Tebessüm ehli firarı sözcüklerin:
kenetli yüreğin de arzuhali şimdi mekik dokuyacağım yalnızlığın mertebesinde
asılı hüznümle kat çıkacağım acılara elbet açığa aldığım yüreğin de hakkını
vererek ve tebessümler sunacağım içimdeki çocuğa yoksa neyler yalnızlığın
firarında boy veren sevgim gömülü bedenim ve bir ganimetmişçesine kendimi
bulmamın meali elbet ne isyan yüklüyüm ne kindar sadece sefil bir kul gel gör
ki köy de kasaba da olmaz benden ne de olsa sancağına sarılı elim ve yüreğim
düş gücümde koşuşan bir heceden üreyen yalnızlığım ve özlemim.
Muğlak bu gün kaygılarım ve de
münferit iken varlığım.
Hizasında aşkın ve şiarı iken
yarınların
Kıymete bindiğim ne ki?
Ne ki hüznümün tefsiri?
Bir ayraçsam kendime koyduğum ve
dünüm
Bir infilaksam içimi bozguna uğratan
Hem çoktan ispatlanmadı mı aşkın
rüştü?
Seyyah sözcükler
Kifayetsiz dürtüler.
Belki de ithamla mesnetsiz
Lakin insan kendini bildikten sonra.
Ulu orta yaşamadığım
Elzem olansa yalnızlığın
salkımlarında
Asılı bir renk gibi düş gibi
Çiçeklerin açıp solmaya doymadığı
Mevsimin kibrinde saklı belki de
Solmasaydı ya çiçekler ve sevgi
Künyemizde saklı hatıralar
Aşkın da müsebbibi değil mi?
İçin için yanan ateşin darmadağın
ettiği.
Kürediğimiz zemin
Bazense kendimize küstüğümüz
Ne kadar emin olsak da
Güveler yedi bir kez masumiyetimizi.
Gönlün rabıtası aşkın da şahikası
Özgün bir iklim
En çok da severken insan alabildiğine
özgür ve mutlu.
Huzmeler serpilen boydan boya
Hüzünse bazen gizlenen
En çok da aşkın uğruna
Kalıtsal bir acı belki de atalarımızdan
Hiç atmadığı kadar yürek suskunluğun
da mezarında
İç bükey acılardan çıkıp da yola
Ah, o ayna ki nice sırla dolu
Sırların meali
Elbet iç sesin ikbali
Sevmeden yaşamak mümkün mü hem?
Bir firar ki öncesiz
Bir sükût ki kimsesiz
Elbet yalnızlığın sürdüğü saltanat
Atlastan bir yorgan şiirin örttüğü
Hayata ve sevgiye de kurban olur
insan
Yeter ki saklı tutsun özünü
Varsın da tek özrü olsun içinden
geldiği kadar sevgi…