31
Ağustos 2013 Ali Abdullah Karaşahin’in evi
Ali Abdullah Karaşahin programlı
bir toplantısı yoksa iki veya üç günde bir traş olurdu. Traşını bitirip banyodan çıktı. Yatak odasındaki
kıyafetlerini giyindi. Kahvaltı için mutfağa geçerken telefonu çaldı.” Kızım
arıyor”
-Alo,
efendim kızım? Sana da günaydın kızım. İyiyim kızım, teşekkür ederim. Var mı
bir ihtiyacınız? İyi çalışmalar kızım. Kendinize dikkat edin. Tamam, görüşürüz.
Homurdanarak mutfağa geçti.
-Çalış
çabala koskoca holding kur. İki çocuğa gücün yetmesin.
Karısı Kibar Karaşahin gülerek onu bekliyordu.
-Bir
sorun mu var Abdullah Bey? Yine kendi kendine konuşmaya başladın.
-Ben
konuşmayayım da kim konuşsun Kibar Hanım? Üç çocuğum var. Benimle çalışmaya
ikna edemiyorum. Neymiş efendim Akademik kariyer yapacaklarmış. Sanki benim
akademik kariyerim var. Kahvaltı da bir şey söyleyeceğim diyordun sen.
-Kilerdeki
sucukları vereceğim, haberin olsun.
Ali Abdullah Karaşahin ne olursa olsun her
hangi bir gıdanın atılmasının teklif bile edilmesinden sinir olurdu. Dik dik
karısına baktı.
-Niye
veriyorsun hanım? Küflenmişler mi?
-Bozuk
olduğundan değil Sarımsak kokusunu sevmiyorum.
-Ben
seviyorum Kibar Hanım. Yiyorum da.
Her zaman uyumlu olan Kibar Hanım’ın
bu gün uyumlu olmaya niyeti yok gibiydi.
-O
yüzden vereceğim, sucuk yemeyi seviyorsun iyi de her yer sarımsak kokuyor.
Ağzın, elbiselerin kokuyor. Dayanamıyorum.
-Kokarsa
koksun hanım! Kokarsa koksun! Sarımsağı da soğanı da severim. Tansiyonuma da
iyi geliyor. Kokarsam banyo yaparım, kıyafetleri de atarsın makineye kokusu
çıkar.
-Abdullah
Bey..
-Son
sözüm bu Kibar Hanım. Yiyeceklerin israf edilmesinden nefret ettiğimi kaç kere
söyledim sana! Takıntılarını kontrol et artık. Evimde rahat bırak!
Kibar Karaşahin cevap vermedi. Ali Abdullah ekmek dilimine kaymak sürdü
üstüne bal damlattı. Ağzına attı. Büyük bir lokma ısırdı. Sakinleşmeye
çalışıyordu.
-Akşam
Harun Bey’le yemek yiyeceğiz. İstersen seni de bıraksınlar. Yemekten sonra beraber
döneriz.
-İşim
var. İş yeri bakmaya gideceğim. İş yemeği mi Harun’la?
-Bilmiyorum
Harun bir şey söylemedi. Bana sitem edecek galiba.
-Harun
kimseye sitem etmez bildiğim.
-Ortaklık
tekliflerinin hepsine atlamadım ya. Ona morali bozukmuş. Akraba olduk, ortak
olamadık diyormuş.
-İşlerinizi
bilmem ben Abdullah Bey.
-İki
yıldır iş kuracağım deyip duruyorsun. Karar verebildin demek.
-Karar
vermedim Abdullah Bey. Araştırma aşamasındayım henüz.
Ali Abdullah çaydan bir yudum içti. Kararsız
insanlara sinir olurdu. Kararsız ve plansız.
-İşte
bu tavırlarınız beni irrite ediyor Kibar Hanım. Harun, kardeşin işe girelim
diyor. Para? Yok Kredi ayarlarız. Defalarca dedim. İş ne kadar karlı olursa
olsun ben banka kredisiyle işe girmem. Bu güne kadar sermayenin en az yarısını
ayarlamadan hiç bir işe girmedim, girmem. Sana gelince Kibar Hanım. Sen
bağımsız bir iş kuramazsın, olsa olsa maaş karşılığı bir yerde çalışabilirsin.
Nereden biliyorsun diye merak ettiysen söyleyeyim, evlendiğimizde ben çalışmak
istiyorum dedin diye gittim Harun kardeşinin oteline ortak oldum. Hisselerimin
kullanımını sana devrettim. Bekledim ki ertesi sabah benimle birlikte evden
çıkıp otele gideceksin. Ortak olurken şartım buydu çünkü. Bekledim ki otele
gider mutfağa girer mutfağın başına geçersin. Sen ne yaptın Kibar Hanım?
