22 Ekim 2013
Ali formalite nişanlanmanın ritüellerini yerine
getirme gereği yüzünden artık her sabah kahvaltısını Caner Çaylı ve Hatice
Çaylı ile birlikte yapıyordu. Bu sabah yine kahvaltı için Çaylı otele gelmişti.
Caner Çaylı çay fincanını alıp masadan kalktı. Nişanlıları serbest bırakmak
istemişti.
-Kahvaltıdan sonra
seninle görüşmek istiyorum Ali. Lobide olacağım.
Ali kahvaltı salonundan çıkan Caner Çaylı’yı bakışlarıyla
takip etti bir süre.
-Bir şey sorabilir miyim
Hatice?
-Elbette Ali. Neyi merak
ettin?
-Seni anlıyorum da baban
evde kahvaltı yapmaz mı?
-2-3 sene öncesine kadar
yapardı Ali. Burak’la karşılaşmamak için evde kahvaltı ve akşam yemeğini
bıraktı. Şimdi ise annemle karşılaşmamak için evde olabildiğince az bulunuyor.
Annem seninle çalışmamızdan ve nişan haberinden aşırı derecede rahatsız çünkü.
Babamın söylediklerini dinlemiyor bile. Benimle ilgili merak ettiğin hiçbir şey
yok mu?
-Merak ettiğim çok şey
var Hatice ama merak etmemeye çalışıyorum.
-Sebebini öğrenebilir
miyim, sakıncası yoksa tabi.
-Kariyerin var, servetin
var, ismin var. Benimle böyle bir oyuna niçin razı olduğunu merak ediyorum
mesela. Her şey normalmiş gibi davranıyorsun.
-Dediğin gibi Ali.
Kariyerim var, ismim var, servetim var. İnsanlar yıllardır bu saydıkların için
arkadaş olmak istedi. Sen farklısın. Daha önce bana kimse seni tanımıyorum
zarar görmeni istemem demedi. Senin için kariyermiş, servetmiş bunların önemi yok
değil mi?
-Haklısın Hatice benim
için bunların hiçbir önemi yok. Gelip geçici şeyler.
-Görev için mi bu oyuna
ses çıkarmadın?
-Görevim belli Hatice.
Güvenliğinizi sağlamak. Başka bir görevim yok. Aklına başka bir şey gelmesin.
Farkında olman gerekir, kültür, örf ve dini olarak normal şartlarda da biz denk
değiliz. Bu denkliği görmezden gelerek kendimi kaptırmak istemiyorum. Hala
söylüyorum, ateşle oynuyorsunuz. Söndürmek yerine inatla ateşe odun
atıyorsunuz.
-Daha önce söylediğim
gibi, söz konusu babamsa ateşe odun atarım Ali. Ne olabilir ki?
-Canınız, servetiniz her
şeyiniz, itibarınız tehlikeye girebilir.
-Bahsettiklerin isteğim
dışında bana verilen şeyler değil mi Ali? Hayat ve can Allah’ın emaneti, itibar
ve servet babamın gayreti. Kendi kazandığım hiçbir şeyi riske etmiş değilim.
Senin camiayla gerçekte sorunun nedir?
-Görev dönüşü
arkadaşlarımla tuzağa düşürüldük. Arkadaşlarım şehit oldu. Arkadaşlarım
ailemdi. Bize tuzak kuranların camiayla ortak olduklarına dair elimde bilgiler
var. Babana sorduğum Suphi hatırında mı?
-Evet suç örgütü lideri
demiştin.
-Suphi yıllardır camianın
Emniyet ve İstihbarat kanadı tarafından korunuyor. Bu Suphi ilk fırsatta babana
ve bana saldıracak. Tanıdığım herkes baban gibi düşünüyor. İstihbarat için
çalıştığımı düşünen herkes bana saldıracak. Kendimi savunurum veya ölürüm.
Senin bunlarla hiçbir alakan yok.
-Sen?
-Yıllarca askerlik
yaptım. Asli görevim dışında hiçbir görevi istemedim verilen hiçbir görevi
reddetmedim. Bu durumdan memnun muyum? Değilim. İsteğim dışında da olsa baban
bana bir görev verdi. Görevimi yapacağım.
-Bana soğuk davranmanın
başka özel bir sebebi yok yani. Helin mesela.
-Helin’i tanıyor musun?
