30 Eylül

            Küçük Ağa birlikte çalıştığı kişileri ya kendi mekanlarında ziyaret ederdi. İnsanları ayağına çağırmaktan hayatının her anında nefret etmişti. Avukat Hakkı Aslan’la randevulaştığı mekan bir lokantaydı. Sıradan insanların yemek yediği bir esnaf lokantasının ikinci katında öğle yemeği için randevulaşmışlardı. Lokantanın sahibi Küçük Ağa’yı Ayhan Bey olarak tanırdı. Mesleğini bilmezdi ama tipinden dış işlerinde çalıştığını tahmin ediyordu. Bu yüzden onlara kuytu bir masayı ayırmıştı. Hakkı Aslan’ın avukat olduğunu da biliyordu. Birkaç kere işi düştüğünde yardımcı olmuştu. Garsonları sıkı sıkı tembihlemişti. Masanın etrafında dolaşmak, ikide bir bir isteğiniz var mı diye sormak yasaktı. 

-Nasılsın Hakkı? İşlerin nasıl?

-İyiyim efendim teşekkür ederim. Siz nasılsınız görüşmeyeli?

-Teşekkür ederim Hakkı. Bildiğin gibi. Hayırdır inşallah. Görüşelim diye mail atmışsın. Hayır mı?

            Avukat Hakkı Aslan tüm avukatlar gibi sinirlerine hakimdi ve gerçek bir poker suratı vardı.

-Hayır efendim. Şimdi özledim desem belki inanmazsınız ama sizinle konuşmayı seviyorum. Hem sohbet etmek hem de bilgilendirmek istedim. Eğer…

-Yok Hakkı yok. Acil bir işim olsa zaten gelmezdim. Benimle konuşmak istemene sevindim. Doğrusunu söylemek gerekirse hem konuşmayı hem dinlemeyi severim. Pek çok insan gibi. Senin de gayet iyi bildiğin gibi benimle konuşmak insanlar için tehlikeli olabilir. Eee. Anlat bakalım neler yapıyorsun.

-Bizim işleri bilirsiniz efendim. Rutin işler. İcra, boşanma. Sabah adliye öğleden sonra müvekkil işleri. Araştırmaya devam ediyorum. Dosya epey kabardı. Bu adamlar Hukuk camiasında tahmin edilemeyecek bir güç elde etmişler. Korkutucu bir güç. Hiç tahmin edilemeyecek kişiler bunlarla haşır neşir.

            Küçük Ağa içmekten hayatı boyunca zevk aldığı mercimek çorbasını kaşıkladı.  

-Hukuk camiasından çok daha fazlası Emniyet’te Hakkı. Hukuk camiasında her fikirden insan vardır. Devlet tehlike olarak görmezse kimsenin fikir ve inancına karışmaz. Paralelciler tehlike haline geldiler. Ergenekon ve benzeri soruşturmalarda kendilerini açıkça gösterdiler. Yaptıkları manipülasyonlarla siyasileri de etkilediler maalesef. Hukuk camiası diğer her kurumdan önemli çünkü tüm hayatımızı hukuk yönlendiriyor. Hukuk doğumdan ölüme keder hayatın her alanında.

            Hakkı Aslan merdivenlerden kendilerine bakan garsona işaret etti. Yemek servis edilene kadar konuşmadılar. 

-Fazla bilgili değilim ama bildiğim kadarıyla ülkemizdeki dindar insanlar kural olarak devlet yanlısıdır. Bu duruma nasıl geldik efendim?

            Hakkı Aslan’ın merak ettiği konu Küçük Ağa’nın uzmanlık alanıydı.

-Birileri tarafından Devlet’e Düşman Lazım mantığı her zaman uygulandı Hakkı. Cumhuriyetin ilk döneminde Milliyetçilik fikri devlet kademesine hakimdi. 1940’lı yıllarda Milliyetçiler düşman ilan edildi. Daha sonra Komünistler ve dindarlar. Ülkede barış içinde yaşayan insanlar böyle böyle manipüle edilerek, birbirlerine düşman edildiler. Mesleğe ilk başladığım yıllarda iki gurup temel faaliyet alanımızdı. Komünistler ve dindarlar. O günden bu güne tüm dini gurupları inceledim. Kitaplarını okudum, sohbetlerine katıldım. Yeterince bilgi sahibi olduğumu düşünüyorum. Ülkemizdeki cemaat ve tarikatlar devlet yanlısıdır. Daha doğrusu devletle kavgalı değildir. Tüm fikir ve idelojilerin amacı devlete hakim olmaktır. Tarikat ve cemaatlerin hepsinin ütopik olarak böyle bir amaçları vardır. Silsilesi ve geleneği olan tarikatlar hiç bir zaman devlete hakim olma amacıyla çalışmazlar. Tarikatların asıl amacı dini manada ideal insan yetiştirmektir.

-Camia’yı tarikat olarak değerlendiremeyiz  o zaman efendim öyle değil mi?

-Haklısın Hakkı. Bu gurup tarikat değil. Dış güçler her zaman dini guruplara sızmaya çalışmışlardır. Silsilesi ve geleneği olan tarikatlara dışarıdan kolay kolay müdahale edilemez. Tarikatlardaki oto kontrol ve şeyhe itaat kültürü buna engel olur. Cemaatler böyle değildir. Cemaatlerde tasarruf, silsile ve gelenek olmaz. Ağzı laf yapan herkes kısa sürede bir cemaat kurup örgütlenebilir. Camia ilk ortaya çıktığından itibaren bir Amerikan projesi. Batılı akıl hocaları ve dostlarının destekleriyle hem devlette hem özel sektörde ve toplum içinde büyük bir nüfuz elde ettiler. Bunlar kendileri gibi düşünmeyen dini guruplara da düşmanlık ediyorlar. Ülkedeki her insanın inancını yaşama ve anlatma hakkı olmalı bana göre. Kısıtlanan her fikir daha sonra ülkenin başına bela olur. İstihbaratta bu guruptan olduğu halde içki içen, namaz kılmayan, oruç tutmayan yani dini hayatı olmayan insanlar var. Kriptolar her kurumda benzer şekilde çalışıyorlar. Bu İslam dininin temel felsefesine aykırı Hakkı. İslam dininin temel kurallarına ve felsefesine aykırı davranan kişinin dini argümanlarına nasıl inanayım?

-Efendim bu adamların argümanlarına inanan o kadar çok kişi var ki inanamazsınız.

-İnanırım Hakkı. İnsanımız söz konusu ise her şeye inanırım. Bu adamlar tezgahı sağlam yere kurdular çünkü. Risale-i Nur olarak bilinen kitapları okuyarak başladılar. Sağlam bir temel üzerine bina kurmaya başladılar anlayacağın. Meslek hayatım sırasında Bediüzzaman Said Nursi’nin hayatını inceleme imkanım oldu. Geldiğimiz durumda Said Nursi ile bu adamların alakaları yok. Ama algıyı öyle oluşturdukları için herkes bunları Nur cemaatinden zannediyor. Said Nursi hayatı boyunca resmi görev almamış birisi. Devletin parası midesine asla inmemiş. 1925-1950 arası hayatı cezaevi ve sürgünle geçtiği halde devlete karşı muhalif bir söylemde bulunmamış. Bilinenin aksine Şeyh Said isyanına destek vermemiş. En meşhur sözlerinden birisi “Euzü billahimineşşeytanirracim ves siyasete” yani Şeytanın ve siyasetin şerrinden Allaha sığınırım olan bir din aliminin yolundan gittiğini iddia eden camianın geldiği durum tam anlamıyla içler acısı. Camia küçük bir gurup iken bu gün künden farklıydı. Ama işin içine para girdi. Camianın tabanı üstünden çok farklı. Tabanda ki ibadet ve samimiyet tavanda ihanet ve servete dönüşmüş durumda. Adalet camiasındakilerden biliyorsundur.

-Biliyorum efendim. Ortağım Murat mesela. Bende dini hassasiyetimin olduğunu söyleyemem ama Murat benim kadar bile hassas değil. Ama camianın içinde. Sık sık toplantılarına gider, bağış toplar, bunun karşılığını elbette ki para olarak alıyor. Yemesi, içmesi ve yaşayışının camianın bilinen imajıyla alakası yok. Takiyye denilen şey bu olsa gerek.

-Aynen öyle Hakkı. Sen bilgi toplamaya devam et. Şu anda yapabileceğimiz tek şey bu zaten. Elimizdeki bilgilerle siyasi iradeyi ikna edebilirsek her şey farklı olacak. Biraz geç ama her şeyin istediğimiz gibi olmasını ummaktan başka çaremiz yok. Bana bir şey olursa…  

                  Hakkı Aslan masanın üstüne parmağıyla vurdu.

-Ömrünüz uzun olsun efendim, böyle konuşmayın. Siz olmasanız halimiz n’olur?

-Su akar yolunu bulur Hakkı. Bana bir şey olursa ne yapacağını biliyorsun.

-Emredersiniz efendim. Tatlı alırız değil mi?

-İyi olur Hakkı. Buranın sütlacı güzeldir.

( Bereli 37 başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 17.02.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.