Geldikleri Gibi Mi Gittiler?
Bugün bilindiği gibi
İstanbul’un düşman işgalinden
kurtuluşunun 98. Yıldönümü.
Evet... 30 Ekim 1918 de
imzaladığımız Mondros Ateşkes
Antlaşmasının 7. Maddesi mucibince ( ki böyle
bir icap yani gerekçe yoktu
aslında) ülkemizi işgal
etmeye başlayan düşmanlarımız 13
Kasım 1918 de bir sürü savaş gemileri
ve karaya çıkardıkları
askerleri ile İstanbul’da arz-ı endam
ettiler. Aynı gün -lağvedilmiş –
Yıldırım Orduları Grup
Komutanı Mustafa Kemal de
İstanbul’a vasıl olmuş ve
Haydarpaşa Garında bir
manga Fransız askeri ve bir
kaç Osmanlı ricali
tarafından karşılanmış
akabinde Kartal adlı bir
motorla Karaköy rıhtımına
doğru yol almaya
başlamıştı. İşte o
motorda önünden geçmekte
olan düşman gemilerini
görmüş ve ‘’ Geldikleri gibi
giderler.’’ Demişti.
Sonrasındaki gelişmeleri uzun uzun
yazmayacağım.
Yaklaşık dört yıl
süren ve adına
Milli Mücadele dediğimiz
o zorlu dönem
11 Ekim 1922 de düşmanlarımızla
imzaladığımız Mudanya Ateşkes Antlaşmasıyla sona ermiş ve
vatanın düşman işgalinden
kurtulacağı artık gün
gibi aşikar olmuştu.
Ancak ilginç bir
durum vardı:
Düşmanlarımızdan Fransa Hatay
ve İskenderun hariç
bugünkü topraklarımızdan zaten
daha önce çekilmişti.
İtalya zaten bizimle
hiç bir silahlı
çatışmaya girmemişti ve o
da çekilip gitmişti.
İngiltere Bugünkü Türkiye topraklarında
zaten değildi. Eski Osmanlı
topraklarından çekilip gitmek
gibi bir niyeti de yoktu.
Geriye kala kala
I. Dünya Savaşında herhangi
bir savaş yapmadığımız ama
daha sonra İngilizlerin
sahaya sürdüğü Yunanistan
kalmıştı ki 11 Ekim 1922 den
hemen sonra Anadolu’dan
çekilen oydu.
Evet.. Anadolu düşmandan temizleniyordu ancak Mudanya
Ateşkes Antlaşmasına göre bir
barış antlaşması yapılıncaya
kadar İstanbul yine işgal
devletlerinin işgali altında
olacaktı.
O barış
antlaşması bilindiği gibi
24 Temmuz 1923 de Lozan’da
imzaladığımız Lozan Antlaşması
idi. Yani Lozan Antlaşması imzalandıktan sonra işgal
kuvvetleri Temmuz ayında
yedi gün- Ağustos Ayında 31
gün- Eylül ayında 30 gün
ve Ekim ayında 5 gün daha İstanbul’u
işgal altında tuttular.
Toplamda 73 gün daha...
Bu arada
1 Kasım 1922 de Saltanat kaldırılmış
ve 17 Kasım 1922 de son Padişah
Vahdettin yurt dışına
kaçmıştı.
Peki İstanbul’un düşman işgalinden kurtulması
nasıl gerçekleşti? Kısaca
onu da anlatayım. Daha doğrusu
Selahattin Adil Paşa ( 2. Kolordu
ve İstanbul Komutanı ) anlatsın.
‘’İşgal kuvvetleri Lozan
Antlaşmasından bir ay sonra toparlanmaya başladı. İşgal ettikleri
binaları bir buçuk ay
içerisinde Türk askerine teslim
edecekler en son
gün de dostane bir tören
düzenlenecekti. ‘’
‘’General Harrington tarafından
İtilaf Devletleri orduları
namına 29 Ağustos’ta Türk ordusu
için Sumer Palas’ta bir çay
partisi verildi ve
bu partiye Türk
askeri ve sivil
erkanı davet edildi.
Türk tarafı bu
jeste 19 Eylül 1923 de Beykoz Parkında
bir garden parti ile
karşılık vermişti.
‘’Bu arada İzmit’ten
gelecek olan ordumuzun
İstanbul’a girmesi ve boşaltılan
binaları teslim alması Eylül
sonuna kadar devam
edecekti. Bunun için gerekli
hazırlıklar yapılmış ve karargah
heyetleri hariç askerler
memleketlerine gönderilmişti.’’
2 Ekim
1923 günü İşgal
kuvvetleri işgal ettikleri
bütün binaları boşalttıklarına dair
bir belgeyi Selahattin
Adil Paşa’ya sundular.
Yani İşgalcilerin İstanbul’dan
ayrılmaları başlamıştı.
Devamını şöyle anlatır
Selahattin Adil Paşa:
‘’Türk-İngiliz-Fransız ve İtalyan Kuvvetlerinden ayrılan
birer birlik belirli saatlerde
Dolmabahçe meydanına yerleşmiş ve
yapılan geçit merasiminden
sonra İtilaf devletleri komutanları
tarafından büyük bir seyirci
topluluğu önünde alkışlar
arasında şanlı bayrağımız
selamlanarak yabancı komutanlar Cami meydanına kadar
uğurlanmış ve burada rıhtıma
yanaşan bir motor
tarafından Fındıklı açıklarında beklemekte
olan Arabic adlı vapura
gitmişlerdi ve böylece
işgal sona ermişti. ( Son birlikler
6 Ekim günü İstanbul’dan
ayrıldılar.)
Selahattin Adil Paşa aynı
anda Türk birliklerinin
İstanbul’a girişini de anlatır:
‘’Üsküdar’dan araba vapuruyla
karşıya geçen Türk birliklerinin şehre girişinde
Sarayburnundan Taksim’e kadar yolun
iki tarafına sıralanmış
Müslüman ahali ‘’ Yaşasın’’
çığlıkları atıyor ard arda
tekbirler getiriliyor
Allahuekber sedaları Ayasofya
Camiinden yükselen yanık
selalara karışıyordu.’’
Evet...Bir nevi ‘’ Güle
güle ‘’ demişiz
işgalcilerimize. ‘’
Hoşçakalın. Bunu saymayız
yine bekleriz.’’ de
dedik mi bilmem ama oldukça
centilmen bir şekilde
uğurladığımız kesin.
Gelişleri sanki İstanbul’u
Feth etmiş Fatih Sultan
Mehmet ve Türk
ordusunun İstanbul’a girişi
gibiydi. Gidişleri Türk
Bayrağını selamlayarak oldu.
Yani geldikleri gibi
gitmediler. Gelirken zafer
naralarıyla gelenler
giderken süklüm püklüm
bir görüntü eşliğinde
gittiler.
İşin trajikomik tarafı geldiklerinde
dükkanlarına İngiliz- Fransız-
Yunan( Özellikle Yunan) ve hatta
hiç alakası olmadığı
halde ABD bayrağı asıp
İşgal kuvvetlerini alkışlayan iç
hainler onlar giderken bu
sefer dükkanlarına-
evlerinin camlarına- balkonlarına
Türk Bayrağı asarak
Türk askerini alkışlıyorlardı.
Neyse...Asıl konumuz daha farklı.
Şimdi gerek İngiltere’nin gerekse
Fransa’nın geldikleri ve
gittikleri ülkelere bir bakalım.
Mesela Hindistan.
İngiltere Hindistan’a ilk
kez taa 1740 yılında
geldi.( Koluyla bacağıyla girdi
aslında ) 1947 yılında
güzelim ülkeyi Hindistan
ve Pakistan diye ikiye
böldükten sonra aynı
yıl Hindistan’dan gitti. Bugün gerek Hindistan gerek Pakistan bağımsız devletler
olmakla birlikte İngiliz
Milletler Topluluğu üyesi
devletlerdir ve özellikle
Hindistan’da İngilizce
bilmeyenlere cahil gözüyle
bakılmaktadır.
Osmanlı’dan ayrılan topraklara
bakalım:
Irak:
İngiltere bu ülkeye
1918 de geldi. 1920 de Manda yönetimi
kurdu. 1930 da ‘’ Bağımsız bir
devletsin artık ‘’ dedi ve
gitti
1920 den bu yana Saddam
Hüseyin de dahil Irak Devletinin başına
geçenler arasında sıcak yatağında
ölen olmadı. Şu anki
durumları da ortada..
Mısır:
1882 den beri İngiliz işgali
altındaydı. 1914 de
İngiltere bu işgali
resmileştirdi. 1946 da Süveyş
Kanalı bölgesini elinde bulundurmak
şartıyla gitti. 1956 da Süveyş
Kanalı bölgesinden de gitti.
Ve bugün Mısır’ın hali de
ortada.
Diğerlerini tek tek
yazmayacağım:
Suriye
Ürdün
Sudan
Lübnan
Tunus
Cezayir
Libya
Hepsine geldiler ve
gittiler.
Şu anki
durumları fotoğraflarda
görülüyor.
Yani bu
şerefsizler geldikleri hiç
bir ülkeden geldikleri
gibi gitmediler.
Hal ve
durum bu iken
Türkiye’den niçin geldikleri
gibi gitmiş olsunlar
ki?
Ya da şöyle sorayım:
Özellikle İngiltere ülkemiz topraklarından geldiği gibi
gittiyse bu durumda bir
Türk (!) nasıl olur da
ülkesinde bir iktidar
değişikliği için ( Aynen Mısır
başta olmak üzere pek çok
Arap Devletinde olduğu
gibi ) bir Nato yahut
Avrupa Birliği veya ABD
müdahalesi ister? ( Bunu
Gezi olaylarında gördük
maalesef. )
Bu şerefsizler eğer geldikleri gibi
gittiyse Türk gibi
bir milletin bazı
fertleri nasıl olur
da eşcinselliği normal bir
yaşam tarzı olarak
görürler?
Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Kısaca ben bu
şerefsiz işgalcilerin
geldikleri gibi gittiklerine
inanmıyorum. Öyle derin yaralar
açtılar ki bu
ülkede ve geldikleri
her ülkede o
yaraların asırlar boyunca
kapanması neredeyse imkansız.
*****
Her şeye rağmen...
‘’Bugün İstanbul’un düşman
işgalinden kurtulmasının 98. Yıldönümü’’ Diye başlamıştım
söze.
Evet.. Bugün İstanbul’un düşman
işgalinden kurtuluşunun 98.
Yıldönümü. Bizlere bu
mutlu günü sağlayan
başta başkomutan Mustafa
Kemal olmak üzere
emeği geçen erinden generaline kadar tüm askerlerimizin ve yine
bu kurtuluşta emeği
geçen sivil tüm
vatandaşlarımızın manevi
huzurlarında saygı ile
eğiliyor onları minnet
ve şükranla yâd
ediyorum. Ruhları şâd
olsun.
(
Geldikleri Gibi Mi Gittiler? başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
6.10.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.