacık bir yardımın lafı mı olur hocam?
- Neee anlamadım? Meslektaş mı?
- Batman Lisesi Tarih Öğretmeni Sami Biberoğulları. Emrinize amadeyim Hocam.

Öğretmenim. Canım benim. Kıpkırmızı oldu.

- Ah evladım ne kadar mahcup oldum. Ne kadar utandırdınız beni. Çok çok özür dilerim. Ne olur affedin. Yaşlılığıma verin.
- Estağfirullah Hocam o ne demek? Sizler olmasaydınız bizler olabilir miydik?

Hocamın bir kez daha ellerini öpüp Kadıköy’e yolcu ettim. Ama o olaydan ikimiz de payımıza düşeni almıştık.

Hocam, sanırım bir daha insanların kılık kıyafetine bakarak hemen peşin hüküm vermemeyi öğrenmişti.

Ama ben daha fazlasını öğrendim o ak saçlı hocamdan. Hem de bana hiç bir şey demeden öğretti: Eğer bir öğretmen isen sadece bilgi, görgü, kültür, hayata bakışınla değil aynı zamanda dış görünüşünle de öğretmen olacaksın. Yaz günü saç sakal bir karış, ayağında kadife pantolon üzerinde simsiyah uzun kollu yakasından göğüs kılların fırlamış gömlekle dolaşırsan hamal da sanırlar maganda da. Öğretmensen Öğretmene benzeyeceksin vesselam.

Çok teşekkürler Öğretmenim. İyi bir dersti.


Not: Öğretmen öğretmene benzemeli vesselam ama karikatürdeki gibi de abartmamalı yani.))))

( Bir Kıssa İki Hisse başlıklı yazı Sami Biber tarafından 10.04.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu