Tembihli misafiriyim şehrin
Atalarımdan genlerime sirayet eden
Her öğreti her değerin ta kendisi
İstanbul olmanın ve aşkın asaleti:
Şehir solur seni beni
Şiirler sorar seni bana
Simasında martının
Sinemde saklı mevsimin
Ah, aklımın kürediği her zerren
Her düştüğümde yolum sana, yaralı
şehir…
Kibirli bir mevsimsin kimi zaman
Meylettiğim her iki yakan:
İki yakam gelmez asla bir araya
Tutuştuğum kadar aşkın
İstanbul’a yangınıyla.
İmbatta saklı bir zafer gibi
Tutuşan eteklerinde mavinin
Sensin illa ki aşkın mimarı
Gövdende saklıdır çentikleri o ağacın
Ağaçların dallarına göçer şiirlerim
Şirin yüzünde mevsimin
Kopacak kıyamet öncesi
Ah, darmadumanım ben de senin gibi.
Leylekler örttü üstümü
Laleler saklı patikalarında
yüreğimin:
Ben senim, sevdalı şehir
Sense matemime sığınan bir hümayun
gibi
Tası tarağı toplayıp da gidemedim hem
ben senden
Oysaki ne çok insan gitti benden
Gidişlerinin her yıldönümünde
Tutuşan mumlar
Tüten dumanlar
Turuncu güneşin şarlatan nefsine
nifak soktuğu
İki dirhem bir çekirdektir hüzünlerim
Senle vuku bulan bir yankıda
Büyüyesi yangında
Büyüttüğüm aşkın şehrini koynumda.
Düşlerime girensin
Bense sana öyle saplandım ki
Düşüveren gözlerimden
Meltemi bu şehrin bu aşkın
Sandık dolusu imgeyi taktım saçlarına
güneşin
Gün yüzlü şehrim benim
Güleç yanım hüzün rüzgârım
Ah, tutunduğumsun sen
Tutamadığım gözyaşım
Tutuşan eteklerinde günün de na’şı
Topak topak gözlerim
Toz kondurmadığım şehrim
Bense seferiyim her bir tepenin…
Kaskatı kesilir bedenim
Rüzgârınla serinlediğim
Rükû ettiğimsin
Vücut bulduğum
Bazen kaybolup sende kendime rast
geldiğim
Belki de rest çektiğim.
Rastık çeker benim şiirlerim
Göz süzer imgeler tepelerine her
konan
Güvercinde saklıdır sana yazdığım
mektuplarım.
Sensin miladım
Sensin dolmayan miadım
Sensin çocukluğum
Sevdiğim her adam her kadın
Surelerde ferahladığım
Bir de yedi tepenin eteklerinde fır
fır döndüğüm
Şimdi firar ediyorum kendimden
Fidanlar diktiğim yüreğimin boynundan
Uzayan her filiz her yaprak
Dağ dağa kavuşur da
Dağlanmam mı ben bu imkânsız aşkımla?