Biraz sonra tüm köylüler Aygül’ün
evinde birbirlerine gülümseyerek, Battal Gazinin oğlunu da görmenin sevinci ile
hoş geldin sarılmalar kucaklaşmalar içinde toplandılar. Herkes birbirine şaşkın
bakarken, köyün en yaşlısı Ruşen dede, şaşkın bakışlarıyla.
-Babanla çok cenge girdim evladım,
seninle de girmeye hazırız, ne iyi ettin de geldin.
-Ver elini öpeyim ak dedem. İlk
önce cephaneleri köyün dört bir yanına gömerek başlamalıyız. Erzaklar'a ihtiyacı olan köylere göndermek için iki gönüllü ile erzakları taşımak gerek.
Ortalıkta buz gibi hav esmesi
gerekirken, sevinç dolu bir zafer havası esiyordu. Biraz sonra etrafı ölüm ve
kan kokusu saracaktı bu kan ve ölüm kokusu Bizans keferlerine ait olacaktı.
Bu arada köye doğru kinleri ve
nefretleriyle yol alan askerler, köyde eserleri olacak vahşeti kendi aralarında
konuşuyorlardı. Askerlerden birisi.
-Bu baskınla köylülere ve Türklere
gereken dersi vereceğiz. Onlardan korkmadığımızı göstereceğiz.
Bir diğeri ise.
-Seni bilmem ben çok korkuyorum!
Ava giderken avlanacağımızdan öylesine korkuyorum ki!
-Sende ne korkak çıktın, onları
kendi ellerimizle öldüreceğiz.
-Bu kadar emin olma derim.
-Bunu sakın Nikola duymasın, senin
kelleni acımadan alır.
-Sonuç yine aynı olacak, kellerimiz
birisinin kılıcının ucunda olacak!
-Sen fazla korku düşleri
görüyorsun. Türklerden alacağımız ganimetlerle ve vergilerle krallar gibi
yaşayacağız.
-Ben pek böyle olacağını
sanmıyorum.
Bu arada köyde, köyün dört etrafını
barutlarla ve dinamitlerle döşediler. Askerler köye yaklaşmadan onları ateş
çemberi içinde kıskıvrak yakalayarak canlarını almayı istiyordu Murat ve
köylüler. Aygül.
-Yiğidim izin ver köylüleri ben
gölün etrafında fistanlarımla suya girerek buraya kadar çekeyim. Onlar
kadınlara düşkündür.
Murat.
-Bu çok tehlikeli, bizler varken bu
sana düşmez. Sen kadın ve çocuklarla köyün az ilerisinde ki kulübede saklanın.
-Olmaz yiğidim olmaz, biz
kadınlarda savaşacağız.
-Öyle ise biz önden siz arkadan
çarpışırsınız.
İnsanlık tarihinde vahşi savaşlar
hala devam ederken, insanların vahşice katline dur diyecek yiğitler az sonra
savaşarak şahadet şerbetini içmeye hazırlanıyorlardı. Az sonra gönderilen gözcü
nefes nefese geldi.
-Geliyorlar yiğidim çok
kalabalıklar!
-Sen az soluklan, Yüce Allah’ın
izni ile onları yeneceğiz derslerini vereceğiz.
Herkes görev yerlerine dağıldı.
Bizans askerleri ilerlerken, yolda atlı arabasıyla içinde içki varilleriyle
yanlarına yaklaşan adamı görünce komutanları Nikola, askerline dur emri verdi.
Askerin birine.
-Var yanına kim bu adam nereye ne
götürüyor çabuk öğren de gel.
Asker emri alınca atını hızla yolda
gelen arabacıya doğru sürdü. Arabacı gelen askeri görünce, arabasını durdurdu.
Yanına yaklaşınca asker.
-Hey sen kimsin? Nereye gidiyorsun?
Arabanda ne taşıyorsun?
Arabacı korku içinde.
-Asil Tekfur Vasiliu’sun emri
üzerine kaleye şarap götürüyorum.
-Sen dur burada, bir yere ayrılma.
Asker geriye dönerek komutanının
kulaklarına bir şeyler fısıldadı. Komutan Nikola sırıttı.
-Var yanına 4 fıçı şarabı al gel,
savaşmadan önce şaraplarla ısınalım, neşemizi bulalım, neşemizle Türk kanı
akıtalım.
Asker yanına üç asker alarak,
arabacının arabasında dört fıçı şarabı indirip yuvarlayarak, arabacının
gitmesine izin verdikten sonra, Nikola askerlere burada şarap içerek askerle
neşelenmeleri için kamp kurmasını emrederek, kendisi için hazırlanacak yere
doğru neşeyle yürüdü.
Mehmet Aluç