Rahmân ve Rahîm olan Allâh’u
Teâlâ’nın Adıyla…
Hamd, Allâh’a
mahsustur. O’na hamd eder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin
şerrinden ve amellerimizin kötülüğünden O’na sığınırız. O’nun hidâyete
erdirdiğini hiç kimse saptıramaz, saptırdığını ise hiç kimse hidâyete
erdiremez. Şehâdet ederim ki, Allâh’tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur.
Ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed aleyhisselâm O’nun kulu ve Rasûlü’dür…
Bundan sonra:
İlim bilinen
bir şeyi mahiyeti üzere idrak etmektir. Bir kimseye bir şey kendi mahiyeti
üzere tebayün ettiğinde o kimse o şeyi bilmiş olur.
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
“İçinizde nur ve hidayet bulunan Tevrat’ı biz indirdik. Kendilerini (Allah’a) teslim etmiş olan Nebiler, Yahudiler hakkında onunla hükmediyorlar, keza Allah’ın kitabını muhafaza etmekle görevlendirilmiş olmaları sebebiyle din adamları ve âlimlerde, o kitaba göre hüküm veriyorlar ve onun, Allah’ın kitabı olduğuna şahitlik ediyorlar. Hal böyle olunca insanlardan korkmayın da benden korkun ve ayetlerimi yok pahasına satmayın. Herkim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, Onlar kâfirlerin ta kendisidir.” (Maide: 5/44)
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
“Onların izleri üzere önceden
gönderilmiş olan Tevrat’ı tasdik edici olarak Meryem’in oğlu İsa’yı göndermiş
ona da, hem kendinden önce gönderilmiş Tevrat’ı tasdik etmesi, hem de Allah’tan
korkanlara hidayet ve öğüt alması için, içinde hidayet ve nur bulunan İncil’i
vermiştik.”
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
“Allah’a ve Rasulüne ve indirdiğimiz nur’a iman edin! Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Tegâbun: 64/8)
İlmin elde ettiği yollar 5 tanedir. Havasu’l-Hamse yani 5 duyu. Bunlar kalpte toplanıldığında bilgi elde edilmiş olur. İlmi Allah’ın kitabından öğrenenler buna akıl derler hâlbuki bu kalptir. Örneğin; Âdem’in meleklere karşı olan ilmi, onlara olan üstünlüğüdür.
Allah'u Teâlâ meleklere:
“ Hani rabbin meleklere, Yeryüzünde bir halife
yaratacağım dediğinde melekler ona: Yeryüzünde bozgunculuk yapacak birini mi
yaratacaksın demişlerdi.” Ve Allah'u Teâlâ onlara:
“Şüphe yok ki, ben sizin bilmediklerinizi bilirim” ” demiş ve Âdemi yaratmıştı. O’na belirli bir ilim vermişti. Meleklerden, ona öğrettiği ilmi söylemesini isteyince Melekler tevbe etmişlerdi ve Âdem onlara isimleri okuyunca melekler Âdem’in kendilerinden fazla ilmi olduğunu anlamışlardı. İlmin kalple orantılı olduğuyla ilgili bir ayet:
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
“İçlerinde seni dinleyip de yanından çıktıkları zaman, kendilerine ilim verilmiş olanlara “az önce ne söyledi?” diyenler vardır. İşte bunlar, Allah’ın kalplerini mühürlediği kendi heveslerine tabi olan kimselerdir.” (Muhammed: 47/16)
Kul günah
işlediği zaman onun kalbinde siyah bir nokta olur. Tevbe ederse o nokta
kaybolur. Tekrar günah işler ve inkârında devam ederse aynı nokta tekrar olur.
İmam Şafi (Rahmetullehi
Aleyh) şöyle dedi:
Vekiye,
hafızamın kötülüğünü şikâyet ettim. Bana masiyetlerimi terk etmemi öğütledi.
Allah’ın nuru
isyankâra verilmez, diye haber verdi. İlim nurdur. Onunla insanlar cehalet
karanlığından kurtulurlar. İlim, hem maddi, hem manevi aydınlıktır. İlimle
kalbin karanlığından da kurtulunur.
