MİLLET-İ SADIKA DEDİĞİMİZ
ERMENİLER TÜRKLERE SADIK DEĞİLLERMİŞ Kİ—5. BÖLÜM--
YEDİ KOCALI HÜRMÜZ
1853 de başlayan ve 1856 yılı başlarına kadar devam eden Kırım Savaşında
Osmanlı Devleti, müttefiki olan İngiltere, Fransa ve İtalya’nın yardımıyla
zafere doğru ilerlediğini görünce 18 Şubat 1856 da Islahat Fermanı adını verdiği Fermanı ilan etti.
Islahat Fermanı da Padişah Abdulmecit zamanında ilan edilmişti ama artık
başrolde Tanzimat Fermanının mimarı Mustafa Reşit Paşa değil, Mustafa Reşit
Paşa’nın yetiştirdiği Sadrazam Âli Paşa( Mehmet Emin Âli Paşa) ve Hariciye
vekili Fuad Paşa( Keçecizâde Fuad Paşa) vardı ve işin ilginci Tanzimat Fermanını
hazırlayan Mustafa Reşit Paşa, öğrencilerinin hazırladığı Islahat Fermanını
yerden yere vuruyor, dahası ihanet olarak görüyordu. Özetle söylediği şuydu:
''Hristiyan takımına akıllara sığmayacak ayrıcalıklar verilip şımartılmaması
devlet aklının gereği iken, buna dikkat edilmemiş oluşu acayiptir. Bu, Devlet-i
Aliyye'nin 600 senelik rengini tersine çevirecek ve ehl-i İslam ile Hristiyan
arasında maazallah katliamlara sebep olacak bir şeydir.’’
Peki neler vardı bu Islahat fermanında.
Kabaca şunlar vardı:
- Gayrimüslimlere devlet görevine girme, askerlik yapma, askeri okullara girme
konularında Müslümanlarla aynı haklar tanınacaktır.
- Vergi konusunda eşitlik
sağlanacak, iltizam yönetimi ve cizye vergisi kaldırılacaktır.
- Tüm dini gruplara din ve ibadet
özgürlüğü sağlanacaktır.
- Gayrimüslimlerin ibadethane, okul,
mezarlık gibi yapıları tamir etmelerine, yenilerini inşa etmelerine izin
verilecektir.
- Halka açık ve adil yargılanma
sağlanacaktır.
- İşkence, kötü muamele
yasaklanacak, hapishane ve ceza şartları iyileştirilecektir.
- Gayrimüslimler, eyalet
meclislerine seçilebilecektir. Ayrıca gayrimüslimlerin kendi işlerini
görebilmeleri için cemaat meclisleri oluşturulacaktır.
Bu maddelere baktığımızda masum tamamen
demokratik bir Osmanlı Devleti ve toplumu olma yolunda atılmış çok önemli
adımlardı. Nitekim hâla okullarımızda Islahat Fermanının önemi işlenirken ‘’ Bu
fermanla Osmanlı Devleti topraklarında yaşayan her din, dil, ırktan insanlar
kanun karşısında eşit hale getirilmiştir.’’ Diye anlatılır. Oysa tarafsız
yabancı diplomatların gözünde bile Islahat Fermanı, Hıristiyan azınlığı birinci
sınıf vatandaş durumuna getirirken Müslüman Türk vatandaşları ikinci sınıf
vatandaş durumuna düşmüşlerdir. ( Az sonra bu konuyu örneklerle açıklayacağım.)
Bu ferman ilan edildikten kısa süre sonra Osmanlı Devleti, Paris’te 30 Mart
1856 da İngiltere, Fransa, Rusya, Prusya, ( Almanya) Sardunya ( İtalya ) ve
Avusturya’nın katıldığı Paris Antlaşmasını imzaladı.
Bu antlaşma 31 maddelik bir antlaşmaydı. Maddeleri tek tek yazmayacağım ama
konumuzla ilgili olanları şunlardı:
1- Osmanlı padişahının ilan ettiği Islahat Fermanı ilgili devletler tarafından
kabul edilecektir. Bu Ferman, ilgili Devletlere Osmanlı Devletinin iç işlerine
karışma hakkı vermez
2- Osmanlı Devleti artık bir Avrupalı devlettir, dolayısıyla toprak bütünlüğü
Avrupalı büyük devletlerin garantisi altındadır.
Evet, Osmanlı Devleti Avrupa Birliğine girdi mi? Girdi, hem de 1856 Yılında.
Bu olay okullarda ‘’ Osmanlı Devleti kendisini garantiye aldı’’ olarak
anlatılır. Ben hiç böyle anlatmadım.
Osmanlı Devleti bu madde ile en
kötü şekilde aşağılanmıştır. Artık kendi ayakları üzerinde duramayan, başka devletlerin yardım ve himayesine muhtaç
bir devlet olduğunu kabul etmiştir.’’ Diye anlatmışımdır hep.
Bir diğer husus, antlaşma metnine göre hiç bir devlet Osmanlı Devletinin iç
işlerine karışmayacaktı ama uygulamada bunun tam tersi oldu.
Bu noktada yine bir Türk değil doğrudan
doğruya İngiltere Dışişleri Bakanı Lord J.Russel’e bırakalım sözü. Bakın ne
diyor:
‘’ 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan 1856 Paris Antlaşmasına kadar Türk
İmparatorluğunda yaşayan Hıristiyanlar, Osmanlı tebaası oldukları kadar Rus
Çarının de tebaası durumuna getirilmişlerdi. Paris Antlaşması hükümleri,
Osmanlı Hıristiyanları üzerindeki Rusya’nın tekelci koruyuculuğunu daha geniş
kapsamlı bir yükümlülüğe dönüştürmüştür. Paris Antlaşması, Babıâli’nin( Osmanlı
Hükumeti) Hıristiyan tebaası üzerinde bir tek devletin koruyuculuğu yerine beş
devletin ortak koruyuculuğunu (collective protectorate) getirmeyi
öngörmüştür."
Evet, antlaşma maddesinde yazan bambaşka bir şey olsa da İngiliz Dışişleri
Bakanı, olayın aslını gayet net ve gayet açık özetliyordu: Bundan böyle Osmanlı
Devletindeki Hıristiyanların koruyucusu yalnızca Rusya değildir. Rusya’nın
yanında beş devlet daha koruyucudur. Bu devletler de İngiltere, Fransa,
Avusturya, Prusya(Almanya) ve Sardunya( İtalya)dır.
Böylece Osmanlı Devletinde yaşayan Hıristiyanların, dolayısıyla da Ermenilerin
1856 Paris Antlaşmasından sonra koruyucu sayısı bir anda birden altıya çıktı
mı? Çıktı. Hani bir tane daha olsaydı (
Ki sonraları ABD nin de katılımıyla oldu.) al sana Yedi Kocalı Hürmüz...
Şimdi de gelin yine bir Türk Tarihçi veya yazar değil yine doğrudan doğruya
İzmir İngiliz Konsolosu Charles Blunt’u konuşturalaım ve Islahat Fermanından
sonra Ülkenin çoğunluğu olan Türklerin nasıl ikinci sınıf vatandaş durumuma
düştüklerini görelim.( Dikkat edecek olursanız yazımda şu ana kadar Türk
tarihçilerinin yazdığı herhangi bir şeye yer vermedim.)
Evet, İngiliz Konsolos Charles Blunt, 28 Temmuz 1860 da yani Islahat
Fermanından sadece 4 sene sonra İzmir’in durumu ile ilgili İngiltere’ye verdiği
raporda aynen şöyle diyor:
‘’Vilâyetin genel durumu günden güne iyiye gitmektedir. Ancak bu
iyileşme, genellikle Hıristiyanların yararına oluyor. Hıristiyanlar, Türklerin
varını yoğunu satın alıyorlar. Elden çıkarılan Türk topraklarının alıcıları her
zaman ya Ermenilerdir, ya da Rumlar."
Çok fazla açıklayıcı olmadı sanırım İngiliz Konsolusun bu raporu. O zaman az
sabredin gelecek bölümde Trabzon’daki İngiliz Konsolosu Palgrave, Erzurum’daki
İngiliz Konsolosu Taylor anlatsın Türklerin Islahat Fermanından sonra nasıl
ikinci sınıf vatandaş durumuna düşerken özellikle Ermenilerin kıçlarının nasıl
kaldırıldığını...
Evet 1856 Tarihli Paris Antlaşması, ders kitaplarımızda hep demokrasi hareketi
olarak anlatılır, Osmanlı’nın bir yerde Avrupa Birliğine de girmesidir ama işin
aslında Osmanlı Devleti mi Avrupa Birliğine girmiştir yoksa Avrupa Birliği mi
Osmanlı’ya girmiştir tartışılır...
Ufak bir anektodla noktalayayım: Islahat
Fermanının mimarı Mehmet Emin Âli Paşa 1871 de vefat ettiğinde cenazesinde
‘’Nasıl Bilirdiniz?’’ Sorusuna bir tek Allah’ın kulu ‘’ İyi bilirdik.’’
Dememiştir. İmamın bu sorusuna olumlu ya da olumsuz cevap veren olmamıştır. Oysa Aynı Mehmet Emin Âli Paşa için bir
İngiliz Elçisi ‘’ Osmanlı Devlet adamlarından rüşvet veremeyeceğiniz tek kişi
Mehmet Emin Âli Paşaydı.’’ demektedir.