1
Rahmân ve
Rahîm olan Allâh’u Teâlâ’nın Adıyla…
Hamd, Allâh’a
mahsustur. O’na hamd eder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin
şerrinden ve amellerimizin kötülüğünden O’na sığınırız. O’nun hidâyete
erdirdiğini hiç kimse saptıramaz, saptırdığını ise hiç kimse hidâyete
erdiremez. Şehâdet ederim ki, Allâh’tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur.
Ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed aleyhisselâm O’nun kulu ve Rasûlü’dür…
Bundan
sonra:
Allâh
Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
فَاِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتٰى وَلَا
تُسْمِعُ الصُّمَّ الدُّعَٓاءَ اِذَا وَلَّوْا مُدْبِر۪ينَ
“ᅠBil ki sen ölülere işittiremezsin, arkalarını dönüp
giderlerken sağırlara da çağrıyı duyuramazsın.”
(Rûm: 30/52)
فِي الْقُبُورِ وَمَا يَسْتَوِي الْاَحْيَٓاءُ وَلَا
الْاَمْوَاتُۜ اِنَّ اللّٰهَ يُسْمِــعُ مَنْ يَشَٓاءُۚ وَمَٓا اَنْتَ
بِمُسْمِــعٍ مَنْ
Dirilerle
ölüler de bir değildir. Allah dilediğine elbette işittirir; ama sen kabirl
erdekilere de işittirecek değilsin! (Fâtır: 35/22)
لِيُنْذِرَ مَنْ كَانَ حَياًّ وَيَحِقَّ الْقَوْلُ
عَلَى الْكَافِر۪ينَ
“(Bu Kur’an) Diri olanı uyarsın ve kâfirler
üzerine söz hak olsun diye indirilmiştir.” (Yâsîn: 36/70)
Ayette geçtiği gibi Kur’an’ı Kerim, ölüler için
değil, diriler için indirilmiştir! Tabiî ki bunu sadece akıllı kimseler
anlayabilir!
Aişe (Radiyallahu Anha) şöyle
dedi:
“Size kendimden ve Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)’den söz edeyim mi, diye sordu?
Biz:
−Evet, dedik.
Aişe (Radiyallahu Anha) şöyle
dedi:
−Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in
yanımda kaldığı gece geldi ridasını ve ayakkabılarını çıkardı ve onları yere
bıraktı. İzarının bir ucunu yatağa serdi ve yanı üzere yattı. Fazla zaman
geçmeden o benim uyuduğumu sandı, yavaşça ridasını aldı, yavaşça ayakkabılarını
giydi, yavaşça kapıyı açtı ve çıktı. Sonra kapıyı yavaşça kapattı. Ben de
çarımı başımın üzerine saldım, başımı da örttüm. Sonra izarım ile de kapandım.
Sonra Nebi(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in izinden yola
koyuldum.
Nihayet Nebi (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) Baki mezarlığına geldi. Uzunca ayakta durdu. Sonra üç
defa ellerini kaldırdı, sonra döndü, ben de döndüm. Nebi (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) hızlandı, ben de hızlandım. Nebi (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) koşmaya başladı, ben de koştum. Daha da hızlı
koşmaya başladı, ben de daha da hızlandım. Nebi (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem)’i geçtim, içeri girdim. Daha henüz uzanmıştım ki Nebi (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)’de içeri girdi. Nebi (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem):
−“Ne oluyor ey Aişe! Göğsün inip kalkıyor, karnın da şişmiş’ dedi.
Bende:
−Anam babam sana feda olsun ey Allah’ın Rasulü!
dedim ve Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e durumu
bildirdim.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Benim
önümde gördüğüm karartı sen miydin’ dedi.
Ben:
−Evet, dedim. Göğsüme parmağı ile itti, göğsüm
acıdı.
Sonra Nebi (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
−‘Allah’ın
ve Rasulünün sana haksızlık edeceğini mi zannettin?’ dedi.
Ben:
–İnsanlar her neyi gizlese Allah onu bilir dedim.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Evet’ dedi.
Sonra Nebi (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) şöyle dedi:
−‘Cebrail
aleyhissellam bana geldi ve seslendi. Sesini senden gizledi. Ben de ona
karşılık verdim. O’na verdiğim karşılığı da senden gizledim. Sen buradayken
Cebrail aleyhissellam yanına girmezdi. Çünkü sen elbiselerini çıkarmıştın. Ben
senin uyuduğunu sanmıştım. Seni uyandırmak hoşuma gitmedi ve yalnızlıktan
korkacağından çekindim. Cebrail aleyhissellam bana dedi ki:
−Rabbin
sana Baki’dekilere gitmeni onlar için mağfiret dilemeni emrediyor’ dedi.
Ben:
−Ey Allah’ın Rasulü! Bir kabre gittiğimde ne
söyleyeyim diye sordum.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Selam size ey mü’minlerin ve Müslümanların diyarında bulunanlar. Allah bizden önden gidenlere de, geriye kalanlara da rahmet etsin. Bizler de inşallah size kavuşacağız, de’ buyurdu.” (Müslim 3/14, Nesei 1/286, 2/160, 161, Abdurrezzak 3/570, 571, Ahmed 6/221)
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle
dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) bir mezarlığa gitti ve:
‘Selam
sizlere ey mü’min topluluklar yurdunun sakinleri! Şüphesiz bizler de inşallah
size kavuşacağız’ dedi.
Sonra Rasulullah (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem):
‘Keşke
biz kardeşlerimizi görseydik diye arzu ettim’ dedi.
Sahabeler:
−Ey Allah’ın Rasulü! Biz senin kardeşlerin değil
miyiz? diye sordular!
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
−‘Hayır,
siz benim ashabımsınız. Kardeşlerimiz ise, daha sonra gelecek olanlardır. Ben,
onlardan önce havuzun başına varmış olacağım’ dedi.
Sahabeler:
−Ey Allah’ın Rasulü! Henüz senin ümmetinden
gelmemiş olanları nasıl tanıyacaksın? diye sordular!
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
−‘Sizden
herhangi bir adamın, alnında ve ayaklarında beyazlıkları bulunan atları olsa ve
bu adamın atları siyah atlar arasında bulunsa, adam kendi atlarını tanımaz mı?’ dedi.
Sahabeler:
−Elbette tanır, ey Allah’ın Rasulü! dediler.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
−‘Onlar
kıyamet gününde abdest almalarından dolayı alınları, kolları ve ayakları parlak
geleceklerdir.’
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) bu sözlerini üç defa tekrarladı ve şöyle devam etti:
−‘Ben
onlardan önce havuzun başına varmış olacağım. Dikkat edin aranızdan birtakım
kimseler havuzumdan, kaçkın devenin uzaklaştırıldığı gibi uzaklaştırılacaklar.
Ben onlara buraya geliniz, buraya geliniz diye sesleneceğim ve bana şöyle
denilecek:
−Onlar
senden sonra bid’atlar yaptılar ve hep ökçeleri üzerine gerisin geri dönüp
durdular.
Bunun
üzerine ben de:
−O halde benden uzak dursunlar, benden uzak dursunlar diyeceğim’ buyurdu.” (Ahmed 2/300, 408 Müslim 1/150, 151, Malik 1/49, 50, Nesei 1/35, İbni Mace 2/580, Beyhaki 4/78)
Muhammed Nâsıruddin el-Albânî (Rahmetullahi
Aleyh)şöyle demiştir:
Mezarlıkda Kur’an’ı Kerim okumaya gelince, bu
sünnette aslı olmayan hususlardandır! Bu hadis, kabirde Kur’an’ı Kerim okumanın
meşru olmadığını göstermektedir. Çünkü kabirde, Kur’an’ı Kerim okumak meşru
olsaydı, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bunu
yapardı ve ashabına da öğretirdi.
Özellikle Aişe (Radiyallahu Anha) insanlar
arasında Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in en
çok sevdiği kimselerdendir. Aişe (Radiyallahu Anha),
Rasulullah(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e kabirleri ziyaret
ettiğinde ne söyleyeceğini sormuş, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem)’de kabirlere nasıl selam verip ve nasıl dua edeceğini
öğretmiş.
