KERBELA KATLİAMI NİÇİN  OLDU?  KERBELA’DAN  SONRA  NELER  YAŞANDI?---16. BÖLÜM--

10  Kasım  683’de Yezid,  avlanmak  için  Şam  yakınlarındaki  Huvvarin  köyündeki  köşküne  gelmişti.  İşte  o gün yaşananlar  aşağı  yukarı  bütün  kaynaklarda  aynıdır  ya  da  birbirine  oldukça  benzer.

O gün  köşkünden  çıktı  ve  hızlı  bir  şekilde  at  sürdü.  Öyle  ki  maiyetiyle  arayı  bir  hayli  açmıştı. Sonrasında  atı  bir  şeylerden  ürktü  ya  da  bir  başka  rivayette  belirtildiği  gibi  atının  ürkmesinin  bir  sebebi  vardı:

Yezid  bir  hayli at koşturmuş  ve  yorulmuştu.  Derken  bir  değirmene  yolu  düştü  ve  o  yorgunlukla  değirmenciye  ‘’ Bana  su  ver’’  diye  emretti.  Değirmenci  ‘’Sen  kimsin  ki  bana  böyle emir  veriyor  gibi  konuşuyorsun?’’  Deyince  kendisinin  Halife  Yezid  olduğunu  söyledi.  Bunun  üzerine  değirmenci  ‘’ Demek  Hüseyin’in  katili  sensin’’ Diye  Yezid’in  üzerine  yürüdü.  Yezid  tam  kılıcına  davrandığı  anda  da  atı  ürktü  ve  dört  nala gerisin geri  koşmaya  başladı.

At  öylesine  hızlı  koşuyordu  ki  sonunda  Yezid’i  sırtından  düşürdü. Ancak  Yezid’in  ayağı  üzengiye takılmıştı ve  bir  türlü  kurtaramıyordu  kendisini. Ayağı  üzengide  olduğu halde  attan  düştü.

Velhasılıkelam  at  koştukça  Yezid taştan  taşa  çarparak  paramparça  oldu. Onu  aramaya  çıkan  adamları, bulduklarında  Yezid’den  geriye  sadece  atın  üzengisindeki  bir  ayağı  kalmıştı.

Bu  ayağı  ve  vücudundan  geriye  kalan  her  ne  varsa  toplayıp  Şam’da,  Babü’s Sagir  mezarlığına  defnettiler.

Sonra  ne  oldu?

Sonra  Yezid’in  yerine  oğlu  II.  Muaviye, hem  halife  hem de  hükümdar  olarak  tahta  oturdu.  Oturmasına  oturdu  ama  Şam  halkı  ona  biat  ederken Mekke, Medine  hatta  Mısır  bile  Yezid’e  isyan  etmiş  olan  Abdullah  bin  Zübeyir’e  biat  etmişti.

Yirmi  üç  yaşındaki  II.  Muaviye’nin eli  ayağı  birbirine  dolandı.  Ne  yapacağını, nasıl  davranacağını  bilmez  bir  vaziyette  Abdullah  bin  Zübeyir  ile  bir  anlaşma  yapmak istedi  ama ileri  sürdüğü Abdullah  bin Zübeyir’i  kendisine  varis  yapma şartı  da hayatı  garanti  edilirse  tahttan  feragat  edebileceği  şartı da kabul  edilmedi. Bunun  üzerine  sadece  kırk  günlük  bir saltanattan  sonra  tahttan  feragat  etti.  Tahttan  feragat ettikten  iki  hafta  sonra  garip  bir  şekilde  öldü  gitti.

Görüldüğü  gibi  Yezid,  onca  kan  dökmüş, Müslümanlara  onca  eziyet  ve  zulüm  yapmıştı  ama  saltanatı  sadece üç  sene  sürmüştü,  oğlu  II. Muaviye’nin  ise  sadece  kırk  gün... Dünya  kimseye  kalmıyordu.