-Biraz. Bazı açılışı ve
davetlerde karşılaştık. Samimi değiliz.
-Kişiliği itibarıyla
Helin Karaşahin arkadaşlık yapılacak biri değil.
-Anlamadım.
-Birbirini tanımayan iki
kişi eşit şartlarda aynı ortamlarda bulunur. Tanışır, konuşmaya başlar bazen bu
konuşmanın devamı gelir. Helin’in bir süreliğine şoför ve korumalığını yaptım o
kadar. Hayatımda ona göre karar vermemi gerektirecek bir durum olmadı.
Olacağını zannetmiyorum. Kendini tekrarlıyorsun farkında mısın?
-Sen kendini
tekrarlamıyor musun Ali? Habire ateşle oynuyorsunuz deyip duruyorsun.
Bildiklerini anlatsana.
-Bildiğim bir şey yok
Hatice. Bazen her şey yolundadır ama içinde bir huzursuzluk olur. Ben şu anda
öyleyim. İçimde kötü bir şeyler olacakmış ve tanıdığım insanlar zarar
göreceklermiş gibi hissediyorum. Tam olarak açıklayamadığım hisler bunlar.
Kendimi tekrarlamam bundan. Hayatta nefret ettiğim cümle ben demiştim demektir.
Hepsi bu.
-O zaman sıradan insanlar
gibi yapalım. Her şey normalmiş ve bir şey bilmiyormuş gibi. Akşam beni yemeğe
götürür müsün?
Ali sen bilirsin gibi başını sallar.
-Baban beni çağırdı. İşim
olmazsa seni tantuni yemeye götüreyim.
-Tamam benim biraz işim
var ofise çıkıyorum ben. Haberleşiriz.
Birlikte kalktılar, Hatice bürosuna çıkmak için
merdivenlere yürürken Ali lobiye geçti. Caner Çaylı lobide oturmuş gazetelere
göz gezdiriyordu.
“Çaylı Holdingin veliahtı
Hatice Çaylı’nın nişanlısı Ali Yıldırım hakkında çeşitli iddialar dolaşıyor.
İddialara göre Ali Yıldırım tam bir maganda. Bekir Özayhan isimli mafya
özentisi kişiyle kanka olan Ali Yıldırım bir süre önce çalıştığı çay bahçesinde
gençlere ateş etti. Ardından Bekir Özayhan ile sanayide bir tamirciyi basarak
çalışanlara saldırdığı ve paralarını gasp ettiği iddia edilen Ali Yıldırım
meşhur babalardan Sarraf Orhan Metin Karaşahin’in sahibi olduğu güvenlik
şirketinde genel müdür olarak çalışıyor.”
Caner Çaylı gazeteyi hışımla kapattı. Ali’nin
yaklaştığını fark etti. Garsona iki kahve getirmesini söyledi.
-Selamün Aleyküm Caner
Bey.
-Ve Aleyküm selam Ali.
Otursana. Senden bir ricam daha olacak. Benim minibüsle bir yük daha götürmeni
isteyeceğim senden. Görevinle alakalı değil. Özel bir rica. Yapmak istemezsen
anlar hoş görürüm.
-Hallederim Caner Bey.
Acil mi?
-Bu gün gitmesi lazım.
Saat 5 gibi. Sapanca’da bir depoya gidecek.
-Sorun değil Caner Bey.
Hallederim. Makbuz alacak mıyım?
-Makbuz ve hesap cüzdanı
verecekler. Yarın senden alırım.
-Saat 4 buçuk gibi burada
olmaya çalışırım. Şimdi izninizle işyerlerini gezeceğim. İyi günler.
-İyi günler Ali. İyi
çalışmalar.
Ali kahvesini içip otelden çıktı. Aracına binerken
telefonu çaldı.” Soner arıyor”
-Alo
-Ali neredesin?
-Çaylı otelden yeni
çıktım. Hayırdır?
-Bizim dükkana gelsene.
-Tamam geliyorum.
Ali on beş dakika sonra Karaşahin Sarrafiyenin
önüne vardığında Soner Çakal kendisini bekliyordu. Yanında Orhan Metin vardı.
Sigara içiyorlardı. Ali arabadan inip
yaklaştı.
-Selamün Aleyküm Soner.
Bir sorun yok değil mi?
-Yok Ali. Sorun falan
yok. Dükkanlara mal götüreceğim beraber gidelim.
Bu sırada elinde bond bir çantayla müdür Fevzi Bey
dükkandan çıktı, çantayı Soner’e uzattı.
-Ali’yle mi gideceksiniz
Çakal?
-Evet ağabey.
Dükkanlardan mal istemişler. Onları dağıtacağız. Atölyeye oradan da haddehaneye
uğrayıp geleceğiz.
Ali ve Soner arabaya binip uzaklaştılar. Şoför
koltuğunda Soner oturuyordu.
-Başkasının sürdüğü
arabada yolculuk yapamıyorsun galiba.
-Alışkanlık Ali.
Başkasının sürdüğü arabada rahat edemediğim gibi, takip edilirsem de aşırı
rahatsız olurum. Kötü anılarım var.
-Orhan Bey’in kaç dükkanı
var Soner?
-15 sarraf, 12 döviz
bürosu, altın atölyesi. Orhan ağabeyin hissedarı olduğu bir haddehane.
Merkezdekiler hariç. Niye sordun?
-Duyduğum kadarıyla holdingin
ikinci karlı şirketi olunca dükkan sayısı çoktur diye düşündüm bir an.
-Abdullah Bey kontrolsüz
büyümeye karşı olduğu için Orhan ağabey fazla dükkan açmadı. Ağabey 15 yaşından
bu yana piyasada, borsa ve rafinerinin ortağı olduğu için fazla dükkana gerek
yok zaten. Kontrol ve güvenliği kolay oluyor.
-Abdullah Bey öngörüleri
yüksek biri.
-Öyledir Ali. 30 yıldır
kontrollü ve güvenli büyüme mantığıyla çalışıyor. Karaşahin Holding piyasanın
en güvenilir birkaç holdinginden birisi. Holdinge girmekle akıllılık ettin.
-Bilerek girmedim Soner.
Kader, kısmet. Sen nasıl girdin?
-20 seneyi geçti Ali.
Orhan Bey’in yanına çırak olarak girdim. Orhan ağabey serttir. Abdullah Bey’in
diğer çalışanlarda olduğu gibi üzerimde çok hakkı vardır. 3-4 sene öncesine kadar
vurdulu kırdılı işlerimiz vardı. Artık bıraktık. Kavgasız dövüşsüz de
çalışılıyormuş. Her şeyin yerinde gitmesi bazen rahatsız ediyor ama…
-Rahatsız etmeli zaten
Soner. Her şeyin güzel gitmesi tedirgin edicidir. Fırtına öncesi sessizlik
derler ya.
-Haklısın Ali. Önceden
farklıydı. Orhan ağabey fırtına gibiydi zamanında. Abdullah Bey böyle mafya
işlerini falan sevmiyor zaten. Orhan ağabeyden söz almış. Tüm işlerini aileyle
sınırlı tutması için. Yavaş yavaş uzaklaştı ağabey. Başladığı gibi devam
etseydi İstanbul’un yarısı Orhan ağabeyindi şimdi.
-En iyisini yapmış bence
Soner. Dediğin gibi devam etseydi şimdi ya mezarda veya cezaevindeydi öyle
değil mi?
-Bu konuda sonuna kadar
haklısın Ali. 20 yılda çok delikanlıyı mezara koyduk. Bir o kadarı da ceza
evinde.
-Haydar ağa gibi mi? Kör
Haydar diyorsunuz ya.
-Haydar Ağa farklıdır
Ali. Raconu, geleneği olan eski zaman kabadayılardan. Garip, gurabayı, mazlumu
korur. Şimdinin mafyaları gibi değil. İstanbul’a ilk geldiklerinde Abdülkadir
Ağa’ya da Abdullah Bey’e de çok destek olmuş, himaye etmiş. Haydar Ağa’nın
Abdullah Bey ve Orhan ağabey nezdinde büyük itibarı vardır.
Soner ve Ali dükkânlara bilezikleri altınları teslim
edip eski bilezikleri geri aldılar. Atölyeye bıraktılar. En son haddehaneye uğradılar.
Ustabaşı kapıda karşıladı. Gülerek elini uzattı. Tokalaştılar.
-Hoş geldiniz Soner Bey.
Hoş geldiniz Ali Bey.
-Hoş bulduk usta. Ne var
ne yok?
-İyilik Soner Bey. Üç
vardiya çalışıyoruz. İşler iyi. Orhan Bey’le konuştunuz mu?