Benimle birlikte otelde kahvaltı yaptın ben işe gittim sen gezmeye. Katalogdan
kıyafet seçer gibi yer bakmaya gittin. Daha ne işi yapacağına karar verilmeden
yer ayarlanmaz. Buna dense dense “ Doğmamış çocuğa don biçmek” denir. Ne yapmak
isteğine karar verir sonra yer bakmaya gidersin. Mevkii uygun mu, bina işe
uygun mu gibi?
-Ne
dememi bekliyorsun Abdullah Bey karar veremedim.
-Önce
bana Abdullah Bey demeyi bıraksan Kibar Hanım. İş arkadaşlarım bana Abdullah
der. Aile fertlerim Ali. Bana de ki Ali Bey ben en iyi yaptığım işi yapacağım.
Senin en iyi yaptığın iş yemek yapmak. Elin lezzetli, maharetlisin de. Ha
aklına şu gelmesin ünlü şeflerle yarışamam, yarışma hanım. Esnaf lokantası aç. Çorbacı
aç. Ben senin ailen gibi değilim. Hiçbir işi küçümsemem, ailemize layık mı
değil mi diye laf etmem. İlkokul mezunu bir kamyoncunun oğluyum ben. Sizin gibi
yalıda büyümedim. Mesele para kazanmak ta değil, mesele çalışmak. Çalışırsan
kazanırsın, çalıştığın halde kazanamıyorsan kader dersin. Esnaf lokantası
dediğime bakma istiyorsan lüks restoran da açabilirsin, pastane de. Bana de ki
bu iş yerini buldum kiralarım, satın alırım. Gerekirse yeniden bina yaptırırım.
O benim işim. Seni anlamaya çalışıyorum. İlk eşinden ayrılıp baba evine dönünce
evin idaresi üstüne kalmış. Takıntılarınla kuruntularınla baş başa kalmışsın.
Hala neyi yanlış yaptım da eşim beni aldattı, terk etti diye düşünmekten vaz
geç. Evlenmeden önce Harun kardeşin bahsetmişti durumundan. Düşündüm ki bir
çocuğumuz olursa yeniden normalleşirsin. Hayata bağlanırsın. Karşı çıktın.
Yaşından dolayı tedirginsin diye düşünüp ısrar ettim, hep karşı çıktın. Benim
bir çevrem var ne der dedin. Ben bu günlere çevrem ne der diye düşünerek
gelmedim Kibar Hanım. En son yaşımı bahane ettin. Çocuğunun yetiştiğini
göremezsen dedin. Babam 69 en küçük kardeşim 30 yaşında. İnanıyorum ki biz
babamı 60 yaşında kamyondan indirmeseydik bu gün küçük bir kardeşimiz daha olabilirdi.
Kuruntularını takıntılarını bir tarafa bırak artık. Takıntıların sana normal
geliyor olabilir. Ailemdeki herkes bu durumdan rahatsız bilesin. Önceden bu
evde aile toplantıları olurdu Kibar Hanım. Kardeşlerim babamdan çekinirler ama
benim yanımda ve evimde rahat ettikleri için sık sıkı bana gelirlerdi. Artık
gelmiyorlar. Bu durumda senin katkın çok. Tavırların bakışların insanları
tedirgin ediyor. Böyle devam edersen doktora götürmek zorunda kalacağım seni.
Anladın mı?
-Anladım
Ali Bey.
-Son
kez söylüyorum Kibar Hanım. Ben yokluk nesliyim. Gıda dahil her türlü israftan
nefret ederim. Hiçbir gıdayı küflendirme, küflenmeyen hiç bir şeyi de atma, 35
yıllık alışkanlıklarımı değiştirmeye de uğraşma. Ben çıkıyorum. Unutmadan; Bu
pazar kahvaltı da babamın evinde olacağız.
-Ali
Bey...
-Menemen
ya da Kıymalı yumurta sevmiyorsan masada başka şeyler de olacak Kibar Hanım.
Normalleşme zamanı. Sana araba gönderirim şirketten. Çocuklar seni istediğin
yere götürürler.
Kibar Karaşahin kocasını uğurlamak için kapıya kadar geldi.
Vestiyerdeki çok gözlü çantayı uzattı.
-Ali
Bey öyle silahlı adamlar falan, ben sevmiyorum.
-Dün
tanıdığım bir iş adamı evinde öldürüldü Kibar Hanım. Koruma olmadan bir yere
gitmeni istemiyorum. Sana iyi gezmeler.
Ali Abdullah alaturka
tuvaletin lavabosunda aceleyle dişlerini fırçaladı. Çantasını alıp çıktı.
-Hayırlı
işler Ali Bey.