Yankesici bir düş’ün b/atıl yanı
sözcüklerle sefasını süreceksek şiirin, koy ortaya iki demli dize, üstat ve yâd
edilesi güzelliklere kanat açalım.
Uyruğu mu gecenin…
Mevsimin teninde seyrelen
Rüzgârın perçemine konan
Bir kelebek gibi izahı olmayan
Renklerin düş iksirinde yan
Gelip yatan
Bir külhanbeyi edasıyla
Zifiri haznesinde gecenin
Sarkıtı belki de gizemin
Çatlamış ar damarı iblisin…
Mevsimin nazı bana geçer üstat
Hani dumanı üstünde şiirin
Nidası saklı soluk bir izlekte
Meftunu olsam hayatın ne ki?
Düz yolda bile düşen bir taşeron
İşçi gibi göğün buklesinde saklı
heyecan
Şimdilerde o kesif sessizliğin
Neresine sığarım ben?
Sığındığım Rahman
Balçığı kâbusların olsa da kimi zaman
Şükürler olsun günüme…
İte kaka seven kimi insan
Zarif bir tebessüm nasıl da mutlu
ederdi oysa
Kanaviçelerin resitali
Kemikleşmiş bir hüzün ki
Kimselerin itibar etmediği
O huzmede saklıyım ben, üstat.
Nazenin olsa yürek ne ki?
Kemale ermiş ömrün nesi mi kötü?
Elbet hulasası mazinin
Reçinesi belki dünde kalan çocukluğun
Endamlı nakaratıdır
Solsa da kimi zaman gün, gecenin
nezdinde.
Saydam işte yürek, üstat
Sayıp döktüğüm ne ki
İçimdeki yaranın ilhamıdır acı
Açık vermediğim bir mevsim olsaydı
keşke
İçimdeki derinliğin keşfi
Kaskatı kimi insanın o soğuk yüreği.
Sevdiklerime geçer nazım
Sonlanmaz da niyazım
Tevekkül yüklü bir hüzün ki
Mutluluk olası çok yakın
Tanıştığım şiir
Boydan boya serildiğim her rengin
kutsal edası
Maviden örtündüğüm o tül
Elbet yürektir umuda çıkardığı
şapkasında saklı
Bir çiçek gibi yeşermesi an meselesi
Bir tebessüm bile yeter mutluluğa
Sevginin cakasından nasıl da geçilmez
hem
Yeter ki geçmesin insan kendinden
Geçindiği ruh ve sevgi ile kimse en
çok özlenen…