Gidişlerin alfabesinde saklı albenisi
aşkın ısrarla diktiğim sökükleri yorgun na’şımın.
Bir beden büyük gelendi aşka inancım
Kekelediğim gecenin gebe kaldığı
mevsimin
Şiarı şairin varsın olsun ölüm
Esvabı yırtık bir tümceden firar eden
Gözün görmediği yüreğin sektiği
mahzenden
Nasıl ki kaçış yok matemden
Hicri yalnızlığın
Hicret bildiğim şiirin arka
bahçesinde
Açan bir çiçekten hallice
nemalandığım
Şakıyan mevsimin şüheda mazisidir
Üstüne yemin ettiğim kalbin meramıdır
Dikilesi bir anıt gibi hizaladığım
Sözcüklerin her katresi
Bazen bir fısıltı bazen bir manivela
Kapıp koyuverdiğim duyguları
hatırşinas sevdasında
Saklı mabedimin
Kâh ayrılık kâh direndiğim
Kaybolmanın ufkunda
Tecrit edildiğim dünyanın nazarında
Ölü iklimlerden ördüğüm şiirlerin
dinmez nazında
Varla yok arası bir meal
Hükmeden duyduğum inanç ve sevda
Hüzünlü kalbimin ricası üzerine
Düştüm ben bir kere daha aşk denen
tuzağa…
Ölümle örtüşen bir aşktı yaşam
hicrinde yalnızlığın akasya ağacının dallarına çaputlar b/ağladım sözcüklerin
köhne duraklarında ansızın büyüyen bir minvalde s/onsuzlukla kâh mükâfatlandırıldığım
kâh cezalandırıldığım ritmik yüreğimin melodilerinde açan bir çiçekten hallice
konduğumdu aşk en yüksek rakımı hayatın ve ölümcül gizinde evrenin üstü örtülü
bir matemin de otağı kurdu şiirdi aslında içimdeki rakkasenin başının göğe
erdiği.
Hitap ettiğim kuramlar vardı yıkılası
ve dikilesi anıtlar…
Ah, dahi etmediğim rezil dünyanın
hininde ve kininde balyalarca hüsran ve mazlumların yürek esintisi.
Şivemse kayıptı ve aşk, bayım,
kendimi bildim bileli çok ayıptı bizim evde.
Uzağındaydım onca şeyin ama aşktı
içime doğan aşikâr.
Hazzı değil yaşamın haiz olduğum
sonsuz baskı ve bizimkilerdi çalınan yüreğimin kâh uleması kâh ulağı.
Gönlüm yıkılmaz bir kalesiydi matemin
ve örtündüğüm gizin tebessümler sunduğu yaralı kalbimin de sonlanmazken
dirayeti
Alıcı kuşlardı isyankâr olan.
Leş kargaları üşüşmüştü başıma.
Üşenmeden arşınladığım yollar ve peşi
sıra sürüklendiğim rüzgâr mı?
Ah, neydi ki ne?
Nemalandığım şu serinlik ve
yalnızlığın dilemması.
Huzurdu tek dileğim tek tasam ve
taslağım ve işte bir ömür başımı gömdüğüm kitapların sihirli beni çağıran
dünyasına asla karşı gelemediğim…
Asla bir kitabı iki kere okumadım hem
sadece bir kitap dışında evrene verdiğim sözü tuttum nasıl ki umut ekmeğimdi.
Salisesi hülyaların ve çömdüğüm
rüyaların hicreti devasa bir sağanağa yakalandım sonra nasıl ki aşk idi kıyama
durduğum nasıl ki severken kendimi unuttuğum nasıl ki rengim pembeye döndü ve
işte sihirli bir değnek gibi aşk ta yüreğime d/okundu.
Gecem gündüzüm ve sevmek tek
servetim.
Arz ettiğim bir diler karşılık
bulmasam da hep severek sektim ben hayatın dik yokuşlarında.
Ümmeti duyguların.
Umresi sözcüklerin.
Öyküsü yalnızlığımın ve kilit
vurduğum kalbim delik deşik olsa da diklendim ben illa ki severken ve rica
üzerine sevmedim insanları çünkü bana iltimas geçendi aşk meleği ve uçuşan
kanatlarım kanayacağımı bilmeden kandım da kandım aşk denen ültimatomu verendi
mademki Huda.
Göğün derinliklerinde geziniyorum o
gün bu gündür.