-Hangi konuda?
-Ucuz hammadde konusunu.
Soner’in sesi sertleşti birden. Israrlı insanlardan
hazzetmezdi.
-La havle. Üst bu konuyu
amma belledin haa.
-Konu nedir Soner?
Ali’nin sorusuna ustabaşı cevap verdi.
-Ali Bey piyasada ucuz
hammadde satan tedarikçiler var. Bunlardan alışveriş yaparsak karımızı
artırırız.
-Usta sen canına mı
susadın?
-Anlamadım Ali Bey. Neden
böyle söylediniz?
-Haddehane zararda mı?
-İşlerimiz iyi Ali Bey.
Güzel kar ediyoruz.
-Sana maliyeti düşürüp
daha çok kar edelim diyen oldu mu?
-Olmadı Ali Bey.
-İyiniyetli bile olsan bu
konuyu gündeme her getirişinde senin çaldığın veya çalmaya hazırlandığın
düşünülecek. Yaşamak istiyorsan
patronlar bir şey söylemeden söylediklerini unut gitsin.
-Aynen dediğin gibi Ali.
Bana bak usta geçen gün dediklerini Orhan Bey’e ilettim. Ya çalıyor veya
çalmaya hazırlanıyor. Konuştur, çaldıklarını al. Göm dedi. Canın kıymetliyse
kendini öldürtme. Anladın mı?
-Anladım Soner Bey.
Kusura bakmayın. Unuttum gitti.
Ali Soner’le dükkânları gezerken telefonuna gelen
cevapsız çağrılara bakmamıştı. Küçük Ağa’dan fırça yiyeceğini biliyordu.
Karaşahin Güvenliğin başına geçtiğinden bu yana üniformalı geziyordu. Nişan
haberinin ardından üniformalı fotoğrafları internette ve magazin sayfalarında
yayınlanmıştı. Bu kendi adına büyük bir hataydı. Sonu ölümle sonuçlanacak
büyüklükte bir hata hem de. Üstündekinin özel güvenlik üniforması olması bir
şeyi değiştirmezdi. Kendisinin üniformalı halini hatırlayan her hangi biri tüm
operasyonu tehlikeye atmak bir yana pek çok kişinin hayatını tehlikeye atardı.
Hele de bu kadar kişi tarafından takip edilirken.
Küçük Ağa’nın çağrısını kabul etmemeye karar verdi.
Saat 16,30 da Çaylı otele geldi. Caner Çaylı’nın siyah minibüsüyle yola çıktı. Caner
Çaylı’nın söylediği güzergahı takip ederek minibüsün arkasındaki dövizi Sapanca
da verilen adrese teslim etti. Makbuz ve banka cüzdanını teslim aldı. Minibüsü
Çaylı Otel’in otoparkına bırakıp evinin önüne geldiğinde eski model tuşlu
telefondan Küçük Ağa’ya görüşme saatini bildiren bir mesaj attı.
Ali her zaman buluştukları apartman dairesinin salonuna
girdiğinde şaşalamaktan kendisini alamadı bir an. Salonda kendisini bekleyen
Küçük Ağa’nın önündeki kül tablası neredeyse dolmak üzereydi. Sehpanın
üstündeki çaydanlık ta çay kalmadığını tahmin etti. Küçük Ağa haddinden fazla
gergindi. Öfkeyle patladı.
-Böyle bir salaklığı
nasıl yaparsın Ali! İki yıllık emeği bir anda çöpe attığının farkında mısın?
Ali birden cevap vermedi.
-Özür dilerim Küçük Ağa.
Ne desen haklısın. Bir daha olmayacak.
Ali’nin cevabıyla Küçük Ağa tıkandı, bir şey söyleyemedi.
-Seni anlıyorum Ali.
Gerçekten. Üniformamı çıkarıp istihbaratta göreve başlayınca sudan çıkmış balık
gibi oldum. Bazı görevlerde üniforma giymem gerekince ne kadar mutlu olduğumu
anlatamam. Benim en azından üniformamı yeniden giyme umudum vardı. Senin böyle
bir umudun kalmadı. Bir anda düşmanlarının adını saymak mümkün değil artık.
