Bir rengin olduğunu düşünmüyorum
çünkü sen komplimanlar yağdırdığım yüreğinin bu güne değin sönmemiş ferisin de:
hem sözcüklerin hem yalnızlığın.
Günlerden sıradanlık Kafka…
Sıradan olmayı nedense beceremedim ve
sıra dışı ne varsa edindim işin ilginci sıra dışılığım ayrık otu olarak zuhur
etti yaşadığım hayatta.
Tünediğim şu boş sayfa misal: miadı
dolmuş ne varsa çağırıyor beni uzaktan ve ben onları ertelesem bile yaşarken
rüyalarımdan çıkıp gitmeyi bilmiyorlar.
Uyku ve uyanıklık arasında bir yerde
saf tutuyorum her gece yatağıma yattığımda ve neresinden baksan o bir saati
kovamıyorum penceremden.
Karanlığa iltifatlar yağdırmıyorum da
artık ama içimin aydınlığı o bir saat boyunca tüm benliğimi ihya ediyor ve kâbusları
da imha; gördüğüm rüyalar ise Araf’ta salındığımın devasa kanıtı.
Çocuk kalmayı ben istememiş olsam da
diğer yandan insanlar beni zaman zaman başka gözle tararken sadece yok olmak
istiyorum.
Kökenime sadık kökümle de ayakta
dururken muhatap olduğum kim var kim yok beni bana yakın kılıyor bir o kadar
uzak.
Hasat zamanı günün artık geceye denk
düşmüyor ve güneşin batmasını beklemiyorum artık yazmak için ama güneşin
batmasını bekliyorum erkenden uyumak adına.
Uyumsuzluğum da ayrı mevzu ve ben
artık sana öykünmeyi tehir ettim, sevgili Kafka ve anladım ki; edebiyat uğruna
kendimi heba etmemin bana hiçbir faydası olmamış en azından düşüncelerimin
nazarında büyüyen filizleri saymazsam çok yıprandığımı da yeni yeni fark ettim.
Kalemimle olan izdivacım on seneyi
bulmuşken bazen sonsuza kadar uzak kalmak istiyorum kalemden ama bir gün bile
yetiyor bu özlemi geri çağırmak adına.
Sağlığımı tehlikeye atıp edebiyatın
piri olmak filan da istemiyorum artık.
Bir hayalim daha dünde kaldı, sevgili
Kafka ama yine de kesin konuşmak istemiyorum. Çalakalem yaşadığım şu son on
yılıma bakıyorum da.
Elbet yendiğim çok şey de oldu manevi
anlamda bir o kadar yoruldum da.
Ya da anlatmaktan mı vazgeçtim?
Sanırım kendimi sonunda çözmüş olmamdır bu yazma hevesimin sonlanması.
Düşlerimin kovuğunda kalan gerçekler.
Ve insanlar ve gerçek yüzleri…
Benimse bir ömür sadece bir yüzüm
oldu ve işte artık yüz vermiyorum hayatın manivelasına.
Bir kıyımsa süregelen ve ben
fazlasıyla da kıyama durmuşken bir ömür.
Bazen öylesine acıyor ki içim ne
zamanki biri gelip de Yaratan ile ilişkisinin muazzam bir noktada olduğunu
söylesin iyi de ben zaten inancımla ve Allah sevgimle ve Allah korkumla
gelmedim mi bu günlere elbet işim gücüm de rast gitti bir ömür yaşadığım onca
sıkıntıya rağmen ve bu gün olup bitenler.
Sorgulandığım kadar da sömürüldüm bir
ömür.
Somut deliller yok ama bu güne kadar
başka şeyleri hayata geçirmiş olmam gerekirken sahip olduğum ne var ki kuru
sevgimden başka?
Lakin bu sevgi de fazlasıyla boyut
atladı ve ben kendimi sorgularken sevginin ve insanların da farklı farklı
versiyonları olduğuna şahit oldum benimse tek şahidim Yaratan.
Sözcükler ve süregelen hayat.
Bir imleç ise yanıp sönen.
Ve işte yüreğimin verdiği sinyal
bense sirenler bağırırken bas bas, sinmedim de bir köşeye gerçi çoğu zamanımı
inzivada geçirdim ama bu da dünya nimetleri dünya işleriyle olan ilişkimi
kesmemin sonrasında olup bitendir.
En başta yüklü miktarda maaş alırken
sırf içimdeki sesi dinleyip çalışma hayatıma nokta koymam ve bilgi uğruna
gelişim uğruna kendimi nerede ise heba ettiğim de doğrudur elbet derken edebiyata
yazar açısından katıldığım.
Yazmak ve okumak.
Bazen bir arada bazen ikisi
birbirinden çok uzak.
Okumayı çok sevdiğim kadar hızlı da
okuyabilirken uzun bir zaman tek satır bile okumak içimden gelmemişken yazarak
girdiğim çok başka bir dünya ve ben neler ummuştum en başta?
Ve şimdi, neden tutuldu nutkum?
Bir bilinmez değil bilakis binlerce
gerekçe sıralayabilirim yazmaktan neden soğuduğuma dair yine de bu halime
rağmen düzenli olarak iyi kötü bir şeyler yazabilmekteyim.
İçimi istila eden duygular.
Beni köşeye sıkıştıran dünya ve dış
ses.
Ve susmak iken bana tembih edilen ve
ben her halükarda suskunluğumu korurken.
Koruduğum değerler de cabası bir o
kadar zarar görmemek adına içime kapandığım ama zararından bir yerinden de
dönemeyip bu sefer ben iken kendime en büyük zararı veren.
Farkındalık kazanmak ayrı mevzu ve
çağımızda bir şeyleri koruyor olmak hayli çaba ve fedakârlık gerektiriyor.
İçimde sönen o coşku öyle ki son
zamanlarda yaşama sevincimi dahi yitirdiğim.
Olan bir şeyler var ve de olduran ama
daha olmamış çok şey de var ve işte ben bekliyorum:
Ne zamanki; O, ‘’ol’’ derse olacağını
da biliyorum ama neyin hayata geçeceğini de kestiremiyorum tam olarak ve işte
günbegün daha da büyüyen inancım ve iman gücüm.
O, ‘’ol’’ dedi mi…
Şimdilik payıma düşeni fazlasıyla
yapıyorum da.
Ama yazarak ifa ettiğim pek çok şey
olduğu gibi çok şeyin de üstesinden gelmişken bu yolun nereye gittiğini ben de
şimdiden hayli merak ediyorum elbette umudun ışığı aralıksız yanarken…