Bilmiyorum asla bilmiyorum çünkü aşk
körüyüm ben ve g/izlendiğim kadar yalnızlığımla da yürüyorum aşkın köprüsünde
ve içten içe büyüyorum.
Bir renksem eğer asma katında sevici
kuşların.
Bir azapsam içim iken yanık kokan.
Endamlı acılarım.
Ah, benim hüzün hırkam.
Gölgemle mutluyum ve göğsümde uçuşan
kuşlarla artık aklınıza ne gelirse…
Bakir bir ovada.
Bol keseden yüzdüğüm denizde.
Bedevi aşkların ördüğü onca kinaye
ile.
En çok da bilinmeze ve bilgiye
duyduğum aşk ile…
O aşk ki, Rabbim: sırlara erdiğim ve
o rüzgâr ki hücrelerimin b/ölündüğü ve bir amip gibi belki de bir bakteri ya da
karınca sürüsüne duyduğum hayranlık ile.
Övüneceğim ne var ki dünde asılı
kaldığımın kaydını da sunmuşken evrene ve işte devinen mevsim nihayetinde
birileri de olacaktır hani kimse sesimi duyan.
Özümde saklı özrüm çünkü ben bir
ebabil kuşuyum.
İnsan olmanın verdiği huzursuzluk ile
yaşıyorum ve her nedense mutlu olmayı reddediyorum.
Karekökü yıldızların ve esef yüklü
sesi rüzgârın.
Rengim uçuk pembe kalem de uçuklamış
ben ise bir uçağın kanatlarına konma arzusuyla her gök gürlediğinde sadece
yaslanıyorum Rabbime aslında hep ama hep ve örtülü yüzünde hayatın bazen
kanaviçeler sunuyor evren belki de kare kodu olmayan bir ürün gibi raf ömrümün
dolmasını bekliyorum ki yeteri kadar yaşadım ve yaşattım da acıyı ve işte
bitişiğimdeki diğer duygu en çok da hüzne düşkünlüğüm bu yüzden aşk olmazsa
olmazım.
Ne beşeri bir aşk bu.
Ne de içine dönük.
Ne de dışa dönük iç dünyam ve işte
itildiğim dünyanın kaldırım tozlarında üşüyorum aslında her düştüğümde uçtuğuma
vakıfım ve her uçtuğumda yeniden doğduğuma ama ben artık solup açmak
istemiyorum yeniden.
Bir içgüdü ise renksiz ruhum; bir
hasat zamanı ise kaleme her sarıldığım ve işte pulsuz zarflarla idare ediyorum
ve ne yazık ki kendime henüz bir mektup yazmadım zaten yollasam bile biliyorum
da adrese ulaşmayacağını ne de olsa yersiz yurtsuz bir garibim ben en çok da
saf tuttuğum dünya denen kasabada dünyanın nimetlerine de yok iken düşkünlüğüm…
Düşmüşlüğümse sadece içime düşen bir
yaş gibi bir düş gibi bir şiir gibi en çok da dilimde pelesenk duaların
sessizliğinde ses olan huzur öncesi o bekleyiş..
Bir ileti olma ihtimalim de yok çünkü
ileteceğim sadece sınır ötesi yaşayanlar ve yaşananlar ve imla hatası olduğumu
biliyorum kalemi her elime aldığımda sözcüklerin hıçkırığını duyuyorum ve şapka
çıkarıyorum her birine ya da bir harfe çengel atıyorum ve salındığım beyaz
sayfanın nimeti iken her yazılan sadece el atıyorum ümide ve biliyorum da
defalarca yerle yeksan olmanın da devamıdır her yazdığım.
Mutluluksa benliğime ters.
Mutlak bir hâkimiyet ve de. En çok da
afaki bir özgürlük tanımı çünkü artık severken özgür olduğumu iddia etmiyorum
bu yüzden serildiğim yeryüzünde sadece göğe dokunma arzusu ile doluyken özgürüm
elbet sadece sevgimi Rabbime sunarken.
Her nasılsa sevmem iyi gelmiyor
insanlara ve aşkın muadili olan coşkumu da garipsiyorlar bu yüzden asla bir
beklentim kalmadı insanlardan yana yine de yüreğimde taşıyorum her birini ve
bentler aşıyorum lakin…
Ah, ulaşamıyorum işte içimdeki
kehanete ve hala çözemediğim binlerce şifre ile doluyum içten dışa ve devreleri
yandıkça aklımın ruhuma dokunuyorum ama o da hoşnut değil benden en azından
benim benden hoşnut olmadığım kadar…
Kaygılarımı büyütüyorum biteviye ve
aklım ermiyor kimi zaman olan bitene ve geçirdiğim değişim: hem fiziksel
anlamda yıprandığım hem de kalbimin yenik düştüğü.
Örtüşmüyorum da kimse ile hatta
içimdeki kâhin sürekli tepeme binerken bense kul olmanın faziletini değil
esaretini yaşıyorum çünkü esiri olduğum duygularım var haddinden fazla üstelik.
Mesnetsiz ithamlar da uçuşuyor
sağımda solumda ve kapalı kaldığım ömrün kapısını da kapatmışken mutluluğa ve
de geçit vermediğim kim ise artık bir o kadar erişemediğim insanlar ve
yarıştığımsa içimdeki sefil çocuk bazen ölmesini istediğim bazen büyüdüğüm için
kendimden nefret ettiğim bazense birilerini haddinden fazla sevdiğim için
benden kaçışan insanlar.
Elimde değil işte ne de olsa sevginin
müdaviyim ve her sevdiğimde kitleniyorum elbet işgal edilmiş bir cennetin filan
da hayalini kurmuyorum artık çünkü cennet içimde saklı cendere ise hayatın beni
ters köşe yaptığı.
Müzmin duygularım.
Müspet menfi bana yönelen her cümle.
Sessizce yaşamam ve sevmem bile
insanları rahatsız edebilirken…
Otağı kurduğum hayaller diyarında
ötenazi yaptığımsa önceki hayatım ve yarınlara değil dokunmak erişeceğimi bile
düşünmüyorum çünkü inanılmaz üşüyorum ve içine düştüğüm bu kuyudan çıkmanın da
artık ihtimal dâhilinde olmadığını biliyorum belki de asla çıkmamam gereken bir
yoldu bu:
Elbet aşkın kavisleri.
Aşkla örtüşen coşkum.
Ve sönen coşkum ve ışığım.
Kilit noktası nedir, biliyorum da ama
asla dile getiremem belki de dile getirmemem gereken binlerce açık verdiğim
elbet yazarak bir şeyleri başaracağımı sanıp da yanıldığım…
En güzel yazımı ve şiirimi yazabilsem
keşke bir gün ve işte o gün kocaman bir nokta koysam her şeye elbet hiç kimse
olduğumun bilincinde yaşadığım bunca hayal kırıklığının üzerine hala nasıl
ayakta kalabilmişsem…