1 Sayım Suyum Yok- 2. Bölüm

İkinci nüfus sayımına Batman’da çıktım. Bu sefer artık bir üniversite öğrencisi değil yedi yıllık bir öğretmendim. Bu günkü Batman’da yeri nedir bilmiyorum ama o günkü Batman’ın en uzak mahallelerinden biri olan 19 Mayıs Mahallesinde sayım yapacaktım.. İşim kolaydı aslında. Alt tarafı bir tane sokakta toplam otuz hanenin sayımını yapacaktım. Hane başına en fazla beş nüfus olsa toplamda demek ki yüz elli civarında bir nüfus yazacaktım ki öğleye kalmaz bitirirdim evel Allah.( Ne kadar yanıldığımı göreceksiniz zaten )
Sabah erkenden kalktım. Çarşıdaki Hükümet Konağına kadar yürüdüm. Orada bekleyen resmi araca binerek mahallemdeki sokağın başına geldim. Şimdi tabii ki sokakların adlarını unuttuğum için o sokağa 1001. Sokak diyelim. ( Zaten sokakların adı yoktu yanlış hatırlamıyorsam. Numaraları vardı )
1001. Sokağa girdim. Önce sokağı tanıyayım diye herhangi bir sayıma başlamadan sokakta ilerlemeye başladım. 1001. Sokak tam anlamıyla U harfi şeklinde bir sokak. Ben tam bir U dönüşü yaparak sokaktan çıkarken baktım sokağın çıktığım noktasındaki tabelada 1002. Sokak yazıyor. Allah Allah...Ben 1001. Sokağa girdim. Sokak başka hiç bir yan yola sapmadan devam eti. Ancak sokaktan çıkarken 1002. Sokaktan çıktım.
Bu arada 1002. Sokak tabelasının başında da benim gibi bir memur elinde sayım defteri şaşkın şakın bakınıyor.
-Selamünaleyküm kardeş. Sayım memurusunuz galiba benim gibi.
-Aleykümselam. Evet. Sanırım siz de öyle.
-Sen hangi sokağı sayacaksın?
-1001. Sokak. Ya sen?
-Ben de 1002. Sokak. Ama..
-Ama 1002 sokaktan giriyorsun 1001. Sokaktan çıkıyorsun değil mi?
-Aynen öyle. Kafam karıştı.
-Ben de 1001 den giriyorum 1002 den çıkıyorum.
-Eee ne yapacağız o zaman? Sokağı sen mi 1001. sokak diye sayacaksın yoksa ben mi 1002. Sokak diye sayacağım?
-En iyisi sen soldaki evleri 1002. Sokak olarak say ben de sağdaki evleri 1001. Sokak olarak sayayım.
-Harika fikir.
Anlaştık diğer sayım memuruyla. O soldaki ben de sağdaki evleri sayacaktım.
Başladık gayrı sayıma.
İlk kapısını çaldığım ev. Yüksekçe duvarları olan, bahçe içinde iki katlı bir evdi. Bahçeye girdim ki eyvahhh…En az otuz çocuk var bahçede. Elli elli beş yaşlarında sevimli bir vatandaş. ‘’Gel gurban gel yukarı çık’’ dedi. Evin üst katına çıktım. Güzel bir sundurmanın altında amca ile karşılıklı oturmaya başladık.
-Hoş gelmişsen gurban. Sayım için mi geldin?
-Evet amca. Kimlikleri alabilir miyim?
-Kimlikleri almasına alırsın da hele bir çay içelim. Sigara kullanır mısın?
-Maalesef amca evet. Kullanıyorum.
-İyi yak o zaman.
Bana tabakasından çıkardığı bir kaçak tütün sarma sigarası uzattı. Vay anam vay. Biz sigara diye resmen at fışkısından üretilmiş bir şeyler içiyormuşuz.
-Hoce şimdi sana bir kaç sorum olacak.
-Tamam amca sor?
-Çocukların sayısını çok göstersem mi daha iyi yoksa az göstersem mi? Yani devlet niçin soruyor çocuk sayısını? Hani ek para verecekse o zaman çok yazdırayım.
Hımmmm ‘’Vay uyanık vay’’ dedim içimden. ‘’Ben sana sorarım’’
-Yok amca maalesef ek maaş filan vermeyecek. Benden duymuş olma ama aksine çocuk başına vergi alacak vatandaşlardan.( Yalandı tabii ki)
Amca baktım aşağıda bahçede oynayan çocuklara seslendi:
-Lo gidin kendi bahçenizde oynayın. Gafam ağrıdi.
Çocukların yarıdan fazlası toz oldu adeta.
Ben sayıma başladım ama bir baktım gelen nüfus cüzdanlarının içinde hiç kız çocuğu nüfus cüzdanı yok. Oysa biliyorum ki kız çocuğu da var adamın. En azından bahçede hâlâ bir kaç kız çocuğu var.
-Amca kız çocukların nüfus cüzdanları nerede?
-Onları da mı yazacahsan?
-Elbette yazacağım. Kız çocuklar insan değil mi?
-İnsan olmasına insan da ne bileyim. Biz buralarda kaç çocuğun var diye sorulunca bile kızları saymayız.