Hüznün renklerinde ıslanıyorum
ıslıklanıyorum da aslında mutluluğu ıskalıyorum her aşka düştüğümde.
Müzmin bir renktir hem içimden eksik
olmayan coşku.
Muhbirdir imgeler bense müdavimi
sevmelerin.
Hipnoz altında sevdiğim de doğrudur
ve aşkın attırdığı devrelerimde İlahi sarnıcın peşinde ikaz etmediğim kadar da
kendimi bir kere dahi itiraz etmedim sevginin emri verildiğinde…
Bilinmezin minvalinde çöken çatım.
Aşkın redifinde saklı kör kütük
duygularım.
Hazzın meali mademki hüzün ve işte en
muteber kimliğimi giyindiğim.
Ölümcül acılar coğrafyası yüreğimde
seken yaralı kuşun canhıraş yaşama telaşı.
Kendimden çaldığım.
Bazense kendim söyleyip kendim
dinlediğim.
Köksüz değildir hem duygularım bazen
bir hatip bazen bir kâtip bazense icra ettiğim bir şarkının melodilerinden
kopup gelendir aşk.
İhtiva ettiğim kadar ibraz etmediğim.
İtibar ettiğim kadar değil itibar
görmek umurunda dahi değilken insanların.
Hicabın eşiğinde.
Yalnızlığın beşiğinde.
Salındığım kadar da sallandığım
sallandırıldığım ipin ucunda.
İpleri koparamadığım kadar da var
hani yaşamak.
Bazen hengâme bazen bir hamak.
Albenisi gizin ve ölümün tini ve işte
yeniden doğmanın da garantisi iken her yeni güne ve umuda kucak açmak.
İçtimada sür-git.
Bir realiteden ziyade sürgün
edildiğim.
Hercai duyguların güftesi ve ağırlığı
altında yüreğimin ezildiği.
Katbekat üstün.
Kayda değer ne kaldı hem hüznün
üstüne?
Bir meal ki hiçliğin kasidesi.
Kaybolmaya ramak kala ayıp addedilse
de aşk bizim buralarda illa ki aşka düştüğüm nasıl ki sevdasıyım sevdalandığım
şehrin ve işte kurumuş dere yatağını bile yaşımla sularken en sulak arazidir
benim yüreğim.
Hıncı zalimin.
Haset iklimlerin nazarında sevip de
hasat bildiğim zekâtı evrenin.
Eşkâli varsın olmasın sevginin varsın
eşrafımın da umurunda olmasın içimdeki ganimetin nasiplendiğim kadar da
rahmetin elbet bir hikmettir sevmek sevebilmek atıl yüreklerin aksine atık
bilinen duyguların tersine estiğim ve kayıpların minvalinde göç takviminde
yolumun bir keşişle kesiştiği.
Hüznüm ve sevgim mademki tek servetim
yer gök yıkılsa da varsın iki yakam gelmesin bir araya ve sevdalı şehri
İstanbul’u da paçasından çeksem bile bilirim de İstanbul’a öykündüğümü ve iki
yakası birbirine uzak iken şehrin ne olmuş ki hüzün de düşmezken yakamdan ve
sevdalandığım sözcüklerin nazarında bazen atıfta bulunduğum sırlarımın değişmez
rotasında o minvaldir ki asla vazgeçmeyeceğim.
Göçebe ruhumdan arda kalan.
Gönlümü ise ferah tutan nasıl ki yüce
Yaratan.
Ve peşine düştüğüm kadar bilinmezin
varsın tek bilindik duygu olan aşkı sadece ben sahipleneyim.
Mecazi bir firarda.
Faili meçhul masallarda.
Günü geceden koparan o manivela.
Ve karanlığa yüreğimle şerh düştüğüm
aydınlığın sayesinde esir düştüğüm kadar şehre ve aşka hizaladığım duyguların
da mola vermeden estiği kubbede sadık kuluyum Rabbime ve sağdıcım aşk solumdaki
bomba da ha patladı ha patlayacak yeter ki pimi çekilsin sev emrinin ve de
hulasasında evrenin ve gizemin peşine düştüğüm kadar da takip edildiğim ne de
olsa kâinatta haizi olduğumdur aşkın ç/ağrısı ve de müptelası bir girift söylem
ki varsın çöksün yalnızlığın çatısı ta ki yüreğim çatırdayana dek…