4 Eylül çarşamba

            Çaylı Holding Ceo’su Caner Çaylı’nın villası

 

Caner Çaylı’nın eşi Müşerref Çaylı ve kızı Hatice mükellef masada kahvaltı yapıyorlar. Bu sırada ailenin en küçük ferdi Burak Çaylı evin dış kapısından içeri girdi. Kimseye gözükmeden odasına çıkmayı başaramadı. Annesi Müşerref Çaylı’nın radarına takıldı.

Müşerref Hanım çok sevdiği oğlunun dayaktan morarmış yüzünü fark eder etmez masadan fırladı oğluna doğru koştu.

-Burak oğlum. Oğlumm. Bu ne hal kavgamı ettin? Sana dokunanların elleri kırılsın inşallah.

Burak hem akşamdan kalmaydı hem de dayak yediği için morali bozuktu. Sabah sabah kimseye dert anlatacak durumda değildi

-Yok bir şey anne. Ufak bir kaza. Kavga falan etmedim.

            Hatice Çaylı annesinin peyinden gelmişti.

-Derse de sen inanma anne. Kesin serseri arkadaşlarıyla kavga etmiştir. Kim dövdüyse eline sağlık.

-Ablaaa!

-Yalan mı Burak? Şu haline bak. Sokak serserileri gibisin. Babamın gözüne gözükme bu halinle.

            Babasından adı geçince Burak iyice sinirlendi.

-Ne olur abla? Döver mi beni? Eminim bu çok hoşuna gider.

-Hoşuma falan gitmez Burak. Kardeşimsin. Kendine bir bak ya. Kendine bir bak. Sen yaptıklarını kendine yakıştırıyorsun madem. Sen bilirsin ne diyeyim?

            Burak morali iyice sıfırlanmış merdivenlere doğru yürüdü.

-Nereye oğlum? Karnını doyursaydın?

-Yeter anne. Duş alıp çıkacağım, işlerim var.

            Hatice Çaylı mutfağa geri dönerken laf sokmayı ihmal etmedi.

-Git, git. Serseri arkadaşların bekliyorlardır. Az geldiyse biraz daha dayak ye.

-Off yaa. Off

            Oğlunun odasına çıktığından emin olan Müşerref Hanım kızının ardından mutfağa geldi.

-Takılma şuna Hatice. Didişip duruyorsunuz.

-Yalan mı söylüyorum anne. Küçüklüğünden beri şımarttın, artık baş gelemez hale geldin. Yapma dedikçe inat ettin. Oğlunun yediği haltlardan babamın haberi olursa gerisini sen düşün anne. Babam seni doğduğuna pişman eder. Babamı bilmiyor musun?

-Biliyorum kızım biliyorum da oğluma kıyamıyorum.

-Kıyamadığın oğlun hepimize kıyıyor anne. En çok ta babama. Takıldığı serseri arkadaşları daha çok başını belaya sokacaklar. Başına bir şey gelirse vicdan azabı çekeceksin, hepimiz çekeceğiz. Burak sadece senin lafını dinler, bu gidişle oğlunun başını yakacaksın anne. Babam sabahın köründe evden niye çıkıyor biliyor musun?

-Ne bileyim kızım? Babanın her zaman işleri vardır.

-İşten değil anne. Burak’la karşılaşmamak için. Oğlunla karşılaşmamak için erkenden işe gidiyor.

-İstiyorsan sende erken git kızım. Kardeşini görmemiş olursun.

-Giderim anne. Babam annenin kahvaltısını yaptır ilaçlarını takip et dediği için gitmiyorum. Ana oğul biraz da babamı düşünün yaa. Olmaz mı anne?

 

Odasında duş alan Burak Çaylı kıyafetlerini değiştirip annesine görünmeden evden çıktı. Spor arabasına binip Suphi Tekin’in ofisine gitti.

Suphi Tekin ortağını ilk defa böyle görüyordu. Gülmeye başladı.

-Bu halin ne Burak? Kimden dayak yedin?

-Önemli değil Suphi. İçecek bir şeylerin yok mu?

-Ne içkisi oğlum bu saatte?

-Kahvaltı yapmadım Suphi. Maden suyu. Yanına da poğaça falan.

            Suphi odanın kapısını açıp aşağıya doğru bağırdı.

-Rıza!

-Emret ağabey.

-Maden suyuyla yiyecek bir şeyler aldır çocuklara.

-Anlat bakalım dindar babanın haşarı oğlu Burak. Kimden dayak yedin?

            Burak Suphi’deki tavır değişikliğini fark etmişti.

-Ne oldu Suphi? Sen bana hep Burak Bey derdin. Şimdi ne oldu da Burak olduk.

-Bir zamanlar öyleydi Burak. Bey dediğim zamanlarda seni efendi, dindar babanın oğlu biliyorduk. Meğer senin içinde canavar varmış. Efendi çocuk gitti, yerine babasından çalan bir canavar geldi. Artık bey yok Burak. Bundan sonra bey yok.

