Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 5.05.2021
Okunma Sayısı : 943
Yorum Sayısı : 4

MİLLET-İ SADIKA DEDİĞİMİZ ERMENİLER TÜRKLERE SADIK DEĞİLLERMİŞ Kİ—5. BÖLÜM--

YEDİ KOCALI HÜRMÜZ

1853 de başlayan ve 1856 yılı başlarına kadar devam eden Kırım Savaşında Osmanlı Devleti, müttefiki olan İngiltere, Fransa ve İtalya’nın yardımıyla zafere doğru ilerlediğini görünce 18 Şubat 1856 da Islahat Fermanı adını  verdiği Fermanı ilan etti.

Islahat Fermanı da Padişah Abdulmecit zamanında ilan edilmişti ama artık başrolde Tanzimat Fermanının mimarı Mustafa Reşit Paşa değil, Mustafa Reşit Paşa’nın yetiştirdiği Sadrazam Âli Paşa( Mehmet Emin Âli Paşa) ve Hariciye vekili Fuad Paşa( Keçecizâde Fuad Paşa)  vardı ve işin ilginci Tanzimat Fermanını hazırlayan Mustafa Reşit Paşa, öğrencilerinin hazırladığı Islahat Fermanını yerden yere vuruyor, dahası ihanet olarak görüyordu. Özetle söylediği şuydu: ''Hristiyan takımına akıllara sığmayacak ayrıcalıklar verilip şımartılmaması devlet aklının gereği iken, buna dikkat edilmemiş oluşu acayiptir. Bu, Devlet-i Aliyye'nin 600 senelik rengini tersine çevirecek ve ehl-i İslam ile Hristiyan arasında maazallah katliamlara sebep olacak bir şeydir.’’

Peki neler vardı bu Islahat fermanında.

Kabaca şunlar vardı:

- Gayrimüslimlere devlet görevine girme, askerlik yapma, askeri okullara girme konularında Müslümanlarla aynı haklar tanınacaktır.

 - Vergi konusunda eşitlik sağlanacak, iltizam yönetimi ve cizye vergisi kaldırılacaktır.

 - Tüm dini gruplara din ve ibadet özgürlüğü sağlanacaktır.

 - Gayrimüslimlerin ibadethane, okul, mezarlık gibi yapıları tamir etmelerine, yenilerini inşa etmelerine izin verilecektir.

 - Halka açık ve adil yargılanma sağlanacaktır.

 - İşkence, kötü muamele yasaklanacak, hapishane ve ceza şartları iyileştirilecektir.

 - Gayrimüslimler, eyalet meclislerine seçilebilecektir. Ayrıca gayrimüslimlerin kendi işlerini görebilmeleri için cemaat meclisleri oluşturulacaktır.

Bu maddelere baktığımızda masum tamamen demokratik bir Osmanlı Devleti ve toplumu olma yolunda atılmış çok önemli adımlardı. Nitekim hâla okullarımızda Islahat Fermanının önemi işlenirken ‘’ Bu fermanla Osmanlı Devleti topraklarında yaşayan her din, dil, ırktan insanlar kanun karşısında eşit hale getirilmiştir.’’ Diye anlatılır. Oysa tarafsız yabancı diplomatların gözünde bile Islahat Fermanı, Hıristiyan azınlığı birinci sınıf vatandaş durumuna getirirken Müslüman Türk vatandaşları ikinci sınıf vatandaş durumuna düşmüşlerdir. ( Az sonra bu konuyu örneklerle açıklayacağım.)

Bu ferman ilan edildikten kısa süre sonra Osmanlı Devleti, Paris’te 30 Mart 1856 da İngiltere, Fransa, Rusya, Prusya, ( Almanya) Sardunya ( İtalya ) ve Avusturya’nın katıldığı Paris Antlaşmasını imzaladı.

Bu antlaşma 31 maddelik bir antlaşmaydı. Maddeleri tek tek yazmayacağım ama konumuzla ilgili olanları şunlardı:

1- Osmanlı padişahının ilan ettiği Islahat Fermanı ilgili devletler tarafından kabul edilecektir. Bu Ferman, ilgili Devletlere Osmanlı Devletinin iç işlerine karışma hakkı vermez

2- Osmanlı Devleti artık bir Avrupalı devlettir, dolayısıyla toprak bütünlüğü Avrupalı büyük devletlerin garantisi altındadır.

Evet, Osmanlı Devleti Avrupa Birliğine girdi mi? Girdi, hem de 1856 Yılında.

Bu olay okullarda ‘’ Osmanlı Devleti kendisini garantiye aldı’’ olarak anlatılır. Ben hiç böyle anlatmadım.  Osmanlı Devleti  bu madde ile en kötü şekilde aşağılanmıştır. Artık kendi ayakları üzerinde duramayan,  başka devletlerin yardım ve himayesine muhtaç bir devlet olduğunu kabul etmiştir.’’ Diye anlatmışımdır hep.