Peki  kimselere  kalmayan  dünya  Hz.  Hüseyin’in  diğer  katillerine  kaldı  mı? 

Elbette  onlara  da  kalmadı. 

Uzun  uzun  yazarak  kafaları  iyice  karıştırmamak  için kısaca  özetleyelim.

685  Yılında Muhtar es Sekafi  adlı  bir  kişi  Hz.  Hüseyin’in  intikamını  almak  gayesiyle  büyük  bir  mücadeleye  girişti ve  bu  mücadelede  çok  ilginçtir  ki  ona en  büyük  desteği  mevali(  köle ) denilen  Araplar  verdi.  Hatta  yine  ilginçtir  ki  başlarda  40.000  kişilik  bir  ordu  oluşturduğu  halde  bu  orduda  bulunanların  büyük  bir  kısmı  ‘’ Muhtar,  bizim  ganimetlerimizi , ganimet olanlarla  paylaşıyor’’  Diye  onun  yanından  ayrılarak  Mekke’de  halifeliğini  ilan etmiş  olan  Abdullah  bin  Zübeyir’in  yanına  gittiler. Yani  anlayacağınız Muhtar es  Sekafi’nin,  Abdullah  ibni  Zübeyir  ile  de  arası  açılmıştı. (  O  kısma  az  sonra  geleceğiz )

Muhtar  es  Sekaf,i  Kerbela  olayında  yani  Hz.  Hüseyin’in  katlinde  rol  oynayan  herkesle  savaştı  ve  onları  ortadan  kaldırdı.  Bunların en  önemlilerini ve  nasıl  öldürüldüklerini  bir  kez  daha  hatırlayalım

* Ömer  bin Sa’d--- Yezid’in  ordu  komutanıydı. --- Başı  kesilerek  öldürüldü

 *Şimr bin  Zülcevşen---Piyade  birliklerinin  komutanıydı.---  Başı  kesilerek  öldürüldü.

 *Sinan  bin  Enes---Hz.  Hüseyin’in  başını  kesmişti---El  ve ayakları kesildi  ve  kaynar  kazana  atılarak  öldürüldü.

 *Havli  bin  Yezid---Hz. Hüseyin’in  kesik  başını  vali  Ubeydullah  bin  Ziyad’a  götürmüştü---Ateşe  atılarak  yakıldı

 *Becdel  bin Selim---Hz.  Hüseyin’in  parmaklarını  kesmişti---Parmak, el  ve  ayakları  kesildi.

 *Hekim  bin  Tufeyl---Hz.  Abbas’ın  katili---Çarmıha  gerildi  ve  ok  yağmuruna tutularak  öldürüldü.

 *Mürret  bin  Münkiz---Hz.  Ali Ekber’in  katili--- Elleri kesildi ve ömrünün sonuna kadar felçli kaldı.

* Amr  bin  Sabi---Hz  Hüseyin’in  amca  oğlu  Müslim  bin  Akil’in  katili---Mızrak  darbeleriyle  öldürüldü.

Bunların  dışında mesela Hz.  Hüseyin’in  cesedini  atlarla  çiğneyen  herkes  tek  tek  yere  yatırılıp  el  ve  ayaklarından  çivilendi,üzerlerinden  at  geçirildi.

Evet.. Bu  listede  aslında daha  pek  çok  isim  vardır  ama  sanırım  uzatmaya  gerek  yok.  Ama  yine  bu  listede  bir  ismin  olmadığı  görüyoruz.  Kim  o?  O  isim  Yezid’in  Kufe  Valisi  Ubeydullah  bin  Ziyad.  Kerbela  katliamının  baş  aktörü...

Muhtar es Sekafi  onu  da  Şam  üzerine yürüdüğünde  savaş  meydanında  ortadan  kaldırdı. ( Aslında yukarıda  isilerini  saydığım  diğer  Kerbela  katillerinin  pek  çoğu  bu  savaş  sırasında  öldürüldü.)