Fatiha’yı ya da Kur’an’ı Kerim’den herhangi bir
bölümü okumasını öğretmemiştir. Eğer Kur’an’ı Kerim okumak meşru bir iş
olsaydı, bunu Aişe (Radiyallahu Anha)’dan gizlemezdi!
Üstelik ihtiyaç anında Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)’in gerekli beyanı yapmayıp, ertelemesi usûl ilminde
tesbit edildiği üzere caiz değildir. Ertelemesi bile caiz değilken gizlemek
nasıl söz konusu olabilir. Eğer Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem),
sahabelere kabirde Kur’an’ı Kerim okumayı öğretmiş olsaydı, elbette ki bu bize
ulaşırdı.
Mezarlıkda Kur’an’ı Kerim okuma hususun sabit bir
senetle bize nakledilmemiş olması böyle bir işin meydana gelmemiş olduğunun
delilidir. Kabir ziyareti sırasında Kur’an’ı Kerim okumanın meşru olmadığını
güçlendiren delillerden birisi de Nebi (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)’in şu sözüdür:
“Evlerinizi
kabirlere çevirmeyiniz. Şüphesiz şeytan içinde Bakara Suresinin okunduğu evden
kaçar.”
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) içerisinde Kur’an’ı Kerim okunmayan bir evi, kabirlere benzetmiştir! Çünkü kabirlerde Kur’an’ı Kerim okunmaz!!! (Müslim 2/188, Tirmizi 4/42, Nesei Fedailu’l-Kur’an 76, Beyhaki Şuabu’l-İman 2/2381, Ahmed 2/284, 337, 378, 388)
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kabirlerin
Kur’an’ı Kerim okunacak yer olmadıklarına işaret etmektedir. Bundan dolayı
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) evlerde Kur’an’ı
Kerim okunmasını teşvik etmiş ve evlerin Kur’an’ı Kerim okunmadığı kabirlere
dönüştürülmelerini yasaklamıştır. Nitekim diğer hadis, kabirlerin aynı şekilde
namaz kılınacak yer olmadığına da işaret etmiştir.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurmuştur:
“Sünnet namazlarınızı evlerde kılınız, oraları kabristan edinmeyiniz.” (Müslim 777/209, Buhari)
Bu hadisler, kabirler arasında Kur’an’ı Kerim
okumanın mekruh olduğunu ifade etmektedir. İşte bundan dolayı Ebu Hanife, imam
Malik ve benzeri âlimlerin cumhurunun benimsediği görüş, kabirlerin yanında
Kur’an’ı Kerim okunmasının mekruh olduğu şeklindedir. Aynı zamanda bu, imam
Ahmed bin Hanbel (Rahmetullahi Aleyh)’in de görüşüdür.
Ahmed bin Hanbel (Rahmetullahi Aleyh)’e kabir yanında
Kur’an’ı Kerim okunur mu? diye soruldu.
Ahmed bin Hanbel (Rahmetullahi
Aleyh):
–Hayır, kabirde Kur’an’ı Kerim okunmaz diye cevap verdi. (Ebu Davud Mesail 158)
Muhammed Nâsıruddin el-Albânî (Rahmetullahi
Aleyh)şöyle dedi:
“Şeyhu’l-İslam ibni Teymiye (Rahmetullahi
Aleyh) şunları söylemektedir:
İmam Şafi (Rahmetullahi Aleyh)’e
göre kabirler arasında Kur’an’ı Kerim okumak bid’attır.
İmam Malik (Rahmetullahi Aleyh) ise
şöyle demiştir:
Ben, kabirlerde Kur’an’ı Kerim okuyan bir kimseyi bilmiyorum. Böylelikle biz, sahabelerin ve tabiînin mezarlıkda Kur’an’ı Kerim okumadığını anlıyoruz.” (İktidau’s-Sırati’l-Mustakim Muhalefete Ashabi’l-Cahiym 182)
Mezarlıkta Kur’an’ı Kerim okuyanların deliline
gelince:
Muhammed Nâsıruddin el-Albânî (Rahmetullahi
Aleyh)şöyle demiştir:
“Mezarlığın yanından geçen ve kulhuvallahu ahad
suresine onbir defa okuyup, sonra da bunun sevabını ölülere bağışlayan kimseye,
ölüler sayısınca mükâfat verilir.
