23 Eylül
Ali
Helin Karaşahin’i evinden almış holdinge doğru yola çıkacakken telefonu çaldı.
Arayan Tuğrul Ercan’dı.
-Buyurun Tuğrul Komutan.
-Ali. Orhan Bey seni çağırıyor. Acil.
-Helin hanımı bırakıp geliyorum komutan.
-Orhan Bey hemen gelmenizi istedi Ali.
-Tamam komutan geliyoruz.
Ali
ve Helin 20 dakika sonra Karaşahin Sarrafiyenin önüne geldiler. Tuğrul Ercan
kapıda bekliyordu. Takip edip birlikte alt kata indiler. Burası altın ve diğer
takıların çelik kasalarda saklandığı depoydu. Orhan Metin sinirli sinirli
geziniyordu. Ayakta bekleyen Ali’ye seslendi.
-Dün neler oldu anlat.
Soruyu
duyar duymaz Tuğrul Ercan ve Helin Karaşahin’in suratları düştü. Yüzleri
bembeyaz kesildi.
-Takip etmemi istediğiniz şahıs sabah sekizde
kendisini karşılamaya gelen araçla havaalanından
çıkış yaptı. Evine gitti. Bir saat sonra…
-Karşılamaya gelen araçta kim vardı?
-Şoför.
-Yalan söyleme Ali. Alber’i kim karşıladı?
Ali
cevap vermedi.
…
-Cevap ver Ali?
...
Ali
yine cevap vermeyince Orhan Metin’in gözü döndü. Kendisini “Ermeni Orhan” yapan
öfke içini doldurdu.
-Tuğrul oturt şunu sandalyeye!
Ali
kendisi sandalyeye oturdu.
-Cevap ver Ali? Alber’i kim karşıladı?
-Bilmiyorum.
Orhan
Metin sağ yumruğunu Ali’nin suratına indirdi.
-Arabada kim
vardı Ali?
-Şoför vardı.
İkinci
yumruğu yiyen Ali’nin dudağı patladı, kanamaya başladı.
-Ağabey!
-Sen karışma
Helin!
Ali
yan gözle Tuğrul’a baktı.
-Kaybetmeyi göze almayan kumar oynamamalı komutan.
Tuğrul
Ercan şaşırdı. Orhan Metin anlaması gerekeni anlamıştı.
-Ne saçmalıyorsun Ali!
-Tuğrul sen
çık.
-Efendim.
-Çık dedim Tuğrul çık! Sende Helin! Bizi yalnız
bırakın!
Tuğrul
ve Helin süklüm püklüm çıktılar.
-Alber kimlerle görüştü?
-Orta boylu pala bıyıklı sakallı kısa saçlı yaşlı
bir adamla.
Orhan Metin cep telefonundan bir
fotoğraf gösterdi.
-Bununla görüştü.
-Başka?
-Tuğrul Ercan havaalanındaydı.
-Tuğrul güvenlik müdürümüz. Karşılamaya gelmiştir.
-Özel arabasıyla gelmişti.
-Tuğrul bize ihanet mi ediyor?
-Bilmiyorum. Ayrı ayrı Alber Dikici’nin evine
gittiler. Yarım saat sonra fotoğraftaki adam eve geldi. Yarım saat sonra ayrıldılar.
-Vay şerefsiz! Bizden aldığı para yetmedi demek!
-Havaalanında başka kim vardı?
Ali
cevap vermedi.
…
-Senin kafanı uçururum Ali!
-Çenesi gevşek olanın ömrü kısa olur Orhan Bey.
Birinin karşıladığını biliyorsanız kim olduğunu da biliyorsunuzdur.
Orhan
Metin ne yaparsa yapsın tatmin edici cevaplar alamayacağını anlamıştı.
Sinirlendi.
-Çık dışarı!
Ali
Orhan Metin’i çileden çıkaran sakinliğini bozmadan cebinden çıkardığı mendille dudağından
akan kanı sildi. Ceketini giyip çıktı. Kapının önünde bekleyen arabaya bindi.
Helin arabanın içinde morali bozuk bekliyordu. Arabayı çalıştırıp hareket etti.
-Bunu niye yaptın Ali?
-Anlamadım Helin Hanım?