Bir diğer husus, antlaşma metnine göre hiç bir devlet Osmanlı Devletinin iç işlerine karışmayacaktı ama uygulamada bunun tam tersi oldu.

Bu noktada yine bir  Türk değil doğrudan doğruya İngiltere Dışişleri Bakanı Lord J.Russel’e bırakalım sözü. Bakın ne diyor:

‘’ 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan 1856 Paris Antlaşmasına kadar Türk İmparatorluğunda yaşayan Hıristiyanlar, Osmanlı tebaası oldukları kadar Rus Çarının de tebaası durumuna getirilmişlerdi. Paris Antlaşması hükümleri, Osmanlı Hıristiyanları üzerindeki Rusya’nın tekelci koruyuculuğunu daha geniş kapsamlı bir yükümlülüğe dönüştürmüştür. Paris Antlaşması, Babıâli’nin( Osmanlı Hükumeti) Hıristiyan tebaası üzerinde bir tek devletin koruyuculuğu yerine beş devletin ortak koruyuculuğunu (collective protectorate) getirmeyi öngörmüştür."


Evet, antlaşma maddesinde yazan bambaşka bir şey olsa da İngiliz Dışişleri Bakanı, olayın aslını gayet net ve gayet açık özetliyordu: Bundan böyle Osmanlı Devletindeki Hıristiyanların koruyucusu yalnızca Rusya değildir. Rusya’nın yanında beş devlet daha koruyucudur. Bu devletler de İngiltere, Fransa, Avusturya, Prusya(Almanya) ve Sardunya( İtalya)dır.

Böylece Osmanlı Devletinde yaşayan Hıristiyanların, dolayısıyla da Ermenilerin 1856 Paris Antlaşmasından sonra koruyucu sayısı bir anda birden altıya çıktı mı? Çıktı.  Hani bir tane daha olsaydı ( Ki sonraları ABD nin de katılımıyla oldu.) al sana Yedi Kocalı Hürmüz...

Şimdi de gelin yine bir Türk Tarihçi veya yazar değil yine doğrudan doğruya İzmir İngiliz Konsolosu Charles Blunt’u konuşturalaım ve Islahat Fermanından sonra Ülkenin çoğunluğu olan Türklerin nasıl ikinci sınıf vatandaş durumuma düştüklerini görelim.( Dikkat edecek olursanız yazımda şu ana kadar Türk tarihçilerinin yazdığı herhangi bir şeye yer vermedim.)

Evet, İngiliz Konsolos Charles Blunt, 28 Temmuz 1860 da yani Islahat Fermanından sadece 4 sene sonra İzmir’in durumu ile ilgili İngiltere’ye verdiği raporda aynen şöyle diyor:

 ‘’Vilâyetin genel durumu günden güne iyiye gitmektedir. Ancak bu iyileşme, genellikle Hıristiyanların yararına oluyor. Hıristiyanlar, Türklerin varını yoğunu satın alıyorlar. Elden çıkarılan Türk topraklarının alıcıları her zaman ya Ermenilerdir, ya da Rumlar."

Çok fazla açıklayıcı olmadı sanırım İngiliz Konsolusun bu raporu. O zaman az sabredin gelecek bölümde Trabzon’daki İngiliz Konsolosu Palgrave, Erzurum’daki İngiliz Konsolosu Taylor anlatsın Türklerin Islahat Fermanından sonra nasıl ikinci sınıf vatandaş durumuna düşerken özellikle Ermenilerin kıçlarının nasıl kaldırıldığını...

Evet 1856 Tarihli Paris Antlaşması, ders kitaplarımızda hep demokrasi hareketi olarak anlatılır, Osmanlı’nın bir yerde Avrupa Birliğine de girmesidir ama işin aslında Osmanlı Devleti mi Avrupa Birliğine girmiştir yoksa Avrupa Birliği mi Osmanlı’ya girmiştir tartışılır...

Ufak bir anektodla noktalayayım:  Islahat Fermanının mimarı Mehmet Emin Âli Paşa 1871 de vefat ettiğinde cenazesinde ‘’Nasıl Bilirdiniz?’’ Sorusuna bir tek Allah’ın kulu ‘’ İyi bilirdik.’’ Dememiştir. İmamın bu sorusuna olumlu ya da olumsuz cevap veren olmamıştır.  Oysa Aynı Mehmet Emin Âli Paşa için bir İngiliz Elçisi ‘’ Osmanlı Devlet adamlarından rüşvet veremeyeceğiniz tek kişi Mehmet Emin Âli Paşaydı.’’ demektedir.

 

( Millet-i Sadıka Dediğimiz Ermeniler Türklere Sadık Değillermiş Ki—5. Bölüm-- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 5.05.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu