‘’KAHPE İÇERİDEN OLUNCA KAPI KİLİT TUTMAZ OĞUL’’---DEDE KORKUT.
1878 Berlin Antlaşmasından hemen sonra...
1879 yılında İngiltere, Anadolu’nun başlıca şehirlerine birer asker-konsolos
atadı: Sivas’a Albay Wilson, Erzurum’a Binbaşı Trotter, Van’a Yüzbaşı Clayton,
Kayseri’ye Yüzbaşı Cooper... Bu asker-konsolosların görevleri, ana çizgileriyle
şöyle belirlenmişti:
"Anadolu ahalisinin çeşitli sınıfları üzerinde araştırmalar yapmak,
Yerel Türk yöneticilerine öğütler vermek,
Yerel Osmanlı makamları katında girişimlerde bulunmak,
Anadolu’da yapılacak reformların uygulanmasını gözetlemek ve
Bu uygulamanın hakkıyla yapılmasını sağlamak...
Bu askeri Konsoloslar Anadolu’da bir kurtarıcı gibi karşılandılar. Neyden
kurtaracaklarsa artık. Mesela Bunlardan Yüzbaşı Clayton, 31 Temmuz 1879 da
Muş’a geldiğinde Muş Ermenileri ve Patriği tarafından nasıl karşılandığını
aynen şöyle anlatır:
"Muş’un dört saat uzağında bir Ermeni heyeti beni karşıladı. Pisikopos’un
evinde kalmam için beni resmen davet etti. Piskoposu Erzurum’da görmüş,
davetini zaten kabul etmiştim. Muş’a bir saat kala Pisikopos’un yardımcısıyla
ileri gelen Ermenilerden oluşan kalabalık bir kitle beni karşılamaya geldi.
Kente yaklaşırken Muş Ermeni’lerinin yarıdan fazlası beni karşıladı. Çeşitli
okulların çocukları, kilise ayin elbiseleriyle süslenerek sıra sıra
dizilmişlerdi. Beni piskoposun evine kadar götürdüler.
Muş Ermeni Psikoposu Jean, Yüzbaşı Clayton’a refakat etmek ve korumakla görevli
Türk süvari albayına hiç aldırmadan, onu
kaale bile almadan İngiliz Vikonsolosuna şöyle seslenmişti:
"Ekselâns,
Istırap dolu yürekle konuşuyorum. Bu halk, benim aracılığımla ve derin bir
saygıyla gelişinizi selâmlayıp alkışlıyor. Gelişiniz bizim için bir gurur
kaynağıdır.
Milletimiz, uzun zamandan beri korkunç kötülükler, baskılar ve felâketler
altında boğulmaktadır. Altı yüzyıldan beri bu zorbanın boyunduruğu altında
inliyoruz. Bu ülkede mutluluk yok; her tarafta hıçkırıklar, gözyaşları ve
sefalet var...
Siz, Altes, bahtsızların koruyucusunuz.
Bu halk, içine gömülmüş olduğu mezar kasvetini ve sessizliğini artık
görmeyecek. Siz, Majesteleri, bize özgürlük bahşedeceksiniz; her tarafa
özgürlük yayacaksınız. Umudumuz sizsiniz.
Saygıdeğer Efendimiz! Size tapan bu halkı seviniz ve onu sefaletten
kurtarınız."
Size tapan bu halk???
Çok ilginç değil mi? Altı yüz yıl
boyunca Osmanlı hakimiyetinde yaşamış, içlerinden bakanlar millet vekilleri
hatta padişahın hazineyi, ordunun barut
ihtiyacını emanet edecek kadar güvendiği insanlar çıkarmış olan bir topluluğun
bir Psikoposu Türk yönetiminden 600 senelik boyunduruk olarak bahsederken o
güne kadar- Berlin Antlaşmasına koydurdukları 61. Madde dışında- hiç bir iyiliklerini görmedikleri İngilizlere
‘’ Size tapan bu halk’’ Diye hitap ediyor.
Ermeni Psikoposunun bu üslubu, bu sızlanmaları size günümüzde ve yine bu ülkede
yaşayan birilerinin üslubunu, dilini,
kullandıkları argümanları hatırlattı mı? Mutlaka hatırlatmıştır. Tarih
tekerrür mü ediyor ne?
İngiliz Büyükelçisi Layard ise Bulgarları taklit ederek Doğu Anadolu’da
silahla bir "Ermeni yurdu" kurmayı amaçlayanlar konusunda Londra’nın
dikkatini çekiyordu. 12 Haziran 1879 tarihli raporunda bu noktaya parmak
basıyordu:
"Babıâli, yakında Anadolu’da Bulgar sorununa benzer bir Ermeni sorunuyla
karşı karşıya kalacaktır. Bir Ermeni ulusu yaratabilmek için aynı entrikalar bu
defa Anadolu’da çevriliyor. Hıristiyan yaygarasına ve Avrupa müdahalesine
sebep olabilecek bir durum yaratılmak isteniyor."
İngiliz Büyükelçisi Layard’ın raporunda işaret ettiği husus bana neyi
hatırlattı bilir misiniz?
2013 de Gezi olayları tüm yurdu sarmıştı ya hani. İşte o yıllarda – Kendisini bana Milliyetçi,
daha açık ifadeyle Ülkücü olarak tanıttıkları için arkadaşlık isteklerini kabul
ettiğim- bir kaç şerefsizin face booktan arkadaşlarına verdikleri
talimatları... Aynen şöyle diyorlardı o şerefsizler:
‘’Arkadaşlar ! Biraz daha dayanın. Yılmayın, pes etmeyin. Nato müdahalesi geliyor.’’
30- 35 Yaşlarında olan o şerefsizlerin tabii ki Ülkücülükle bir alakaları
yoktu. Aynen şimdiki ağababalarının da olmadığı gibi. Onlar o zamanki bazı
İttihat ve Terakkicilerin günümüzdeki versiyonlarıydı.
Durun o zaman size Taşnak-İttihat ve Terakki dostluğudan bir iki örnek sunayım.
* Taşnak Partisi 1905 de II. Abdülhamit’i ortadan kaldırmak için direkt canına
kast etti ama başaramadı. İçimizdeki işbirlikçileri Ermeni Terörist Edward
Jorris’e ‘’ Ey Şanlı avcı’’ Dediler ve II. Abdülhamit’e suikast düzenleyen
teröriste ‘’ Ey şanlı Avcı!’’ diyen kişi bugün bu ülkede hâlâ bir kesim
tarafından vatan- millet şairi olarak tanıtılır, öyle kabul edilir.
*Taşnak, 1907 de yaptığı kurultayında II. Abdülhamit rejimine karşı İttihat ve
Terakki ile iş birliği yağma kararı aldı
*Aynı yıl İttihat ve Terakki’nin Paris’te yaptığı Osmanlı Muhalifleri
Kongresine İttihat ve Terakki liderlerinden Ahmed Rıza ve Prens Sabahattin ile
birlikte Taşnak temsilcisi Haçadur Malumyan da katıldı.
*1908 de Meşrutiyetin ikinci kez ilan ettirilmesi için çıkartılan
ayaklanmalarda İttihat ve Trakki ile Taşnak Komitası omuz omuzaydı.
* İttihat ve Terakki ile Taşnak Örgütünün yolları 1909 daki Adana olaylarından
sonra ayrılabildi ancak.
İlişkiler yumağı ne kadar ilginç değil mi? Sanki 1800 lü yılların sonları, 1900
lü yılların başları değil de 2000 li yılların ilk çeyreğini yazıyorum.