İmam
Şafii (Rahmetullahi
Aleyh) şöyle demiştir:
İmam Vekî’e
hafızamın kötü oluşunu şikâyet ettim. Bana masiyetleri/günahları terk etmeme
işaret etti ve şöyle dedi:
“İlim nurdur, Allah’ın nuru isyankâra verilmez!” (Divanı Şafii 54)
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
“Kâfirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.” (Saff : 61/8)
İlim
öğrenmekle ilgili Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Kim ilim talebi için yolculuk yaparsa Allah onu cennete götürecek yola sokar. Muhakkak ki, melekler kanıtlarını ilim talebesi üzerine gererler. Bu onlardan razı oldukları içindir. Muhakkak ki, gökte ve yerde bulunanlar ilim talebesi için istiğfar ederler. Hatta denizdeki yunus balığı bile. Âlimin abide üstünlüğü bedir gecesinde ayın yıldızlara üstünlüğü gibidir. Şüphesiz ki, âlimler Nebilerin varisleridir. Nebiler, geriye ne dirhem, ne de dinar bırakıyorlar. Onlar ancak ilmi miras olarak bırakırlar. Kim ondan alırsa büyük bir pay ve kazanç almış olur.” (Buhari, Ebu Davud, Tirmizi, İbni Mace)
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
“Eğer yeryüzündeki her bir ağaç kalem, yedi denizle desteklenen bir denizde mürekkep olsaydı, yine de Allah’ın sözleri yazmakla bitmezdi. Doğrusu Allah üstündür, âlimdir.” (Lokmân: 31/27)
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
“(Allah) onların geçmişleri de, geleceklerini de bilir. Onların ilmi ise onu kuşatmaz.” (Tâhâ: 20/110)
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
“Senin Rabbin çok bilgili yaratıcıdır.” (Hicr: 15/86)
Yapılması
mecburi olan farzlardır. Yani öğrenilmesi zorunlu ilimler, ilimde öğrenilmesi
şart kısımlar vardır.
(1) Allah’ın
varlığına ve birliğine inanmak.
(2) Meleklere
inanmak.
(3) Nebilere
inanmak.
(4) Kitaplara
inanmak.
(5) Kaderin
hayırının ve şerrinin Allah’tan geldiğine inanmak.
(6) Ahiret
gününe inanmak.
(1) Kelime-i
şehadet getirmek.
(2) Namaz
kılmak.
(3)
(4) Oruç tutmak.
(5) Hacca
gitmek.
Kelime-i
şehadeti getiren kişi Müslüman olur. Yahutta hemen hemen aynı manaya gelen
“Lailahe illallah Muhammeder Rasulullah” dediği an Müslüman olur.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu:
“İlim talebi her Müslüman erkeğe ve kadına farz kılınmıştır.” (Taberani Mucemu’l-Evsad 9)
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu:
“İlim öğrenirken ölen kişi cennette benimle arasında bir derece vardır.” (Darimi 1/100)
Ali (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Din dört
şeyle kuvvetlenir:
1) İnsanlara
ilim öğreten âlim,
2) Cimrilik
etmeyen zengin,
3) Dünya
karşılığında ahiretini satmayan fakir,
4) İlim
öğrenmeye karşı büyüklenmeyen cahil.
Eğer âlim
ilmini gizler, zengin malından cimrilik eder, fakir dünyası karşılığın da
ahiretini satar ve cahil ilim öğrenmeye karşı büyüklenirse gerisin geriye
döner.
Ömer bin
Hattab (Radiyallahu
Anh) şöyle demiştir:
Ensardan bir
komşum ile beraber Beni Ümeyye bin Zeyd yurdunda idim. Bu Medine’nin Asali
denilen semtindedir. Bir şey öğrenmek ümidiyle Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in yanına nöbetleşerek
giderdik. Bir gün o gider, bir gün ben giderdim. Ben gittiğim zaman o gün
vahiye dair ne duyarsam haberini komşuma getirirdim. O da gittiği zaman böyle
yapardı. Ensari arkadaşım bir gün dönüğünde kapıyı pek şiddetli çalarak:
−Burada mı? diye
sordu ve ben korktum. Yanına çıktım bana:
−Büyük bir
olay oldu, Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) hanımlarını boşadı, dedi. Ömer (Radiyallahu Anh):
−Ben zaten
böyle bir olay olacağını zannedip duruyordum, dedi. Sabah namazını kılınca
giyinip kuşandım sonra Medine’ye Hafsa’nın yanına gittim. Baktım ki ağlıyor.
Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) sizleri boşadı mı? diye sordum. Hafsa:
−Bilmiyorum,
dedi. Sonra Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)’in yanına girdim ve hanımlarını boşadın mı dedim?
Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Hayır.”
Bunun üzerine
bende:
−Allah'u
Ekber, dedim.