-Yanlış yaparsınız amca. Her neyse. Ana dil nedir? Yabancı dil var mı?
-Hoce...Şimdi ana dil Türkçe mi diyelim yoksa Kürtçe mi?
-Amcacığım neyse onu söyle. Kürtçe ise Kürtçe, Türkçe ise Türkçe.
-O zaman Kürtçe
-Peki bildiğin yabancı dil?
-Ona da Türkçe yaz.
O dönemler Turgut Özal dönemiydi ve Turgut Özal yeni bir anlayış getirmişti: ‘’ Vatandaşın beyanı esastır’ O bakımdan ‘’ Bildiği yabancı dil hanesine ‘’Türkçe’’ yazmıştım ama fena halde bozulmuştum. Yanlış anlaşılmasın. ‘’Ana dilim Kürtçe’’ denmesine değil. Türkçenin ‘’Yabancı dil ‘’ olarak yazdırılmasına bozulmuştum. Zaman zaman benden de güzel Türkçe konuşan bu insanların Türkçe için ‘’Yabancı dil!’’ demeleri fena koymuştu bana.
Yabancı …(! ) Yabancı bir ülkenin, tamamen yabancı insanlarının dili !
Bir sonraki eve geçtim. Kapıyı çaldım Hoş bir sürpriz beni bekliyordu.
Okulumuzun neşe kaynağı Emin Amca…Hizmetlimiz. ( Sonradan akşam lisesini bitirerek memur oldu )
-Vayyyy Emin Amca sen burada mı oturuyordun?
-Vayyy Hocem benim. İki gözüm. Hoş gelmişsen. Seni mi gönderdiler bizim sokağa?
-Evet Emin Amca beni gönderdiler. Şimdi sen bana evdekilerin kimliklerini getir de başlayalım yavaş yavaş sayıma.
-Kimlikler kolay hocem . Hele otur bir çayımızı iç.
-Eyvallah Emin Amca. Çayını da içeriz elbet. ( Bu sefer nazlanmıyorum ‘’Görev başında içmem’’ diye. Hem o mis gibi kokan kaçak çay kaçırılır mı hiç? )
Önce çay, otlu peynir, kete türü bir şeyler geliyor masaya. Ben çay ve keteye dalmışken birden ağzımdakileri olduğu gibi püskürtüyorum. Yuh yani bu ne yaaaa. Bir deste nüfus cüzdanı geliyor.
Alıp sayıyorum: Tam yirmi bir tane. Biri Emin Amca’nın, İki tanesi Emin Amcanın eşlerinin, on üç tanesi çocuklarının, bir tanesi Oğlu Erdal’ın eşinin, dört tanesi de Erdal’ın çocuklarının.
-Yav Emin Amca ne bu böyle? On üç tane çocuk yapılır mı hiç?
-Hoce, vallah ben yapmamışem. Hep bu gariler yaptiler.
-Senin hiç bir suçun yok yani? Ya abi nüfus planlaması diye bir şey hiç duymadın mı hayatında?
-Hoce… Hoce… O senin nüfus planlaması dediğin şey İstanbul, Ankara, İzmir gibi yerlerde yaşayan sosyetelere göre. Onların tiyatrosi var, sinemesi var, kulupleri var, arabasi var, marabasi var. Onlara eğlence çok. Bizim garilerden başka eğlencemiz mi var? Bizim eğlencemiz de bu?
Kimlik bilgilerini tamamladıktan sonra sordum Emin Amca’ya?
-Emin amca ana dilin ne?
-Türkçe.
-Hadi oradan. Türkçeymiş. Herkesle Kürtçe konuşuyorsun. Neden Kürtçe demiyorsun madem?
-Hocem soruna cevap vermeden önce ben sana sorayım. Evimi görünce benim için ‘’ ne kadar fakir bir adam ‘’ diye düşündün değil mi? Öyle ya yirmi bir nüfus iki göz evde yaşıyoruz. Oysa hocem biliyor musun asıl fakir olan sizsiniz. Sizin üç-dört göz evleriniz var ama içinde üç nüfus. Dahası sizin bir tane ana diliniz var Türkçe, bizim ise iki tane ana dilimiz var: Hem Türkçe, hem Kürtçe.
Dedik ya ‘’ vatandaşın beyanı esastır’’ Anadili hanesine ‘’ Türkçe ‘’yazdım.
-Peki bildiğin yabancı dil var mı?
-Hoce akşam lisesinde öğrendiğim Ay lav yu veri maçı sayacaksan İngilizce yaz. Saymayacaksan ‘’ Bilmiyor ‘’ de.
Bildiği yabancı dil hanesine ‘’ yok ‘’ yazdım.
O gün sayımı bitirdiğimde Emin Amca gibi Türkçeyi yabancı dil saymayanları gördükçe '' Bu ülkeyi hiç kimse bölemez.'' Diyordum ama Türkçe için '' yabancı dil '' Diyenlerin varlığı da tüylerimi diken diken ediyordu.
( Sayım Suyum Yok- 2. Bölüm başlıklı yazı Sami Biber tarafından 29.01.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.