Bu batıl ve uydurma bir hadistir. Bu hadisi Ebu
Muhammed el-Hallal, el-Kıraati ale’l-Kubur 201/2’de nakletmiştir. Deylemi ise,
Abdullah bin Ahmed bin Amir’in babasından, onun Ali er-Rıza’dan, onun
babalarından rivayete dair bir nüshada zikretmiştir. Bu ise batıl ve uydurma
bir nüshadır. Burada sözü geçen Abdullah’ın uydurması ya da onun babasının
uydurmasıdır.
Çünkü imam Zehebi el-Mizan’da böyle demiştir.
Hafız ibni Hacer’de el-Lisan adlı eserinde imam Zehebi’ye uymuştur. Daha sonra
Suyuti, Zeylu’l-Ahadiysi’l-Mevdua adlı eserinde aynı şeyleri tekrarlamış ve onun
bu hadisini zikretmiş, arkasından ibni Arrak Tenzihu’ş-Şeria el-Merfua
fi’l-Ahadiysi’ş-Şeria ve’l-Mevdua adlı eserinde de aynı şeyleri söylemiştir.
Daha sonra Suyuti bu sözlerini unutarak aynı
hadisi Şerhu’s-Sudur 130’da Ebu Muhammed es-Semerkandi’nin rivayetiyle Fedailu
kulhuvallahu ahad bahsinde zikretmiş ve hakkında bir şey söylememiştir. Evet,
daha önceden bunun zayıf olduğuna işaret etmiştir fakat bu yeterli değildir.
Hadis onun da itirafıyla uydurmadır. O halde sadece onun zayıf olduğunu
belirtmekle yetinmek yeterli olmaz. Onun hakkında susmanın caiz olmadığı gibi.
Nitekim Şeyh İsmail el-Acluni Keşfu’l-Hafa
2/382’de de böyle yapmıştır. O, hadisi Rafii, Tarih’inde diye nisbet etmiş ve
hakkında söz söylememiştir. Hâlbuki Şeyh İsmail el-Acluni Keşfu’l-Hafa isimli
bu kitabını, insanların dilinde hadis diye meşhur olan sözlerin gerçek durumunu
açıklamak için ortaya koymuştur. Diğer taraftan mütehassıs kimselerin hadis
hakkında susmaları bunu bilmeyen kimselere hadisin delil olmaya elverişli
olduğu ya da dedikleri gibi fezail-i a’mal’de onunla amel edilebileceği vehmini
verebilir.
İşte bu hadis sebebiyle, meydana gelen de budur.
Ben Hanefilerden birisinin bu hadisi kabirlerin yanında Kur’an’ı Kerim okumanın
lehine delil olarak gösterdiğini gördüm. Sözü geçen bu zat Şeyh et-Tahtavi’dir.
O bunu Meraki’l-Felah üzerine yazdığı Haşiye’sinde 117’de belirtmektedir.
Hadisi ayrıca
Darekudni’ye de nisbet etmiştir. Bir yanılma olduğunu zannediyorum. Çünkü ondan
başka birisinin bu hadisi ona nisbet ettiğini görmedim. Diğer taraftan bu
ilimle meşgul olanların da bildiği üzere mutlak olarak bir hadis Darekudni’ye
nisbet edildiği takdirde onun es-Sünen kitabı kastedilir. Ben bu hadisi orada
göremedim. Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır.
Hamd âlemlerin rabbi olan Allâh’a
mahsustur. Salât ve selâm yaratılmışların en hayırlısı Muhammed sallallâhu
aleyhi ve sellem’in, âlinin ve ashabının üzerine olsun.
Yardım ve başarı, izzet ve şeref Allâh’tandır.
O her şeyin en iyisini bilendir,
Muvahhid Kullara Selâm
Olsun.
Polat Akyol.
KAYNAK :
TEVHİD DAVETİ