-Beni babama göre değerlendirme Suphi. Babam ayrı ben ayrı. Adamın aklı fikri camide, namazda. Birde bana sormuyor mu Cuma namazına nereye gideceksin diye fıttırıyorum.

-Neyse ne babanla senin problemine ben karışmam Burak. Kimden dayak yedin onu söyle.

-Adamı tanımıyorum Suphi. Helin’in koruması.

-Helin kim?

-Karaşahin, Helin Karaşahin.

-Psikopat Orhan’ın kardeşi Helin den mi bahsediyoruz.

-Her halde odur Suphi. Reklam ajansı var.

-Orhan’ın kardeşine nereden takıldın?

-Bir davette karşılaştık. Takılmak istedim. Koruması çay bahçesinde silah gösterdi. Dün gece arkadaşlarla bir ders verelim dedik.

-Adam da sizi benzetti öyle mi?

-Ayıp olmuyor mu Suphi? Benzetti menzetti? Kafamız çakırdı.

-Tamam Burak tamam anladım. Benden ne istiyorsun? Peşin peşin söyleyeyim. Korumayı dövdürtmem. Orhan’a bulaşacak kadar akılsız değilim. Kusura bakmayacaksın. Orhan bana bulaşmazsa ben Orhan’a bulaşmam. Başka?

-Her zaman yaptığımızı yapacağız Suphi. Helin’in arabasını soyacaksınız. Kızın altında 400 binlik araba var. Farlar, dikizler en az 30-40 bin eder inan bana. İyi iş değil mi?

            Suphi hemen evet demedi. Arada Orhan Metin varsa.

Yine de dayanamadı. Meslek hastalığı. Çalınacak bir şey varsa çalmak lazım.

-İş iyi olmasına iyi de Burak. Düşünmek lazım. Adres plaka var mı elinde. Varsa bana gönder.

            Burak muzaffer edayla güldü. Piç Rıza’nın getirdiği poğaçadan büyük bir ısırık aldı. Maden suyunu tepesine dikti.

-Ben Burak Caylı’yım Suphi. Çoban güttüğü koyunun huyunu bilirmiş. Ben de adamımı bilirim. Beleş paraya dayanamazsın sen. Gönderiyorum.

            Suphi kapının önünde bekleyen adamına seslendi.

-Bekle Rıza. Rıza kopukları ara sana gönderdiğim adresteki arabayı bu gece halletsinler. Burak Bey’in ricası. Temiz iş yapsınlar.

-Tamam, ağabey diyen Rıza sırıtarak dışarı çıktı. 400 binlik arabayı okuturlarsa kendine de bir sakal çıkardı artık. Telefonuna gelen mesajı kopuklara gönderdi.

           

4 Eylül Karaşahin Sitesi önü.

 

Lise çağlarından bu yana Helin Karaşahin’in her türlü otoritenin koyduğu her türlü kurala karşı olmuştu. Herkes site içine park ettiği için arabasını özellikle site dışına park ediyordu. Sitenin bahçe kapısından çıktığında Hasan Kara ve Ali’yi gördü. Jeep’in başında bekliyorlardı.   Yaklaştı. Jeep’ini jantları sökülmüş olarak görünce gözlerine inanamadı. 

-Ne oldu Hasan Bey?

-Arabanız Helin Hanım. Soyulmuş. 

-Nasıl olur böyle bir şey yaa. İnanamıyorum. Kahretsin yaa! Holding’e de geç kaldık. Bizim korumalar neredeler fark etmemişler mi?

-Gece gürültüyü duyup dışarı çıkan korumalara saldırmışlar Helin Hanım. Arkadaşları hastaneye gönderdik.

            Helin ne yapacağını bir an bilemedi. Şaşırdı. Çantasından cep telefonunu çıkarmaya çalıştı beceremedi. Telefonunu yere düşürdü. Ali telefonu yerden alıp uzattı.

-Siz toplantınıza geç kalmayın Helin Hanım. Biz Hasan Bey’le geri gelir burayla ilgileniriz.

            Sakinleşen Helin kendini toplamaya çalıştı.

-Tamam, Ali. Polise falan haber vermeyin. İfade falan istemiyorum. Kaskoyla hallederiz. Gidelim toplantıya geç kalmak istemiyorum. Araban burada mı?

-Burada Helin Hanım. Hemen getiriyorum. Gelsene Hasan ağabey.

 

Helin’i Holdinge bırakan Ali ve Hasan Kara siteye geri döndüler. Sigorta şirketini aradılar. Gelen çekiciyle jeep’i garaja gönderdiler. Ali belli etmese de sinirlenmişti. Telefonuyla Bekir’i aradı. Küçük Ağa’ya mesaj attı. Servisten gelen çekiciyle jep’i gönderdikten sonra Holding’e döndüler

( Bereli 23 başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 10.02.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu