Terk edilmiş mafya duyguların
tekelinde insanlık ve tutuşan zanlar:
Kristal bir sözlük yap-bozu belki de:
tutuşan eteklerine kelebeklerin konduğu soğuk bir kış güncesi.
Maviden mintanı dünde kalan yazımsı
günlerin ‘’yaz’’ emri veren Tanrının da sunumunda iken ilham sancısı.
Meyledilen bir hayal belki de öküz
altında buzağı arayan imgeler ve şükre vesile göğün homurdandığı karanlığı
delen kar tanelerinden medet umulası.
Meyve veren kar bulutları taşlanmıyor
bilakis doğa ve şehir karla taçlanıyor ve işte pejmürde kirlerin akıp gittiği;
karın üstünü örttüğü kötülükler ve kâbusla isli yolculuğunda insanoğlunun sisli
düşüncelerine pergel saplayan bir bilimci gibi.
Enfes bir gülüş adeta soytarı
gölgelerden arınan yer gök ve masumiyetin mizacında saklı bakir kar taneleri.
Sadece d/okunmak istiyorum ve sevmeyi
sevebildiğim ilk günden beri sinemde saklı iken sözcükler.
Koruyucu imgeler ve göz teması
kurduğum şehrin sefil martıları…
Ne yani; hava soğudu diye terk
edecekleri yok sevdalı şehri gelin görün ki; denizden yana dertli beyaz gövdeli
martılar ve her nasılsa sokakları mesken tutmuşlar.
Kar yağacak diye beklerken sabahın
ilk ışıklarında pencereye yağan beyaz mizaçlı deniz kuşları asla ait
olmadıkları kara ikliminde karaya çalınmış hayatları değil kara deliği gagalıyorlar.
Sabahın ilk ışıklarına eşlik eden ve
pencereye akşamdan koyduğumuz irili ufaklı ekmek parçaları…
Yetmedi ara öğünde atıştırdığımız
bisküvilerden de nasiplenen neşeli mizaçlı beyazın bakir sularından nemalanmış
deniz kuşları.
Gökteki sandık.
Mizacında kuşların sadık kaldıkları
sadece şehrin ta kendisi yoksa denizle muhatap oldukları yok bu cakalı
kuşların.
Günü öğüten.
Yüreği büyüten.
Huyu değişen dünya ve tabiat ve
insanlar ve m/artılar ve de evrim geçiren virüs.
Şahtık şahbaz olduk dercesine.
Şahlanmış duygulardan örülü fırkalar
ve masallar ve firar eden alışkanlıklar.
Göğe serdiğimiz bir örtü belki de.
Kar bulutlarında saklı çığlıklar ve
karabasanlar değil artık önem arz eden: sadece kara basan ayakları çılgın
şehrin çılgın müdavimlerinin.
Kar ve de martılar bir arada.
Kar yağsın diye beklerken martılar
yağıyor devasa vücutları aslında nasıl da nazenin.
Pembe gagaları ve pembelik barındıran
iri gözleri.
Rabbim…
Ne müthiş bir duygu bunu yaşamak:
Pencereye zor sığan martılarla göz
göze gelmek inancın da kanatlandığı ve insanın kendini maneviyatın kollarına
bıraktığı.
Önem arz eden başka bir şey yok adeta
çünkü tevekkül yüklenmenin de ibaresi kutsal bir sağanağa eşlik eden kuşlar ve
duygular.
Duyumsanan çok şey hiçliğinse fesat
değil hasret bildiği.
Varlığa konan nice kuş nice kar
tanesi.
Kar sağanağı diye alt yazı geçen
haber bültenlerinden başını kaldırıp da insan bilfiil karın yağmasını beklerken
yağan rahmeti Yaratanın ve yaratılış amacımıza vakıf İlahi Aşkın güzelliğine
sığınmak.
Dokusu.
Dokunuşu ve de.
Dokunulmazlığı evrenin dokusunda
saklı notalar ve notlar.
Yaşamanın güzelliği gerçi sık sık
yakınırken hayatın zorluklarından ok gibi hedefi on ikiden vuran.
Her şey çok basit aslında.
Sıradan bildiğimiz neyse sıra dışı
bir kimliğe bürünüp de nasıl büyüyor insanın gözünde.
Bir evre ise mevsim.
Nevri de döndü mü insanın…
Nifak sokanları Allah’a havale edip
nazı niyazı da dinmezken sevdalı duyguların ve biz insanoğlunun rızkını veren
yüce Mevla nasıl da rızkını eksik etmiyor tüm canlıların.
Kar yağacak diye beklerken martılar
yağıyor: pencereye ve sokağa ve denize yakın olsa da sokak ve martılar artık
onlar rızklarını sokaktan ve biz şehir sakinlerinden tedarik ediyorlar elbet
sadece O, ‘’ol’’ dedi mi…
Hicvi yaşamanın.
Hicreti duyguların.
Havsalası almazken insanın.
Hala kar yağmadı adamakıllı ama
görünen o ki; bizler geri durdukça kötülüklerden ve nefisten ve zulüm
sergilemekten uzağa sektikçe başımıza da taş yağmayacak sığındığımız kadar
inanca ve sevgiye.
Denize hasret değil haset eden kuşların
mizacı bile değişmişken ve gök gürleyip de karın yağması gecikirken.
Hala vakit varken daha çok da yolumuz
varken…
Sessizliğe konuşlu bir dua ve içimizi
bilen Mevla’m bizleri korusun gözetsin yeter ki ve hiçbir canlının da rızkını
esirgemezken…
Martı yağıyor günlerdir pencereme
kara atıfta bulunup da kar soğuğunda üşürken yeter ki üşümesin yürekler…