-Alber’i karşılamaya geleni niye söylemedin?
-Ben işimi yaparım Helin Hanım. Alber’in özel
hayatı beni ilgilendirmez. İşimi yaptım Alber’in görüşmelerini izledim.
-Alber kimlerle görüştü Ali?
…
-Ben sana bir görev versem benim sırrımı ölmek
pahasına saklar mısın Ali?
-Bunun için para alıyorum Helin Hanım.
Holding
binasına kadar başka bir şey konuşmadılar. Helin Ali’den ne kadar ısrar ederse
etsin bir şey öğrenemeyeceğini anlamıştı. Bina önünde arabadan inerken;
-Kıyafetini değiştir beni bekle. Toplantıdan sonra
araba lazım dedi binaya girdi.
23 Eylül Akşam. Tuğrul Ercan’ın oturduğu sitedeki
evi.
Tuğrul
Ercan’ın morali gereğinden çok fazla bozulmuştu. Sabahtan bu yana içi içini
yiyordu. Hayatının her anında başına bela olan hırsına yenik düşmüştü. Başı bu
defa kurtulamayacağı kadar derde girmişti. Buna emindi. Alber Dikici’nin
teklifini reddetmeliydi. Ali denen pis
ispiyoncu Alber’i karşılamaya gittiğini ve özel bir görüşme yaptığını Orhan
Metin’e anlatmış olmalıydı. Başka türlüsü mümkün değildi. Ali ve Helin
ayrıldıktan sonra Orhan Metin yüzüne bakmamış, sorularına cevap vermemişti. Israr
edince de köpek kovalar gibi eliyle işaret etmişti. O hırsla her zaman uğradığı
bara giden Tuğrul Ercan öğleden içmeye başlamış ayakta duramayacak kadar sarhoş
olmuştu.
Morali
o kadar bozuktu ki kendisini takip eden adamları fark etmemişti bile. Aç karnına içtiği içkilerden midesi bulanınca
lavaboya geçip kussa da kendine gelemedi. Bardan çıkmadan son bir kadeh daha
içti. Yeterli olduğunu düşünüp çıktı. Arabasına binip evine doğru yola çıktı.
Alkollü olduğunun farkında olduğu için polis kontrolü olabilecek yollardan uzak
durarak oturduğu siteye geldi. Site duvarının yakınına park etmiş arabaya
dikkat bile etmeden sallanarak evine çıktı.
Anahtarla
açıp dairesinden içeri girdi. Lambayı
yakmak eliyle prizi ararken yakasına yapışan bir el tarafından içeri çekildi.
Sürüklendi. Salonun ortasına doğru yüz üstü yuvarlandı. Sırt üstü dönüp kendisine bunu yapanı gördüğünde
pek te şaşırmadı. Bağdaş kurup oturdu.
-Orhan Metin seni mi gönderdi Ali?
-Binanın arka çıkışı var mı Tuğrul?
-Cesedimi kaçırmayı düşünüyorsun zahmet etme Ali,
Orhan cesedimi ortadan kaldırmadan rahat etmez.
-Yaşamak istiyorsan bir an önce toz ol Tuğrul.
Cellatların birazdan burada olurlar.
-Cellatlarım mı?
-Orhan Metin’in adamları yolun karşısında
saatlerdir seni bekliyorlar yaşamak istiyorsan onlar gelmeden ortadan kaybol.
Bu sarhoş halinle hiç şansın yok. Acele et.
Tuğrul
Ercan hızla kalkıp salonun penceresinden site önünü kontrol etti. İki kişi
apartmana doğru yaklaşıyordu.
-Beni niye kurtarmak istiyorsun?
-Sebep yok Tuğrul. Canım öyle istedi. Kaçmadan önce yatak odasındaki kasayı aç ki
bir sebep olsun.
Tuğrul
Ercan Ali’nin söylediğini yaparak mutfak balkonundan yangın merdivenine çıktı.
Gürültü yapmadan aşağıya indi. Bekleyen adamlara itiraz etmedi. Sitenin diğer
çıkışındaki arabaya binip uzaklaştı. Yarım saat sonra Ali de aynı yoldan elinde
bir poşetle apartmandan ayrıldı.