Evet... Günümüz itibariyle Türkiye'mizin
en önemli sorunlarından
biri üniversite öğrencilerinin
yurt sorunları...
Bazı öğrenciler veya
öğrenci kılığına bürünmüş
bazı gençler 1.Fotoğrafta da gördüğünüz gibi sokaklarda yatıyor (!) Çünkü
devletimiz bunların barınma
yani özetle yurt sorununu
çözememiş.
Ülkemizde böyle bir eylem
başlamış lakin İçişleri Bakanının
yaptığı açıklamalara göre
bu eylemleri başlatanların
büyük bir bölümü
üniversite öğrencisi değil.
Üniversite öğrencisi olanların
büyük bir bölümü yurt başvurusunda bulunmamış.
Yurt başvurusunda bulunanların
büyük bir kısmı
bir yurda yerleştirilmiş ama
yerleştirdiği yurda kaydını
yaptırmamış.
Ancak tabii ki
bir de yurt
sorunu ile ilgili rapor
var. Bu raporu da Gençlik
ve Spor bakanlığı
hazırlamış üstelik.
Bu rapora göre:
1- -“(Deprem konusunda) Konut ve işyeri binası olarak tasarlanmış binaların
yurt olarak kullanılması can ve mal güvenliği açısından tehlikeli.
2-Konut tipi binalarda, yangına yönelik yağmurlama
sistemi, otomatik yangın algılama sistemi, durum aydınlatma sistemi, yangına
dayanıklı kapı imalatı ve mutfak davlumbazlarında söndürme sisteminin bir kısmı
ya da tamamı bulunmamaktadır.
3-Asansörler konut tipi olarak imal edildiğinden,
planlanandan daha yoğun kullanılmaları sürekli arıza vermelerine neden
olmaktadır. Bu arızalar kullanımdan kaynaklandığı için bakım ve onarım
giderleri Bakanlık tarafından karşılanmaktadır.
4-Alt yapı tesisatları yoğun kullanıma uygun değildir.
Su deposu, sıhhi tesisat, jeneratör sistemi ve ısıtma sistemleri,
kapasitelerinin üzerinde çalıştığından yetersiz kalmakta veya arıza
yapmaktadır. Mal sahipleri taahhüt ettikleri halde kapasite ve güç
iyileştirmelerini yapmamaktadır.
5-Engelli odası, lavabosu ve tuvaleti yeterli sayıda
ya da hiç bulunmamaktadır.
6-Binalarda mutfak ve yemekhane bölümleri
olmadığından, binanın depo veya bodrum bölümleri bu maksatla kullanılmaktadır.
Bu alanlar gerekli fiziki koşulları sağlamadığından, Ramazan ayı gibi yoğun
dönemlerde açık alanlara çadır kurulmaktadır.
7-Binalar daire tipi bölümlerden oluşmaktadır.
Daireler ortalama bir aileye göre tasarlandığından, öğrenciler için yeterli
lavabo, tuvalet ve çalışma alanı bulunmamaktadır.
8-Öğrencilerin ortak kullanımına yönelik yeterli
sayıda faaliyet odası bulunmamaktadır.
9-Bina girişleri ile koridor genişlikleri istenen
asgari şartları taşımamaktadır.”
Evet şimdi 2. 3.4-5-6. Fotoğraflara bakalım.
Bu fotoğraflar Kredi ve Yurtlar
Kurumu Konya Kız
Öğrenci Yurduna ait fotoğraflar..
Daha bugün ( 04.10.2021 ) Bir yakınımın
kızı devletimizin yerleştirdiği bu
yurdu beğenmedi ve ayrıldı.
Beğenmeme sebebi ise yurdun
odalarının duvarlarında bile
böceklerin ( herhalde hamam böceği
olsa gerek ) yürümesi
imiş.
Velhasılıkelam biraz da ağlayarak
sızlayarak ve dahi
ailesinin tek çocuğu
olmasının avantajını kullanarak
bu yurttan ayrılarak dört
arkadaş özel bir
daire ( yani bildiğiniz konut-ev ) kiralamışlar. Bu arada
söylemeye gerek yok
uyanık ev sahipleri böyle durumlarda fırsatı
ganimet biliyorlar. Nitekim
bizim kızımızın ev
sahibi de öyle yapmış ve
daireyi kişi başı 800 tl ye
kiralamış kızlara.
Konya’da kiralık dairelerin fiyatlarını
bilmem ama tahminim
en fazla 2000 Tl
lik bir daireyi
toplamda 3200 Tl ye
kakalamış.
Daire sahibi memnun
tabii ki dairesini 3200 Tl ye
kakaladığı için.
Kızlar da 800 tl ye mis
gibi bir dairede
üstelik kendi arkadaşlarıyla ve
dahi kafalarına göre takılacakları için
memnun.
Kızların aileleri kızlarını
memnun ettikleri için
memnunlar ama sonra bir
memnuniyetsizlik de başlıyor
haliyle. Yani tatlı tatlı
yemenin acı acı
yellenme faslı başlıyor. Zira
kızın barınma sorunu
her ne kadar
800 ile halledilse de bunun yemesi
var. İçmesi var. Evden
okula yol parası
var. Kızın özel ihtiyaçları
var. Var oğlu
var. Yani kızın yurttan
ayrılması aileye pahalıya
patlıyor.
Kızın yurttan ayrılması
aileye pahalıya patlayınca
aile de devlete patlıyor ‘’ Ulan neden
bizim evlatlarımızın rahat rahat
severek ve isteyerek
barınacağı yurtlar yapmıyorsun?’’ Diye.
Aile cebindeki yangının acısıyla bağırmaya başlayınca bazıları bu fırsatı
değerlendirip yangının
üzerine benzinle gidiyor
‘’ Barınamıyoruz- Sokaktayız ‘’Diyerek...
Şimdi denilebilir ki ‘’ Hocam!
Bizzat kendin yazmışsın
Gençlik ve Spor
Bakanlığının Yurtlar ile
ilgili raporunu.
Doğrudur kendim yazdım. Daha
doğrusu yayınladım.
Şimdi gelin o
raporu bir daha elimize
alalım ama 1978-1983 yıllarına gidelim. Hem de
şu anda Türkiye’nin
en gelişmiş ve
modern ilçelerinden Manavgat’a gidelim hep birlikte.
Manavgat’a bir üniversite öğrencisi
değil bir öğretmen
olarak ayak bastım
ilk kez.
Önce dört katlı
bir apartmanın terasındaki
tek göz kerpiç
dört duvar ve bir beton
tavanı olan tavuk kümesinde
yaşadım aylarca. Bu odada
mutfak - lavabo - banyo ve benzeri
lükslerin olmadığını
söylemeye hacet yok. Tuvalet
dışarıda 1 metrekare bir alanda
tahtadan dört duvar.
Banyomu tuvalette yapıyorum. Yemeği
o minicik odanın
içinde ufak bir tüpte
yapıyorum ve söylemeye
gerek yok odamdaki tüm
elbiselerim yemek kokuyor.
Daha sonra bir
başka eve(!) taşınıyorum
ve o evde
bir gün bir takırtıyla uyanıyorum
ki evin zemininde ne
görsem iyi? Yok
yok fare değil.
Onlarla haşır neşiriz.
Yattığım yatağın içine
bile giriyorlar hatta zaman
zaman yorganın dışına
çıkmış olan el
veya ayak parmaklarımı
ısırıyorlar. Sivrisinekler zaten
bir çeşit zorunlu
kan bankası. Kanımızın belli
bir miktarını her gün
her saat onlara vermek
zorundayız. Tıkırtıyı yapan bunlar
değil. Ya ne
peki? Biliyorum kesinlikle inanmayacaksınız ama
bir yengeç. Evet
evet bir yengeç...Ben
iki diğer öğretmen
arkadaşımla işte böyle
bir evde yaşıyorum.
Ben Devletten her
ay tıkır tıkır
maaş alan bir
devlet memuru olarak
bu haldeyken benim
daha orta 1. Sınıfta
okuyan öğrencilerimin
hallerini düşünün bir
de.
Daha 11-12 yaşındaki çocuklar..Ta Gündoğmuş’tan- Akseki’den Manavgat’a
okumak için gelmişler. Başlarında ana yok
baba yok. Yaşadıkları
evler benimkinden bin
beter. Diyeceksiniz ki ‘’ Hocam ! Senin bahsettiğin
o evlerden bin
beteri nasıl olur?
Gözlerinizi kapatın ve
hayal etmeye çalışın.
Hani yukarıdaki fotoğraflarda ( 7.8. Fotoğraflar) bazı gecekondular görüyorsunuz
ya işte o
evler benim orta
okul 1. Sınıfta okuyan öğrencilerimin yaşadıkları
evler yanında rezidans sayılır.
Hayalin bile sınırlarının
zorlandığının farkındayım
ama aynen öyle...Okumak aşkına
hem de 11-12
yaşlarından itibaren katlanılan
çile işte böyle
bir şey...
O çocuklar bir
sene iki sene
değil tam yedi sene ( İmam-hatip liselerinde
eğitim öğretim orta
kısım dahil yedi sene sürüyordu ) yaşadılar o
evlerde. Diğer lise ve
hatta orta okul öğrencilerinin önemli
bir kısmının durumları
da farklı değildi.
Ama?
Ama 1978- 1983 yılları arasında
o evlerde yaşayan
çocuklar için hiç
kimse veya hiç bir
kurum bir rapor hazırlayıp
a) ‘’Bu çocukların yaşadıkları evler depreme dayanıklı
değil.’’ demedi.
b) ‘’Bu çocukların yaşadıkları evlerde
yangına yönelik yağmurlama sistemi- yangına dayanıklı
kapılar- mutfak ve davlumbazlarda söndürme sistemi
yok.’’ Demedi.
c) ‘’Bu
çocukların yaşadıkları evlerde asansör niye yok?’’ diye
sormadı hiç kimse.
d) Bu
çocukların yaşadıkları evlerde su
deposu- aydınlanma için jeneratör filan niçin
yok kardeşim? ‘’ Diye soran olmadı.
Zaten komik olurdu çoğu gaz lambası
ile aydınlanan evlerde
böyle isteklerde bulunmak.
e) Hastanelerde
bile engelli tuvaletlerinin olmadığı
o yıllarda haliyle
öğrenci evlerinde niçin engelli
odası- engelli tuvaleti- engelli lavabosu olmadığını sormak hiç
kimsenin aklına bile
gelmedi.
f) ‘’Bu
çocukların yemeklerini kim
yapıyor Allah aşkına?
Bu çocukların yaşadıkları
evlerde lavabo- tuvalet- banyo neden
yok? Diye merak
edip araştıran da olmadı.
g) ‘’ Yahu bu
çocukların niçin ayrı ayrı
ayrı çalışma odaları yok? Bunlar derslerine
nerede çalışacaklar? Ulan çocukların
bir çalışma masaları bile
yok. Portakal kasalarını
masa yapmış üzerinde
çalışıyorlar. Bu ne yahu?’’ Diye
rapor yazan olmadı.
h) ‘’ Bu çocukların yaşadıkları bina
girişleri ve koridor genişlikleri istenen asgari
şartları taşımıyor’’ demedi hiç
kimse zira bina girişi aynen
yolgeçen hanının girişi gibiydi. Koridor denen
şeyin ise ne
olduğunu bile bilmiyorlardı.
ı) Bu çocuklar
kış mevsiminde hangi
yakıtla ısınacak? Diye
soran da olmadı. Çünkü hayırsever vatandaşların
verdikleri bir kucak tahta
parçası veya bazen doğrudan doğruya
masa olarak kullandıkları tahta kasaları
hata bazen ders
kitaplarını- defterlerini ya
da çöplerden topladıkları
kağıtları yakıyorlardı.
Tüm bunlara yedi sene
katlandılar ve okudular.
İçlerinden imamlar çıktı- mühendisler çıktı- iş adamları çıktı- hatta
bürokratlar çıktı- akademisyenler çıktı...Pek
çok değişik meslekten
insanlar çıktı.
İşte o
çocukların kendileri de velileri de
bir Allah’ın günü
‘’ Barınamıyoruz-Sokaktayız’’
demediler. ( Kaldı ki yaşadıkları
evlerin sokakta yaşamaktan
hiç bir farkı yoktu.)
O çocuklar hiç bir zaman ‘’ Hayat mı
lan bu?’’ Demediler.
O çocuklar hamburger- tost- pizza gibi
şeyleri hiç bilmediler.
Eti Kurban bayramlarında
ancak görebildiler ve
yiyebildiler. O evlerde yaşarken çökelek peynir- yeşil
soğan- bulgur pilavı ( bulgur pilavı denebilirse tabii
ki) ve bol bol
patates yediler. Başka da
bir şey bilmezlerdi
yemek olarak. Ama
her sofraya ‘’ Bismillah’’ ile
oturdular ‘’ Ya Rabbi
şükür.’’ İle kalktılar.
Peki 1978-1983 yılları arası
böyleydi de 1989-1996 yılları farklı mıydı?
Elbette pek çok
okul- öğretmen ve
öğrencisi açısından farklıydı
ama benim görev
yaptığım Akmeşe Yatılı
İlköğretim okulu açısından
daha da kötüydü.
Zira yaşları 7 ile
15 arasında değişen
220 çocuk 9. Resimde gördüğünüz(9. Fotoğraf)
o taş binada
yatar kalkarlardı ve
o binanın bir asansörünü
geçtim kışın en
soğuk aylarında bile
yanan bir kaloriferi yoktu. Sobası yoktu. Yatakhanenin içi komple ahşap
olduğundan ve yer
döşemeleri her sene
tahtakurusuna karşı mazotla
yıkandığından kışın soba
yakılamıyordu.
Bazı çocuklar yedi
yaşından on beş yaşına
kadar tam sekiz sene okumak
uğruna o sobasız- kalorifersiz-
asansörsüz- yangın olduğu takdirde
yağmurlama ile söndürme
sistemi olmayan ve taa 1600 lü
Yıllarda bir Ermeni
ruhban okulu olarak
yapılmış o tarihi binada barındılar ve her
makarnaya- bulgur pilavına- nohuta-
yeşil mercimeğe kaşık salladıklarında
‘’ Tanrımıza hamdolsun- Milletimiz
var olsun’’ Diye dua
ederek oturdular sofraya.
Ne kendileri ne
velileri ne de bizzat
devletin bakanlıkları ‘’ Böyle
yatılı okul da
olmaz böyle yatılı
okul yatakhanesi de olmaz’’
dediler.
Teftişe gelenler ‘’ Bu okulda ısınma
sorunu var ‘’ demediler de ‘’ Dış cephesi çok
kötü. Derhal boya-
badana şart’’ dediler.
Kimse yanlış anlamasın
ya da yazdıklarımı
oraya buraya çekmesin.
Siyaset yapmıyorum. Yazdığım
bu yazının siyasetle
bir ilgisi filan
yok.
Bugün ‘’ Barınamıyoruz-Sokaktayız.’’
Diyenler haklı mı
haksız mı işin
o tarafında da değilim.
Ben sadece seneler
önce insanımızın okumak ve
okutmak uğruna nelere katlandıklarını bugün ise
nelere katlanamadıklarını anlatmaya
çalışıyorum hepsi bu.