Orhan Metin, Helin, İngilizler, Bedrettin Koç, Ali Abdullah’ın ortakları, Bijon
Suphi, en önemlisi de camianın radarındasın. Özel güvenlik bile olsa üniforma
giymek ne demek Ali? İki ay içinde bu kadar hızlı yükselen herkes öncelikle gazetecilerin
radarına takılır. Bu kadar düşman tarafından takip edilirken yetmezmiş gibi
birde gazetecilerin takibi seni her an deşifre edebilir.
Küçük Ağa yeni bir sigara yaktı.
-Operasyonu başarıyla
bitirmek veya yaşamak umurumda değil Ali. Daha önce de söyledim sana. Yaşadığın
felaketin ardından başka bir zarar görmeni istemiyorum. Başına bir iş gelirse
inan bana çok üzülürüm. Bu güne kadar tanıdığım kaç kişiyi toprağa verdiğimi
unuttum. Seni toprağa vermek beni yıkar Ali. Dikkatli ol bu kadar emeği zayi
etme.
-Anladım Küçük Ağa. Özür
dilerim. Ama bir an kontrolümü kaybettim. O üniformayı üstüme giyince nasıl
mutlu olduğumu anlatamam. Haklısın büyük bir hata yaptım. Dediğim gibi bir daha
olmayacak.
-Artık daha dikkatli
olman gerekecek Ali. Hareket alanını kısıtlamalısın. Beklemediğin bir yerde
ummadığın biri seni tanıyabilir. Unutmadan Tufan Albay’ın seni aradığını
biliyorsun değil mi?
Ali duyduğu isimle gerçekten şaşırdı.
-Tufan Albay? Bizim Tufan
Albay’mı?
-Evet Ali. Komutanın,
öğretmenin Tufan Albay seni arıyor. Senin yanlış işlere bulaşmandan korktuğu
için faili meçhul infaz dosyalarına ulaşmaya çalışıyor. 31Ağustos’ta Şile’de
savcıyla konuşmuş. Birkaç gün önce de Başsavcılık ’tan bilgi ve dosyaların
sureti istenmiş. Bunları içinde bulunduğun kafesi anlaman için söylüyorum Ali.
Deşifre olursan seni infaz etmek için sıraya girecek çok insan olduğunu unutma.
-Unutmam Küçük Ağa.
Ali aklına geleni sorup sormamakta bir an tereddüt etti.
-Helin’in pozisyonunu
merak ediyorum Küçük Ağa. Diyarbakır’da infaz emrini veren Konsolos Muaviniyle
Selenay Baybora’yla konuşuyor. Sadece Alber’in sevgilisi değildir diye
düşünüyorum.
-Bende öyle düşünüyorum
Ali. Her şey mümkün. Tahmin ettiğin gibi Helin-Alber ilişkisinin cinsellikle
sınırlı kalmadığını düşünmem için fazla sebep var. Selenay Baybora’nın
beklenmedik şekilde Helin’e yaklaşması ilginç. İş amaçlı yakınlaşma gibi
davranıp başka planlar peşinde olma ihtimalleri yüksek bana göre. Selenay’ın asistanı
İngiliz istihbaratına çalışıyor.
-Caner Çaylı’ya saldırı
yapılacağını değerlendiriyorum Küçük Ağa. Sen ne dersin?
Küçük Ağa biraz düşündü.
-Böyle bir ihtimal
elbette ki var Ali. İçinde bulunduğumuz durumda zamansız. Bir şeylerin
tetiklemesi lazım.
-Sapanca’ya yapacağın
operasyonun sonucunu bekle mi diyorsun?
Küçük Ağa gerçekten şaşırdı. Aval aval Ali’nin yüzüne
baka kaldı. Bakımlı uçları hafifçe yukarı kıvrık bıyığını parmaklarıyla
sıvazladı.
-Bunu bana ne zaman
söylemeyi düşünüyordun?
-Sapanca’yı nerden
bildiğini söyleyecek misin Ali?
Küçük Ağa aklına gelen şeye önce inanamadı. Bir anda
gözleri parladı.
-Yoksa? Ciddi misin?
-Dün akşam Sapanca da bir
depoya döviz transferi yaptım. Depoyu
bildiğini varsayıyorum.
-Tahmin ediyordum ama
elimde bilgi yoktu.
Ali gömlek cebindeki kalemi Küçük Ağa’ya uzattı. Tükenmez
kalem şeklindeki kamerayı Diyarbakır yolculuğu öncesi Küçük Ağa vermişti.
-Fazla bir şey yok ama
belki işine yarar.
Küçük Ağa kamera-kalemi kapar gibi Ali’nin elinden aldı.
Cebine koydu.
-Aslansın sen Ali.
Aslansın! Sapanca’ya kimin için gittin?
-Caner Çaylı savaş
baltasını çıkardı Küçük Ağa. Parayı bilerek benimle gönderdi. Bir gün önce de
Arnavutköy tarafında bir köye para götürdüm. El koyarsın diye bekliyordum.
Yapmadın.
-Arnavutköy’den
bahsetsene.
-Ana yoldan köye kadar
çok sıkı güvenlik var. Adamlarda her türlü silah var Küçük Ağa. Kale gibi bir
ev. Operasyon zor, transfer olursa ancak yolda iş biter.
-Oda olur Ali. Hazırlıklı
olmak lazım.
-Sapanca operasyonuna ben
de katılabilir miyim Küçük Ağa?
Küçük Ağa göz ucuyla Ali’yi süzdü.
-Sen yoksun Ali.
Operasyon sırasında senin göz önünde bulunman lazım. Ayrıca..
-Ayrıca?
-Bu operasyonun seni eski
günlerine döndürmesinden korkarım Ali. Bir üniforma az kalsın tüm emeğimizi
batıracaktı. Haber verdiğimde göz önünde bulun ki deşifre olma.
Ali’nin morali bozuldu. Başıyla onayladı. Küçük Ağa
haklıydı.
-Komplo teorilerini pek
bilmem ama Helin..
-Helin’e bir şey mi oldu?
-Bir şey olmadı Küçük
Ağa. Pozisyonu hakkında ne düşünüyorsun?
Küçük Ağa biraz düşündü.
-Helin’in operasyonlarda
yetkili olduğunu mu düşünüyorsun Ali?
-Başta düşünmüyordum ama
hem Selenay Baybora hem de Konsolos Muaviniyle görüşünce, bir de üstüne üstlük
Alber’den çocuğu olunca.
-Her şey mümkün Ali. Her
şey mümkün. Helin 14 yaşında Londra’ya gitti. Kişiliği gelişmemiş bir çocuğun
etkilenmesi son derece mantıklı. Konsolos Muaviniyle görüştüğünü nerden
biliyorsun sen?
-Hulki takip ediyor.
Fotoğraflamış.
Ali Hulki’nin gönderdiği fotoğrafları Küçük Ağa’ya
gösterdi. Küçük Ağa fotoğrafları kendi e postasına aktardı.
-Helin’i düşünmenin
ardında başka bir şey yok değil mi Ali?
-Yok Küçük Ağa merak
etme. Hatice Çaylı’yla nişan haberinin yayınlandığı gün yüzünü görmek
istemiyorum diye bana trip attı.
-Helin sana yakınlaşmaya
çalışırsa çok daha dikkatli olmalısın Ali. Kıskanç bir kadın tahmin
edemeyeceğin kadar çok tehlikeli olabilir. Caner’le nasıl gidiyor?
-İyi birine benziyor
Küçük Ağa. Kültürlü ve samimi bir dindar olduğu açıkça belli. Camiaya girişi ve
finansör olmasının bana göre tek sebebi inançları. İş dünyasında dürüst ve
güvenilir olarak tanındığını duydum. Ama hayal kırıklığı yaşayan pek çok baba
gibi kontrolden çıkmadıysa bunu da inançlı olmasına borçlu olduğunu
düşünüyorum. Kontrolden çıkmamak için beni maşa olarak kullanıyor. Adamı
korumalısınız.
-İki sebepten dolayı şu
anda böyle bir şey mümkün değil Ali. Birincisi
Caner Çaylı halen camianın içinde olduğu için bunu yaparsak hayatını tehlikeye
atmış oluruz. Camiadan farklı bir hamle gelirse dediğin olur. O zamanda adam
deşifre olur. Düşmanı artar. Dediğini yapmak için Caner’in bizimle bağlantıya
geçmesi lazım. Bunu yapabileceği tek kişi sensin farkındaysan. Senden
şüpheleniyor mu?
-Etrafımdaki herkes kadar
Küçük Ağa. Caner Çaylı’ya sizinle
bağlantı kurması için yaklaşmam kendi adıma uygun olmaz diye düşünüyorum.
Güvenini kazanırsam kendisi bağlantı kurmak isteyebilir. Bilmiyoruz ama belki
de bağlantı kurmuştur. Doğrudan Müsteşara ulaşması mümkün değil mi?
-Olabilir Ali. Caner
yılların iş adamı. Kendini deşifre etmeyecek bağlantıları mutlaka vardır. Veya
camiadan bir karşı hamle de bekliyor olabilir. Gelişen olaylara göre hareket
edeceğiz artık. Sana bir şey soracağım Ali.
Ali beklemediği bu cümle karşısında afalladı. Küçük Ağa
ilk defa doğrudan bir şey öğrenmek istiyordu.
-Buyur sor Küçük Ağa.
Bildiğim bir şeyse.
-Senin kadar meraksız bir
adam görmedim Ali. Yılların istihbaratçısıyım. Bir şekilde istihbaratla çalışan
herkes aşırı meraklıdır. Öyle olmak zorundadır. Mesleğin gereği. İki yıldır
bana doğru dürüst bir şey sormadın. Sormadığın gibi bildiğim kadarıyla kendinde
araştırmıyorsun. Gerçekten meraksız mısın yoksa aşırı kontrollü müsün merak
etmeye başladım.
Ali gülümsedi.
-Her ikisi de Küçük Ağa.
Meslek alışkanlığı diyebilirim. Yalnızca yapacağım işe odaklanırım. Lazım olmayan
şeyleri merak etmem. Merak edip araştırsam da dile getirmem. Bazen ağzından
çıkacak bir cümle hatta kelime her şeyi berbat edebilir öyle değil mi?
-Güzel bir mantık ve
haklısın Ali. Bunu nasıl başarıyorsun? Yani meraksız olmayı.
-Meraksız değilim Küçük
Ağa. Merakımı gözlemle ve okumayla gidermeye çalışıyorum.
Küçük Ağa iki yıldır ilk defa ısrarcı olmak
ihtiyacındaydı. Cevap bekler gibi bakınca Ali devam etti.
-Hayatımı gerçekte kimin
söylediğini bilmediğim bir cümleye göre yaşıyorum Küçük Ağa. Dünya bir gündür.
Oda bu gündür. Ne dünüm ne yarınım var. Mülakata gittiğim gün bazı şeyler fark
ettim. Helin çok şımarık ve şirretti. Orhan Metin aksine çok rahat ve
umursamazdı. Para kaybetme anlamında. Tuğrul para hırsını hemen belli etti.
Sonraki günlerde ilk düşüncelerimin doğruluğunu defalarca deneyimledim. Helin
güç ve para kaynaklı şımarık ve şirret bir kişiliğe sahip. Sebebini tam anlamak
mümkün değil. Bence oturmuş bir kişiliği yok. İki kültür yani doğu ve batı
arasında kalmış gibi. Bu tip insanlardan korkmak gerekir diye düşünüyorum.
Orhan Metin aşırı kendine güvenli süper egolu biri. Kapitalist iş adamı profili
gösterse de bazı prensipleri var. Ali Abdullah’a saygısı ve ailesine verdiği
önem gibi. Bu bakımdan gelenekçi. Tuğrul Ercan bildiğin gibi. Para hırsı
yüzünden başını belaya soktu.
-Bunları iki ay içinde
öğrendim diyorsun yani?
-Evet öyle diyorum Küçük
Ağa. En önemli özelliğim insanları oldukları gibi kabul etmektir. Kabul etmek
derken yanlış anlama, hainler cezalarını çekmeli. Aslına bakarsan tüm insanlar
eksikliğini hissettikleri duygularını tatmin etmek için çabalıyor. Yaşadıkları
ortam da bu çabayı tetikliyor. Bence…
-Bu ayrımı yapabilmek çok
önemli. Herkesin insani zaafları vardır. Önemli olan bu zaafları nereye
kanalize ettiğin.
-Zaaflarımı görevime
kanalize etmeye çalışıyorum Küçük Ağa. Bilmiyordum kelimesinin önemini
yitirdiği günümüzde akıllı insan eylemlerinin bedelini baştan kabul etmiş
demektir öyle değil mi? Operasyonumuz için söylemem gerekirse pişman olan
pişmanlığını ispat etmeli. Veya cezasını çekmeli.
-Doğru mantık, doğru
çözümleme ve gözlem Ali. Sen gerçekten iyi bir görev adamı ve iyi bir insansın.
Böyle devam et.