Muhtar  es  Sakafi, Hz.  Hüseyin’in  katillerinden Ubeydullah  bin  Ziyad, Şimr  ibni  Zilcevşen  ve  Sa’d  bin  Ziyad’ın  başını Hz. İmam  Zeynel Abidin’e  gönderir.  Bunu  yaparken de  adamlarına  ‘’ Bu  kelleleri tam  olarak  İmam  öğle  yemeğine  oturduğuna kendisine  sunun.’’  Der.

Adamları  denileni  yapar  ve  Hz.  İmam  Zeynelabidin  tam  öğle  yemeğine  oturmuşken üç  kelleyi  onun  önüne  koyarlar. 

Bu  hareket  aslında  boşuna  değildir.  Zira  Hz.  Zeynelabidin  ve  diğer  Kerbela  esirleri de  aynen  böyle  Kufe  valisi  olacak  zalim  Ubeydullah  bin  Ziyad  öğle  yemeği  yerken  onun  huzuruna  getirildikleri  gibi  Hz.  Hüseyin’in  kesik  başı  da  tam  o  anda  getirilmiştir  Ubeydullah’a...

Hz. Zeynel Abidin  ‘’ Babam  Hüseyin’in  başını  aynen  böyle  bir  öğle  yemeği  vakti  Ubeydullah’a  getirmişlerdi. Şimdi  de  Ubeydullah’ın  başı,  bir  öğle  yemeği  vakti  benim ellerimde.’’  Dedi.

Evet,  Hz.  Hüseyin’i  katledenlerden  hiç  biri  sıcak  yataklarında  ölmediler.  Hepsinin  sonu  feci  oldu.

Peki  Muhtar  es  Sekafi’in sonu nasıl  oldu?

Daha  önce  demiştim  ya,  Muhtar es  Sekafi  ile  Abdullah  ibni  Zübeyir’in  araları  açılmıştı.  Abdullah İbni  Zübeyir,  Muhtar es  Sekafi’yi  kendisi  için  tehlikeli  görüyordu.  O  sebeple  kardeşi  Mus’ab bin  Zübeyir  idaresindeki  bir  orduyu  Kufe’yi  ele  geçirmiş olan  Muhtar  üzerine  sevk  etti. Muhtar  yetmiş  gün  kadar  kendisini  savunsa  da  Kufeliler  sonunda  ona  da  kazık  attılar  ve Mus’ab,  sarayında  kıstırdığı  Muhtar  es  Sekafiyi  öldürdü.

Bitti mi  peki?

Az  sabır.  Bu  bölümde  dizi  biteceği  için  biraz  uzatacağım  affınıza  sığınarak...

Tüm  bu  olaylar  olurken  Şam Sarayında  neler oluyordu?  İşte  bunu  anlamak  için  biraz  geri  dönelim.

Yezid’in  oğlu  II. Muaviye,  kırk  günlük  bir  saltanattan  sonra  tahttan  ve  tabii  olarak  halifelikten  feragat  edince ( akabinde iki  hafta  sonra  şüpheli bir  şekilde  henüz  23 yaşındayken  öldüğünü  yazmıştım)  Şam  Sarayında  bir  boşluk  meydana  geldi  ama  bu  boşluk  uzun  sürmedi.

Devlet’in  ileri  gelenleri  bir  şura  oluşturarak  Hz.  Osman’ın  katlinde  önemli  bir  rol  oynayan Mervan bin  Hakem’i  tahta  oturttular  ve  halife  olarak  ona  biat  ettiler. Yani  efendim  o  meşhur  dalavreci  Mervan  bin  Hakem,  dördüncü  Emevi  hükümdarı  ve  halifesi  oldu. Halife  olur  olmaz  bazı  isyanları  ve  bu  arada  Mısır’ı  ele  geçirmeye  çalışan  Abdullah  bin  Zübeyir’in  kardeşi  Musab  bin  Zübeyir’in  kuvvetlerini  bertaraf  etti.  Daha  sonra  tahtını  sağlamlaştırmak  için  Yezid’in  küçük  oğlu  ve  halife  adayı  Halid’in annesi  ile  evlendi.  Sonrasında  kendi  oğlu Abdülmelik’i  yerine  varis  yani  veliaht  ilan  edince  işler  karıştı  ve  Halid’in  annesi  olan  karısı  tarafından  zehirletilerek cehenneme postalandı. ( Vebadan  öldüğü  de  söylenir)

Daha  sonra?

Daha  sonra  Mervan’ın  oğlu  Abdülmelik  tahtı  Halid’e  bırakmadı  ve  beşinci  Emevi  halifesi olarak 685  Yılında  tahta  ve  halifeliğin  üzerine  oturdu. Ancak  karşısında  halledilmesi  gereken  önemli  bir  pürüz  vardı:  Mekke’deki  diğer  halife  Abdullah  ibni  Zübeyir...

Abdullah  İbni  Zübeyir’e, ona  biat  edenlere  ve kendisine  biat  etmemeyi  aklının ucundan  bile  geçirenlere  öylesine  bir  ders  vermeliydi  ki  sadece  İslam  dünyası  değil, gayrimüslim  dünyası  bile  yüzlerce  sene  üzerinden  geçse  bile okuduklarında  gözleri  fal  taşı  gibi  açılsın.

Evet... Bunu  kim  yapabilirdi?    Bunu  yapsa  yapsa  Haccac  bin  Yusuf  es  Sekafi  yapardı.  Onu  Irak  valiliğine  atadı  ve  Mekke  üzerine  gönderdi.

Haccac,  kuvvetleriyle  691  yılında  Mekke’yi  kuşattı  ve  yedi  ay  süren  bu  kuşatmada  Kabe  olsun  Mekke  şehri  olsun  bir  kez  daha  mancınıklarla  dövüldü.  Yedinci  ayın  sonunda  Mekke’ye  giren  Haccac  öylesine  bir  katliam  gerçekleştirdi  ki  Mekke  ve  Kabe  daha önce  de (  Harre olayı ) büyük  bir  katliam  ve  zulüm  yaşadığı  halde o  zulüm  ve  katliamlar  unutuldu  ama  Haccac’ın  zalimlikleri  unutulmadı. ( Bugün  bile  Harre  olayını  bilen pek  yoktur  ama  Zalim  Haccac’ı  en  azından  ismen  herkes  bilir.) Tabii  ki  bu  arada  söylemeye  gerek  yok  Abdullah  ibni  Zübeyir  de  bu  öldürülenler  arasındaydı.

Haccac  daha  sonra  İslam  dünyasında  öylesine  bir  terör  estirdi  ki  artık  ‘’ Ben de  halifeyim..’’  Ya  da  ‘’  Ben sana  biat  etmiyorum’’  gibi  cümleler  hiç  kullanılmaz  oldu  ta  ki  715  yılında  Kuteybe  bin  Müslim’in  isyanına  kadar...

Peygamberimiz  Muhamed  Mustafa (S.A.S) ne  diyordu:  ‘’ Hilafet  benden  sonra  otuz  yıldır.  Daha  sonrası  ısırıcı,  azgın, zalim  krallar   dönemidir.’’

Gerçekten  de  öyle  değil midir?

Hz.  Ebubekir   :  2  Yıl
Hz.  Ömer        : 10 yıl
Hz.  Osman      : 12  yıl
Hz.  Ali             : 5.5  yıl
Hz. Hasan        : 6  Ay

Toplam:  30  yıl....

Evet  BİTTİ.          

( Kerbela Katliamı Niçin Oldu? Kerbela’dan Sonra Neler Yaşandı?---16. Bölüm-- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 31.08.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu