CİHANDA LOKUM, YURTTA HALKA ŞEKERİ / YAZILAN
ŞİİR - YAZDIRILAN ŞİİR
Bugün 2 Nisan 2023
Bundan 75 sene
önce, 2 Nisan
1948’de -Türkiye’de kendisini
şair ve yazar
olarak niteleyen herkesin
tanıdığı- büyük şair/ yazar Sabahattin
Ali, Kırklareli’de, Ali
Ertekin adlı bir
kişi tarafından, başına
defalarca sopayla vurularak
öldürüldü.
41 Yaşında genç
bir insandı Sabahattin Ali.
Bu kısacık ömrüne ise
pek çok eser
sığdırdığı gibi pek
çok hapis cezaları
da sığdırmıştı.
Ben bu
yazımda sizlere Sabahattin
Ali’nin hayatı, edebi kişiliği ve eserleri hakkında
herhangi bir bilgi
vermeyecek, sadece iki
şiirinden bahsedeceğim.
Evet iyi bir yazar olduğu
kadar güçlü bir
şair olan Sabahattin
Ali’nin elbette ki pek çok şiiri
vardır ki bu şiirlerinin
bazıları bestelenmiştir. Mesela
Sinop Cezaevindeyken yazdığı
‘’ Aldırma Gönül Aldırma’’
ya da asıl
adı ‘’Eskisi Gibi ‘’
olup günümüzde ‘’ Ben
Yine Sana Vurgunum’’ olarak Nükhet
Duru’dan dinlediğimiz şarkının
sözleri gibi...Çok sevdiğim
‘’ Leylim Ley ‘’ gibi... Hatta ‘’
Kürk Mantolu Madonna’’
adlı eseri bile
tiyatro eseri olarak
sahnelenmiştir.
Evet... Sabahattin Ali’nin pek
çok şiiri vardır
ve bu şiirlerin
biri hariç diğerleri
ısmarlama şiirler değildir. Yani şair
ilham gelmiş ya da
bir şeyler onu
şiir yazmaya teşvik
ettiği için, içinden
geldiği gibi dökmüştür
duygularını kağıda.
Ancak bazen insanın içinden
geçen duygu ve
hisleri kağıda dökmesi
başına bela olur.
Nitekim Sabahattin Ali’nin
de başına bela
olmuştur aşağıdaki ‘’ Memleketten Haber’’
şiiri
MEMLEKETTEN HABER
Hey ana vatandan ayrılmayanlar
Bulanık dereler durulmuş mudur?
Dinmiş mi olukla akan o kanlar?
Büyük hedeflere varılmış mıdır?
Asarlar mı hâlâ hakka tapanı?
Mebus yaparlar mı her şaklabanı?
Köylünün elinde var mı sabanı?
Sıska öküzleri dirilmiş midir?
Cümlesi beli der enelhak dese
Hâlâ taparlar mı koca terese?
İsmet girmedi mi hâlâ kodese?
Kel Ali'nin boynu vurulmuş mudur?
Koca teres kafayı
bir çekince
İskender’e bile dudak bükünce
........... ( bu dize sansürlü )
Hicabından yerler yarılmış mıdır?
Görüldüğü gibi şiir
oldukça sert eleştiriler
ihtiva etmektedir. Özellikle ‘’ Her
Hakka tapanı hâlâ asarlar mı? Her
şaklabanı hâlâ millet
vekili yaparlar mı? ‘’ Gibi
sert eleştiriler yanında 3. Kıtada direkt
Atatürk, İsmet İnönü,
ve Kel Ali (
İstiklal Mahkemelerinin acımasız
yargıçı Ali Çetinkaya) hedef alınmıştır.
Evet, üçüncü kıtada Sabahattin Ali Mustafa
Kemal Atatürk’e ‘’ Koca Teres’’
dedikten sonra soruyor: ‘’O ‘’Enel hak( Ben Allah’ım)’’ dediğinde ‘’Belî ( evet)
denilen koca terese hâlâ tapılır mı?
Bu arada
İsmet İnönü’nün hapse
girip girmediğini soruyor
çünkü İsmet İnönü, Atatürk’e suikast davası sırasında özellikle
Kazım Karabekir Paşa’nın
ceza almadan kurtulması
için çok çaba
sarfetmiş bu sebeple
de Ali Çetinkaya’nın düşmanlığını kazanmıştı.
Ali Çetinkaya’nın, İsmet İnönü’yü dahi
sorgulamak isteğine eğer
Atatürk ‘’ Çüşşşş!
O kadar da
değil.’’ Demeseydi İsmet
İnönü de Ali
Çetinkaya’nın hışmına uğrayacaktı.
İşte o
sebeple Sabahattin Ali, şiirinde soruyor: ‘’İsmet girmedi
mi hâlâ kodese?’’
Sonra devam ediyor:
‘’İsmet İnönü hapse
girmediyse Ali Çetinkaya’nın
boynunun vurulması lazım. Öyle
bir şey oldu
mu? ‘’
Dördüncü kıta’daki ......
bırakılan yerde artık
ne yazıyor idiyse
o dize bugün bile
sansürlüdür.
[İşin en
ilginç tarafı ise
bugün Sabahattin Ali’ye en fazla
sahip çıkanların, kendilerini
Atatürkçü olarak niteleyen
insanlar olmasıdır. Bir başkası, mesela
bu şiiri Necip
Fazıl Kısakürek yazmış
olsaydı kesinlikle bu güne
kadar lanetlenirdi. Lakin
Sabahattin Ali’yi, bırakın
lanetlenmeyi, adına her
sene ödüllü edebiyat
yarışmaları düzenlenir bu
kesim tarafından. ]
Evet... Bu şiir
Sabahattin Ali’in başına
bela olur tabii
ki.
Bir toplantıda okuduğu
bu şiir yüzünden 22
Aralık 1932’de tutuklanır.
Sabahattin Ali’ye göre mahkeme
safhaları lehine cereyan
etmiştir ancak savcı yine
de hapse atılmasını
istemiş, hakim ise ‘’Ceza vermezsem
başım derde girer.’’
korkusu ve biraz
da ülkeye hakim güce yaltaklanmak düşüncesiyle bir yıl
hapis cezası vermiştir. Dava temyize
gittiğnde ise iki ay da temyiz bindirmiş
ve ceza on
dört ay olmuştur.
Sabahattin Ali işte bu
cezanın on ayını yattı,
geri kalanını ise Cumhuriyetin
10. Yıldönümü sebebiyle çıkartılan genel
af sayesinde yatmadı.
Ancak hapse atıldığında aynı
zamanda memuriyetten de
atılmıştı. O sebeple
öğretmenlik mesleğine yeniden
dönmek için bayağı
bir girişimde bulundu.
1934 Yılı başında Atatürk’ü
öven bir kaside
yazması halinde öğretmenliğe geri dönebileceği belirtilince kağıda kaleme sarıldı ve 15
Ocak 1934’de Varlık
Dergisinde yayınlanan aşağıdaki şiiri yazdı. Evet,
bu bir ısmarlama
şiirdi.
BENİM AŞKIM
Bir kalemin ucundan hislerimiz akınca
Bir ince yol onları sıkıyor, daraltıyor;
Beni anlayamazsan gözlerime bakınca
Göğsümü parçala bak kalbim nasıl atıyor.
Daha pek doymamışken yaşamanın tadına
Gönül bağlanmaz oldu ne kıza, ne kadına
Gönlüm yüz sürmek ister yalnız senin katına
Senden başka her şeyi bir mangıra satıyor.
Sensin, kalbim değildir, böyle göğsüme vuran,
Sensin Ülkü adıyla beynimde dimdik duran
Sensin çeyrek asırlık günlerimi dolduran;
Seni çıkarsam, ömrüm başlamadan bitiyor.
Hem bunları ne çıkar anlatsam bir dizeye?
Hisler kambur oluyor dökülünce yazıya
Kısacası gönlümü verdim Ulu Gazi'ye
Göğsümde şimdi yalnız onun aşkı yatıyor.
Peki bu
şiir sonrasında Sabahattin
Ali tekrar öğretmenliğe
geri dönebildi mi?
Hemen değil.
Ankara’da Orta Öğretim Genel Müdürü Reşat Şemseddin Sirer ve Müsteşar Vekili
Rıdvan Nafiz Ergüder ona
görev verme sorumluluğundan kaçınıyordu
çünkü Atatürk’e hakaret suçuyla
tutuklanmıştı Sabahattin Ali.
Ancak Reşat Şemseddin Sirer bu durumdan Hasan
Ali Yücel'e bahsetti. Hasan Ali Yücel ise durumu yakın arkadaşı Maarif Vekili Hikmet Bayur'a bildirdi.
Hikmet Bayur da
kendi yerinden korkuyordu.
Sonuçta doğrudan doğruya
Atatürk’e iletildi durum
ve onun izniyle
Sabahattin Ali tekrar öğretmen
olamasa da önce geçici olarak Orta Tedrisat Şube
Müdürlüğü'ne ardından da asli olarak Milli Talim ve Terbiye'ye atandı.
1946’da İstanbul’a gelen Sabahattin Ali,
burada Aziz Nesin
ile birlikte Marko Paşa adlı
bir mizah dergisi çıkardı.
Ancak dergide yayınlanan
bazı imzasız yazılar sebebiyle
tutuklandı hapse atıldı
çünkü derginin yazı
işleri sorumlusuydu. ( Yazılar ise biri hariç Aziz
Nesin ve Rıfat Ilgaz’a aitti )
10 Eylül 1947’de hapisten çıkan Sabahattin Ali,
Marko Paşa dergisinde
yayınlanan ‘’ Sırça Köşk ‘’ Adlı
öyküsü sebebiyle dergi
bakanlar kurulu kararıyla
toplatılmasının hemen ardından
bir kez daha
hapse atıldı ve 31 Aralık
1947’de serbest kaldı.
Bu tarihten sonra artık
özgürce yazabilmek için
yurt dışına kaçmayı
kafasına koymuştu. ( Normal yollardan
yurt dışına çıkması
yasaktı. )
1948 Yılı başlarında
Suriye’ye geçip oradan
yurt dışına kaçmayı
denediyse de başarılı olamadı.
Bir başka yol
denedi: Bir kamyon
satın alarak nakliyeciliğe
başlamıştı sözde.
Sözde 2
Nisan 1948 Tarihinde Edirne’ye peynir
götürüyordu. Asıl amacı
ise Yunanistan ya da Bulgaristan üzerinden Avrupa’ya kaçmaktı
Ona bu
konuda Ali Ertekin
adlı eski bir
sabıkalı subay yardımcı olacaktı.
Birlikte Kırklareli’ye kadar
geldiler ve burada
Ali Ertekin, Sabahattin
Ali’in kafasına sopayla
vura vura onu
öldürdü. Ancak ceset 16
Haziran günü bir çoban
tarafından bulundu ve
teşhisi bayağı zor
oldu.
Ali Ertekin daha sonra bir
kaçakçılık olayında
yakalandı ve Sabahattin Ali’yi
öldürdüğünü itiraf etti.
Sabahattin Ali’nin kendisine
sınırı geçtikten sonra Bulgaristan ve Rusya'da çalışmalar yaparak
Türkiye'de komünist bir ihtilal çıkaracağını söylediğini iddia etti. Yani onu bu
sebeple öldürmüştü güya..
İşin ilginci Sabahattin Ali hiç
bir zaman komünistliği
kabul etmemiş hatta
kendisine komünist diyen
Nihal Atsız’ı dava
etmişti. Dahası onu
çok iyi tanıyan
dostları da Sabahattin
Ali’nin komünist değil
tam tersine gösterişten
ve alkıştan hoşlanan, yazdıkları ile
yaşamı çok farklı
olan bir burjuva olduğunu söylüyorlardı ( öldükten sora
tabii ki. )
Ali Ertekin’in idamı
istendi önce. Sonra
cinayeti ağır tahrik altında
işlediği için(!) ceza
dört yıl hapse
indirildi lakin onu
da yatmadı herif.