Bir düş’ ün örtüsü adeta: yalnızlıkla
sınandığın kadar sığamazken yere göğe…
Avuçları patlarcasına alkışlayan bir
sağanak gibi
Yalnızlığın bekası saklı içinde
ruhunun
Bir yanıp bir sönen muradın
Dillenmese de bilir ta içini Rabbin
Aşkın katsayısı ise özlem
Öznenden savrulan düşler gibi
Ertelediğin hangi düşse
Atıp tuttuğunsa yaşarken uzandığın
kabrine
Dokunmasın gölgeler
Aşka sadık
Sefasını sürdüğün yalnızlık
Kolaçan eden elbet kaderine layık
Bir kul olmanın nezdinde
Çatırdayan o yer kabuğu.
Aslında sığındığın tek izlek gök
kubbede saklı
Matem gibi
Huzur gibi
İlahi devasa bir Işık
Rabbinin varlığı.
Ketum rüzgâra eşlik
Eden safiyet yüklü varlığından
dökülen öbek öbek
Kaybolmanın ertesi
Kaybettiğin bunca zaman ne ki?
Kürediğin ıssızlık
Sırlara mahal veren bir kimlik
Tezahürü gün ışığının
Geceden kalma bir yastık
Başını yasladığın vicdanına katık
Ettiğin her hayal ve umut
Dönüşü yok işte bu yolun
Varacağın yer baştan belli
Aşkın nidaları serpilir de serpilir evrenin
üstüne
Zamansa kayan
Hayatsa seni senden çalan
Hayta rüzgâr kimliksiz ve tabirsiz
Renklere düşkün kara gecenin rehaveti
Toz konduramadığın hayat
Ve her sözcük
İmha etmekse maziyi
Anda saklı mevcudiyetin
Kanat açtığın yarınlara duyduğun
özlem
Aslında hayatın meali iken
Sevgi ve umut
İnancın kavşağında vazgeçemediğin
ömürden
Arda kalan o devasa ışık
Elbet pervanesi olduğun kaderin
Tevazu yüklü ikramı
Katıksız sevip yaşadığınsa tek
gerçek…