(Buhari 7)
Her Müslümanın yapmak zorunda olmadığı şeylerdir. İlimde de öğrenilmesi zorunlu olmayan konular olabilir.
Allah (Azze ve Celle) şöyle buyuruyor:
“Mü’minlerin hepsi birden toplanıp seferber olacak değillerdir. Her topluluktan bir gurubun toplanıp dini iyice öğrenmeleri ve kavimleri kendilerine dönüp geldikleri zaman Allah’ın yasakladığı şeylerden sakınanlar için onları uyarmaları gerekmez mi?” (Tevbe: 9/122)
Allah cihad
edenlere Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)’in yanına bulundukları ve cihadda oldukları zaman da yeni
inen hükümlerle inzar edildikleri vakit onu kabul etmeleri farz kılınmıştır.
Ayette, Allah kullarına farz kıldığı ubudiyeti yerine getirmelerini iki kısma
ayrılır:
Birinci Kısım: Cihad topluluğu
İkinci Kısım: Dinde fukuha
topluluğu
Allah'u Teâlâ
dinin ayakta durabilmesini bu iki taifenin kıyamına bağlamıştır. Bu iki taife
emir sahipleri, yani ehli cihad ve ehli ilim’dir. Cihad taifesi oturanlar adına
cihad eder, ilim taifesi de cihad edenler adına şeriat ve ona taalluk eden
ilimleri öğrenerek onları korur ve muhafaza eder.
Ayetin manası:
Her fırkadan bir taife memleketlerinden ayrılıp dini ilimler tahsil; ederek,
fıkha çalışmalı ve memleketlerinin de oturanları inzar etmelidir. Ayetin bir
manası da Mü’minlerin hepsinin ilim için sefere çıkması gerekmez. Onlardan her
fırkadan bir taife ilme çıkmalıdır, şeklindedir.
(1) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ettiği dualardan birisi de şu idi:
“Ey Allah’ım! Kuşkusuz ki, ben fayda vermeyen ilimden, kabul edilmeyen duadan, korkmayan kalpten ve doymayan nefisten Sana sığınırım.” (İbni Mace 250)
(2) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Allah’ın vechinin (yüzünün) kazanılması için talep edilmesi gereken bir ilmi öğrenen bir kimse, sırf dünya menfaati için bu ilmi öğrenecek olursa, kıyamet gününde cennetin kokusunu bulmayacaktır!” (İbni Mace 252)
(3) Huzeyfe (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Âlimlere karşı böbürlenmek övünmek veya cahillerle münakaşa etmek ve yahut halkın teveccühünü kendinize çevirmek için ilim öğrenmeyiniz. Kim böyle yaparsa o kimse ateştedir!” (İbni Mace 259)
(4) Ömer bin Hattab (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Ameller ancak niyetlere göredir.
Herkesin niyet ettiği ne ise eline geçecek olan ancak odur. Artık elde edeceği
bir dünyalık veya nikâhlayacağı bir kadından dolayı hicret etmiş bir kimse
varsa (Allah’ın ve Rasulünün rızasını değil) hicretinin sebebi elde edeceği
şeyeler içindir.”
(Buhari 143, Müslim 1907/100, Ebu
Davud 2201, Nesei 75, İbni Mace 4227, İbni Hazm Muhalla 3/231, İbnu’l-Carud 64,
Ahmed bin Hanbel Müsned 1/25, Albânî İrvau’l-Ğalil Fi Tahrici Ehadisi Menari’s-Sebil
1/59)
(5) Ömer bin Hattab (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Ameller niyetlere göredir. Bir kimse niyet ettiği ne ise eline geçecek olan ancak o dur. Artık herkimin hicreti Allah’a ve Rasulüne ise onun hicreti Allah’a ve Rasulüne’dir. Herkim de elde edeceği dünyalık veya evleneceği kadın için hicret etmiş ise onun hicreti de o sebepledir.” (Müslim 1907)
Evet, ameller
niyetlere göredir. Örneğin; Dünya için ilim öğrenenlerin en başında Karun
gelmektedir. Kâfirler içinde en fazla zenginliğe sahip olan da odur. Karun
Tevrat’ı ezbere biliyordu. Bu yüzden gariplere “Bu zenginlik bana ilmimden
dolayı verildi.” diyordu. İlim Allah için öğrenilmelidir. Niyetimiz her zaman
sahih olmalıdır.
(1) İbni Şihab dedi ki:
Humeyd ibni Abdurrahman şöyle dedi:
Ben Muaviye
İbni Ebu Süfyan’dan hutbe yaparken işittim şöyle diyordu:
−Ben Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den işittim şöyle
buyuruyordu:
“Allah herkimin hayrını isterse ona din hususunda büyük bir anlayış verir. Ben yalnız tahdis ediciyim. Veren ise Allah’tır. Bu ümmet Allah’ın emri zuhur edinceye kadar Allah’ın dini üzerine hep sebat edip duracak ve kendilerine muhalefet edenler onlara zarar vermeyecektir.” (Buhari 231)
(2) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu:
“Görüşünüz, buluşunuz ve konuşunuz.
Muhakkak ki, konuşmak kalbin cilasıdır. Kuşkusuz ki, kılıcın paslandığı gibi
kalpler de paslanır ve cilası ise konuşmaktır. İlim talebiyle yalnız dünyayı
isteyen kimseye Allah, kıyamet gününde cenneti bilmeyi ve tanımayı haram
kılar!”
(Darimi 1)
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
“Allah sizden iman etmekte olanları ve ilim verilenleri derecelerle yükseltsin.” (Mücadele: 58/11)
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
“Asıl hükümdar olan Allah yücedir. (Ey Muhammed) vahyi sana henüz tamamlanmadan önce Kur’an’ı okumakta acele etme; fakat “Rabbim, ilmimi arttır de.” (Tâhâ: 20/114)
İslam’da mevki
makam ölçüsü iman ve ilim’dir. Bizler ilim tahsil ederken dikkat etmemiz gereken
en önemli husus ilmin faydalı olup olmamasıdır. Unutmamalıyız ki Allah Rasulü
faydasız ilimden Allah’a sığınmıştır.
(3) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu:
“Faydalı ilim isteyin ve fayda vermeyen ilimden Allah’a sığınırım.” (İbni Mace)
(4) Abdullah ibni Amir
el-Yahsubi dedi ki: Ben Muaviye’den işittim şöyle diyordu:
“Sizleri Ömer
bin Hattab (Radiyallahu
Anh) zamanında mevcut ve sabit olan hadisler müstesna, bunların
dışında hadisleri çoğaltmanızdan men ediyorum. Şüphesiz ki: Ömer bin
Hattab (Radiyallahu
Anh)’da Aziz ve Celil olan Allah için halkı hadisleri çoğaltmamaları
hususunda ikaz eder ve korkuturdu.
Ömer bin
Hattab (Radiyallahu
Anh) şöyle derdi:
Ben
Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)’den işittim şöyle buyuruyordu:
“Ben, (hakiki bir verici değil) ancak bir Hazin’im. Kime kendimden gönül hoşluğu ile arzu ederek verirsem, o mal kendisi için bereketlendirilir. Kime de istemesinden ve harisliğinden dolayı verirsem, o hırslı kimse daima yiyen ve asla doymayan bir obur gibidir.” (Müslim 98/1037)
(5) Cündeb bin Abdullah (Radiyallahu Anh) şöyle
dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu:
“Kendi nefsini unutarak insanlara hayrı öğreten âlimin misali; insanları aydınlatmak için kendi kendini yakan kandilin misalidir!” (Taberani)
(6) Ebu Vail şöyle demiştir:
Usame bin
Zeyd (Radiyallahu Anh)’a:
−Osman bin
Affan (Radiyallahu Anh)’a gitsen de halk
arasındaki fitneyi onunla konuşsan ve fitneyi gidermeye çalışsan, denildi.
Usame bin Zeyd (Radiyallahu
Anh):
−Şüphesiz siz,
beni Osman (Radiyallahu
Anh)’a söylemiyorum sanırsınız. O’na gizlice verdiğim öğütleri size
duyuracak mıyım? Ben ona açık söyleyip de bir fitne kapısı açmaksızın gizlice
konuşurum ve ben o kapıyı açan ilk kişi olmam. Hem ben Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den işittiğim bir sözden
sonra bir kişi hakkında o üzerimde emir olduğumdan dolayı:
Bu adam
insanların hayırlısıdır! demem, dedi. Orada bulunan sahabiler:
−Sen
Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)’den ne söylerken işittin? diye sordular. Usame bin
Zeyd (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Kıyamet gününde bir kişi getirilir,
cehennemin içine atılır da cehennem de onun bağırsakları derhal karnından
dışarı çıkar. Sonra o kişi değirmen eşeğinin değirmende dönüşü gibi döner. Bunun
üzerine cehennem ahalisi o kişinin başına toplanır da:
−Ey falan! Senin halin nedir? Sen
bize iyilik emreder ve bizi kötülerden nehyeder değil miydin? derler. O da:
−Evet, ben size iyilikle emrederdim. Fakat onu kendim yapmazdım! Yine ben sizi kötülükten nehyederdim de onu kendim işlerdim! diye cevap verir.” (Buhari 3065, Müslim 2989/51)
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
“Namazı kılın ve zekâtı verin, rukü edenlerle birlikte sizde rukü edin.” (Bakara: 2/43)
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
“O Allah’ın kitabını okur ardınca gider olanlar, namazı kılıp kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden gizli ve açık sarfetmekte olanlar muhakkak öyle bir ticaret umarlar ki, hiç batma ihtimali yoktur.” (Fâtır: 35/29)
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
“Hem sizin içinizden hayra çağıran, iyiliği emredip, kötülükten nehyeden bir topluluk mutlaka bulunsun. İşte onlar felah bulacaklardır.” (Âl-i İmran: 3/104)
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
“Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet olmak üzere vücuda geldiniz. İyiliği emreder, kötülükten nehyedersiniz ve Allah’a inanır iman edersiniz, kitap ehlide imana gelseydi kendileri için elbette daha hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler varsa da ekserisi dinden çıkmış fasıklardır.” (Âl-i İmran: 3/110)
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
“Asra andolsun ki, insan hüsrandadır. Ancak iman edip salih amel yapanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler müstesnadır.” (Asr: 103/ 1, 2, 3)
(1) Selman (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Yaşayanların amelinden üç tanesi
ölülerin lehine (ecir olarak) devam eder:
1) Arkasından kendisine dua eden
salih bir nesil bırakan kimse. Onların duası o kimseye ecir olarak yazılır.
2) Faydası devamlı olan bir sadaka
yapan kimse. Bu şahsın sadakası onun faydası devam ettiği müddetçe ölümünden
sonra kendisine ecir olarak yazılmaya devam eder.
3) İlim öğreten kimsenin ecri de o ilimle amel edildiği sürece amel edenlerin ecrinden bir şey noksanlaşmaksızın o kimseye yazılmaya devam eder.” (Tabarani Mucemu’l-Kebir 6181, Albânî Sahihu’l-Cami’ 888)
(2) Tarık bin Şihab şöyle
dedi:
Bayram günü
namazdan önce Hutbeye başlayanların ilki Mervan’dır. Hemen ona biri kalktı ve:
−Namaz
hutbeden öncedir, dedi. Mervan:
−Burada
namazın önüne geçirilmesi terk olunmuştur, dedi. Bunun üzerine Ebu Said
el-Hudri (Radiyallahu
Anh):
−Bu şahsa
gelince, işte o, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den işittiğini yerine getirmiştir.
Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Sizden kim bir münker görürse onu eliyle değiştirsin. Eğer ona gücü yetmezse diliyle onu değiştirsin. Eğer ona da gücü yetmezse kalbiyle değiştirsin. Bu ise imanın en zayıfıdır.” (Müslim 49/78)
(3) Huzeyfe bin
el-Yeman (Radiyallahu
Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu:
“Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, ya iyiliği emreder ve kötülüğü yasaklarsınız. Ya da Allah Kendi indinden bir azap gönderir ki, sonra o azabı kaldırması için Allah’a dua edersiniz de size icabet olunmaz!” (Ahmed bin Hanbel Müsned 5/388, Tirmizi 2259, Begavi 4154, Albânî Sahihu’l-Cami’ 7070)
(4) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Herkim hidayete çağırırsa, bu çağrıya tabi olup onun ardından gidenlerin sevabı kadar bir sevab da onun lehine olacaktır. Kendilerine verilen bu sevab ötekilerin sevabından bir şey eksiltmez. Herkim de bir sapıklığa çağırırsa, bu çağrıya tabi olanların günahı kadar bir günah da kendi aleyhine olacaktır. Bu tabilerin günahlarından hiçbir şey eksiltmeyecektir.” (Müslim 16)
Hamd âlemlerin rabbi olan
Allâh’a mahsustur. Salât ve selâm yaratılmışların en hayırlısı Muhammed
sallallâhu aleyhi ve sellem’in, âlinin ve ashabının üzerine olsun.
Yardım ve başarı, izzet ve şeref Allâh’tandır.
O her şeyin
en iyisini bilendir,
Polat Akyol.
KAYNAK :
KUR’AN VE SAHİH SÜNNET