DÜŞÜNMEKTEN  NİÇİN  KORKUYORUZ?---ADEM İLE  HAVVA / NACİ  İLE  NACİYE--2. BÖLÜM---


Dikkatimi  çekmiştir: Suya  sabuna  dokunmayan  ya  da  tamamen  saçmasapan  yazılar  üzerine  herkes  bir  şeyler söyler  yorumlar  yapar  da  ciddi  bir  konu  ele  alındığında  millet  genelde  susmayı  tercih  eder.  Neden? Bunun  tek  sebebi  korkudur.  İnsan  '' Ulan  şimdi  konuşacağım  ama  ya  günahsa?  Sonra  cehennemde  yanarsam?''  Diye  korkar  ya  da  ''  Şimdi  ben de  bir  şeyler  yazacağım  ama  ezberleri  bozulan  insanların  bana  saldıracaklarını  adım  gibi  biliyorum.  En  iyisi  arının  kovanına  çomak sokmayayım.  Fincancı  katırlarını  ürkütmeyeyim.''  Endişesi  ile  susar.  Üçüncü  bir susma  sebebi  toplumun  yazacaklarınıza  henüz  hazır  olmamasıdır. Dördüncü  sebep de tabii  ki  yazdıklarınızı  hiç  kimsenin  okumayacağından  korkmanızdır.. Kısaca  korku...

Hemen  belirtelim: Toplum  aslında  hiç  bir  zaman  yeni  söylemlere- yeni  fikirlere  hazır  değildir. Bunun  en  büyük sıkıntısını  da  bizzat  peygamberler  yaşamıştır. Ama  şurası  da  bir  gerçektir  ki  mesela Hz.  Muhammed(S.A.S) 610 yılından itibaren peygamberliğini ilan ettiğinde  ona  inanların  sayısı  bir  avuç  iken  Veda  Haccını  yaptığı  632  yılında  sadece  Medine  ve  çevresinden  bu  hacca  katılan  Müslümanların  sayısı  125.000  civarında  idi.  

Kesinlikle  eminim  ki  hap  gibi  yuttuğumuz  pek  çok  inancımız  hakkında  her  birimizin  kafasında  binlerce  soru  vardır  ama  gel  gör  ki  sessiz  olarak  düşündüklerimizi  maalesef  sesli  olarak  ortaya  dökmekten  hep  çekinmişizdir. 


*******************

Kaldığımız  yerden  devam  edelim.

‘’Havva her hamile kaldığında bir erkek ve birde kız çocuğu dünyaya getirirdi. O hamilelikten dünyaya gelen her kız çocuğu bir önceki hamilelikten dünyaya gelen erkek çocuğuyla evlendirilirdi. Havva 120 kez hamile kaldı ve Kabil dördüncü hamileliğinden dünyaya gelmiştir. Habil’in ölümünden beş yıl sonra tek bir erkek çocuk dünyaya geldi. Hazreti Âdem(a.s) onun ismini “Şis” koydu ( Şit peygamber) ve buyurdu ki : “bu Habil’in yerine mübarek bir çocuktur. O peygamber olacaktır.” ( Görüldüğü  gibi  bu  yorumda  yorumcu  değerli  arkadaşım  Mehmet  Aluç'un  belirttiği  kaynakta  20  olarak söylenen  ikiz  doğum olayını  120 ye  çıkartmış ) 

Peki  yukarıdaki  yorumu  kim  diyor? Gazi Nasuriddin Beyzavi. Nerede diyor? Nizamu’t-Tevarih adlı kitabının 56. Sayfasında…

Peki Gazi Nasiruddin Beyzavi kimdir ve ne zaman yaşamıştır?

Şirazlı bir hukukçu, bilim adamı ve müfessirdir. Doğum tarihi bilinmemekle beraber 1286 yılında Tebriz’de öldüğü biliniyor.

Yani İsa Peygamberden 1286 sene, Hz Muhammed’den 654 sene sonra ölmüş biri sanki gözleriyle görmüş gibi insanın atası Adem’in eşi Havva’nın tam 120 kez hamile kaldığından, her seferinde ikiz doğurduğundan, ayrı zamanlarda doğan çocukların birbirleriyle evlendirildiğinden bahsediyor, bizler de Kur’anda asla olmasa da buna inanıyoruz.

Bu  konuyu  konuştuğumuz  arkadaşlar da   benzer  kaynakları  ileri  sürerler. mesela  Taberi  gibi. Mesela Fahreddin  Er Razi  hatta  1913 yılında  doğup  1998 de  ölen  M  Asım  Köksal'ın  Dinler  Tarihi  kitabını  bile  karşımıza  kaynak  olarak çıkartırlar. Ancak  gördüğünüz  gibi  bu  kaynaklar  birinci  elden  kaynak  değildir. Yani  hiç  biri  Hz. Adem  Döneminde  yaşayan  birinin  kaleminden  çıkmış değildir. Ya  da  Hz. Adem'e  inen  10 sayfadan...  Zaten  bu  on  sayfa  da  yoktur  ortada. 

Peki yukarıdaki  kaynakların(!) ana  kaynağı  nedir?

Evet.. İşin  ilginci kaynakların(!)  hepsinin  ana  kaynağının  tahrif  edilmiş  Tevrat  olmasıdır.  Çünkü anlatılan  hikayelerin Kur'anda  yeri  ve  karşılığı  yoktur. Daha  açık  söyleyeyim: Hz.  Adem'in  çocuklarının  ensest  bir  ilişki  yaşadıkları  ile  ilgili  en  eski  ve  tek  kaynak  Hz.  Adem'den  kim  bilir  kaç bin  sene  sonra  Hz.  Musa'ya  indirilmiş  Tevrat'tır. Yani en  eski kaynak  Ahd-i  Atik'in  tahrif  edilmiş (  bozulmuş -  değiştirilmiş )  halinden  başka  bir  şey değildir.  

Kur’anın hiç bir ayetinde ‘’Havva devamlı ikiz çocuk doğururdu ‘’ Diye bir olaydan bahsedilmez. Ama çıkar birileri Havva anamıza sadece her seferinde ikiz çocuk doğurtmakla kalmaz bir de bu çocukları çapraz olarak birbirleriyle evlendirir.  Evlendirmekle  de  kalmaz  bu  şekilde  bir  ensest  ilişkiyi  sanki  çok  normalmiş  gibi  ''  Ama  aynı  batında  doğanlar  değil  farklı  batında  doğanlar birbirleriyle  evlendi''  diye anlatırlar.  Sanki  farklı  batında  doğmuş  olsa  da  anaları babaları  aynı olan  insanlar  kardeş  olmuyormuş  gibi...

Allah ( C.C) ilk insanı Adem olarak yaratıp, onun kaburga kemiğinden de Havva’yı yaratacağına,

Havva anamıza her seferinde biri kız biri erkek ikiz çocuklar doğurtup aynı batında doğmamış ama aynı ana ve babanın çocukları olan evlatların birbirleriyle cinsel ilişkiye girmeleri suretiyle soylarının devamını sağlayıp, sonra da ‘’Yahu bu iş güzel olmadı. Artık nasılsa çoğaldınız da, bundan böyle anayla, bacıyla, halayla teyzeyle vesaire… Evlenmek yasaktır’’ diyeceğine

En başından öyle hiç kaburga kemiği filanla da uğraşmadan direkt olarak bir sürü Adem ve bir sürü Havva yaratmayı düşünemedi mi?  ( Hâşa, sümme hâşa ) Ya da ilk insanı yarattığında henüz böyle bir kudreti yok muydu? ( Hâşa, sümme hâşa) İlle de bir peygamberin çocukları hep ensest ilişki yaşamak zorunda mıydılar?

Sahi. Adem Peygamberin çocukları hep ensest ilişki yoluyla çoğaldıysa daha sonra Adem’in soyundan olan Lut Kavmini niçin helak etti? Bilindiği gibi Lut Hz. Ademin yakın soyundandır ve kavminin helak olması sebebi de başta bu ensest ilişki olmak üzere diğer cinsel sapkınlıklarıdır. Allah, babasına( veya  dedesine  diyelim ) ve onun ümmetine helal kıldığı bir şeyi  torununa yasak kılıyor, yasak kılmakla da kalmıyor torununun ümmetinin üzerine ateşler yağdırıyor?

İşte bu soruyu sorduğunuzda maalesef ona da bir cevapları vardır  ki  verilen  cevapla  köşeye  sıkışırsınız.

Derler  ki: 

Hz. Âdem (as)’den Peygamber Efendimize (asm) gelinceye kadar bütün peygamberler hak dini tebliğ etmişlerdir. Dinin temeli olan îman esasları hep aynı kalmıştır. Fakat şeriat dediğimiz, ibadet ve dünyaya ait işlerde Hz. Âdem’den Peygamberimize kadar her devrin icaplarına, insanların ihtiyaçlarına göre bazı hükümler değişerek gelmiştir. Cenab-ı Hak her devrin insanının yaşayışını ve menfaatini gözeterek her ümmete ayrı bir şeriat göndermiştir. Mâide Sûresinin 48. âyetinde bu hususta, “Sizin her biriniz için Biz bir şeriat ve açık bir yol tayin ettik.” buyurulur.

Yani?

Yani açık açık ''Hz. Adem döneminde öyleydi, ama daha sonra bu uygulamadan vazgeçildi. O devrin icapları ensest ilişkiyi gerekli kılıyordu?'' Derler.

Yani Allah çamurdan insan yaratmayı düşünüyor ama bir parça çamur daha alıp ondan bir insan daha yaratmayı düşünmüyor(!) Sonra pek çok çamurdan ya da başka maddelerden başka insanları da hemen Adem’in peşi sıra yaratmıyor(!), sırf bizim kafalarımız karma karışık olsun diye sadece Adem’i yaratıyor, onun kaburga kemiğinden de Havva'yı yaratıyor, Adem kendinden bir parçayla ( Bir nevi kızı ) ile evleniyor, bu evlilikten doğan çocuklar da birbirleriyle evleniyorlar ve bütün bu olup bitenler devrin icabı.

Yahu Allah aşkına…Allah için icap diye bir şey söz konusu olabilir mi? Yani Bir yerde ‘’Allah mecbur kalmış. O devirde ancak o kadar olabiliyordu. Allah'ın  o  dönemde  elinden  ancak  bu  kadarı  gelebiliyordu.’’ Demek değil midir bu?

Ayette  ifade  edilen  '' Her  biriniz  için  bir  şeriat  ve  açık  yol  tayin  ettik.''  İfadesi ille  de  '' Adem  ve  evlatları  için  ensest birleşmeyi  meşru  kılan  bir  şeriat  belirledik''  olarak  mı  yorumlanmalı?  

İşin doğrusu ben kendi hesabıma diyorum ki bunlar Alemlerin Rabbi Allah’tan mı bahsediyorlar yoksa kafası karışık bir insandan mı, kendilerine bir kez daha sormaları lazım. Öyle ya ancak kafası karışık bir insan önce doğru bulduğu bir uygulama için daha sonra ‘’Sakın yapmayın. Çok fenadır’’ der. Ama bahsettiğimiz varlık Allah ise onda hâşa kafa karışıklığı diye bir şeyin olması tüm noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah kavramı ile örtüşmez.

*****

Bu  bölüm  yine  bayağı  uzadı.  O  bakımdan  önce  bir  soru  sonra  bir  hadis  ve  sonra  yine  bir  soru  ile  noktalayacağım.

Hiç  sağa  sola  yalpalamadan  cevap  istiyorum  lütfen.

Bir  kişi  size  aniden  ''  Bir  erkek  kardeş  ile  kız  kardeşin  cinsel  ilişki  yasaması  zina  mıdır?''  Diye  sorsa  ne  cevap  verirsiniz?

Vereceğiniz  cevap  mutlaka ''  Evet  zinadır''  olacaktır. 
 
O  halde  şimdi  şu  hadise  bakın  hep  birlikte.

Hz Ali Tevbe suresi 128. Ayetinde geçen ‘’ Lekad câekum resûlun min enfusikum azîz’’ (Andolsun ki; size, sizin içinizden azîz bir Resûl geldi.) ifadesi ile ne anlatılmak istendiğini soruyor peygamberimize. Peygamberimiz de ‘’ Soy bakımından, akrabalık bakımından, şeref ve itibar bakımından sizin en değerliniz benim. Adem 
 Aleyhisselamdan babama, anama kadar, benim soyumda bir tane gayrimeşru ilişki, zina yoktur.’’ Diye cevap veriyor. 

Haydi  buyurun  bakalım.  ''  Adem Aleyhisselamdan babama, anama kadar, benim soyumda bir tane gayrimeşru ilişki, zina yoktur.’’ Diyor  Peygamberimiz.  Buna  ne  dersiniz? 

''Ama  Adem  peygamberin  çocuklarının  yaptığı  şey  zina  değildi  ki?'' Derseniz  o  zaman  da  sorarım ''  Zina  nedir?  Zinayı  nasıl  tanımlarsınız?

''Yahu  Hocam  yazıp  duruyorsun  ama  başka  nasıl  çoğaldı  insanoğlu?  Bunun  daha  mantıklı  bir  açıklaması  var  mı?  ''  Diye  soranlara  hemen cevap vereyim:

Bunun  daha  mantıklı  ve  insan  fıtratına  uygun  bir  açıklaması  olmasaydı  bu  dizi  yazısına  hiç başlamazdım. Mantıklı açıklama  doğrudan  doğruya  Kur'anda  var.  Bizim  kitabımız  madem  ki  Kur'an-ı Kerimdir  o  halde ne  diye  muharref  Tevrat'ın  ne  dediğine  bakayım  ki  kendi  Kitabım  varken...

Bu  arada  kusura  bakmayın.  Laf  lafı  açtı Naci ve  Naciye'yi  yine  yazamadım.

RESİM:  

I.Ahmet  Dönemi  Minyatür  ustalarından  Kalender Paşa'nın  '' Cennetten  Kovulan  Adem  ile  Havva  Minyatürü.




( Düşünmekten Niçin Korkuyoruz?---adem İle Havva / Naci İle Naciye--2. Bölüm- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 15.03.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu