30 Ağustos Zaferi Ve Kendi Ağzından General Trikopis'in Esir Edilişi
30 AĞUSTOS ZAFERİ VE KENDİ AĞZINDAN GENERAL TRİKOPİS'İN ESİR EDİLİŞİ
1952 yılında Türkiye'nin önemli gazetecilerinden Hıfzı Topuz, Atina'da Roosevelt Caddesinde ikamet etmekte olan General Nikolas Trikopis'i ziyaret eder.
Evet konuya bodoslama girdim ama sanırım Türkiye'de General Trikopis'in kim olduğunu bilmeyen yoktur. Hani şu Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesinde Yunan I. Ordusunun komutanı...
Pek çoğumuz onu bu savaşta Yunan ordularının baş komutanı olarak biliriz ama işin doğrusu Yunan Ordusunun Başkomutanı Haci Anesti'dir.
Haci Anesti, Türk ordusu karşısında başarısız olunca yerine I. Ordu komutanı Trikopis getirilmiştir. Getirilmesine getirilmiştir ama garibim ))) Yunan Ordularının başkomutanı olduğunu esir edildikten bir gün sonra 3 Eylül 1922'de bizzat Mustafa Kemal Paşa'dan öğrenmiştir. Yani fiilen Türklerle savaşırken Yunan Ordusu Başkomutanı olduğundan haberi bile yoktur. Esir olduktan sonra ise tabii ki bu rütbe ve unvanın ona hiç bir faydası, getirisi olmamıştır.
Neyse... Bakalım General Trikopis bizlere neler anlatmış bu savaşla ve esareti ile ilgili.
- İstanbul'dan mı geliyorsunuz? diye sordu.
- Evet, diye cevap verdim.
- 54 sene evvel İstanbul'dan geçmiştim. Güzel şehirdir İstanbul, ben de o zamanlar 30 yaşındaydım. Hey gidi günler hey...
- Generalim, nasıl oldu şu Anadolu harekâtı? Tâ Ankara kapılarına kadar ilerledikten sonra nasıl oldu da davayı kaybettiniz?
- Bizim Anadolu'da işimiz ne idi? Bizim menfaatimiz Balkanlar'da, Makedonya'da, Adalarda olabilir amma Anadolu'dan bize ne? Ne diye bizi oralara gönderdiler. Aradan bunca yıl geçti. Şimdi insan maziyi çok daha iyi görebiliyor. Çok daha sağlam hükümlere varabiliyor. Şimdi artık itiraf etmekten çekinmiyorum. Bizim Anadolu savaşında hiçbir menfaatimiz yoktu. Biz yabancı devletlere âlet olduk. Sizden de, bizden de bunca insan öldü.Sonunda ne oldu? İşte bugün kardeşiz. Hata idi Anadolu harekâtı. Hem de muazzam bir hata...
''Ben Anadolu'da sizinle dört defa çarpıştım. Birincisine biz ''Avgin muharebesi'' diyoruz. Siz, İnönü savaşı. 1921 yılı mart ayının son günleriydi. Ben o zaman üçüncü tümen kumandanıydım. İnönü'de bizim üç tümenimiz bulunuyordu 7'nci tümen merkezde, 3 üncü tümen solda ve 10'uncu tümen de sağda olmak üzere muharebe vaziyeti almıştık. Hepimiz kahramanca çarpıştık. Fakat Türkler bizden çok üstün oldukları için netice bizim lehimize tecelli edemedi. Geri çekildik ve burada ilk olarak İnönü'nün askerlik kabiliyetini anlamış olduk.''
''İnönü ile ikinci karşılaşmam Eskişehir - Kütahya hattında oldu. 1921 Haziranının sonlarına doğruydu. Ben Bursa'da bulunuyordum. Birliklerimiz Eskişehir ve Kütahya üzerinden taarruza geçmişlerdi. Türkler oyalama muharebesiyle yardım bekliyorlardı. Ben derhal cepheye hareket ederek bu yardıma mani oldum. Bu muharebe bizim galibiyetimizle neticelendi.''
''Türk ordusu ile üçüncü defa Sakarya'da karşılaştık. 1921 Ağustosunun sonlarında cereyan eden bu savaşlarda biz geri çekildik. Ben İkinci Kolorduya dumanda ediyordum. Afyon cephesini tutarak Yunan ordusunun çöküşüne mâni oldum. Eğer ben bu cepheyi tutmasaydım Sakarya'dan sonra çok kötü bir mağlûbiyete gidebilirdik.''
''Bundan sonra uzun bir duraklama devresi oldu. Bu esnada Birinci Kolordu kumandanlığı da uhdeme tevdi edildi. Aralık 1921'de Cenup Gurup Kumandanlığına getirildim. Türklerin büyük bir hazırlık içinde bulunduklarını farkediyorduk. Anadolu'da üç kolordumuz vardı. Başkumandan General Papulâs'ın uğradığı başarısızlıktan sonra yerine General Haci Anesti tayin edilmişti. Muhtemel taarruzları önlemek için cepheyi yıkılmayacak bir şekilde tahkim etmiştik. Ve bu cephenin çökmesine ihtimal vermiyorduk. Nihayet 26 Ağustos 1922 sabahı Türklerin beklenmedik taarruzu ile karşılaştık. Bu taarruz bizim için muazzam bir darbe oldu. Haci Anesti bütün kolordulara bizzat kumanda etmek istiyordu. En büyük korkumuz İzmir'le muvasalamızın ( İzmir'e ulaşmamızın ) kesilmesiydi. Bizim için en tehlikeli vaziyet bu idi. Ben İzmir'e telgraf çekerek takviye istemiş ve aksi halde mağlûp olacağımızı bildirmiştim. İstediğim bu takviyeyi gönderemediler. Halbuki karşımızda Mustafa Kemal vardı. Neye uğradığımızı anlayamadık. Cephe çökmüş ve ordu mağlûp olmuştu...''
''Türk ordusunun bu beklenmedik kuvveti karşısında birliklerimiz perişan olmuştu. Yan birliklerle de irtibatı kaybetmiştik. Cephanemiz tükenmek üzereydi. Neşrettiğim bir günlük emirle sonuna kadar muharebeye devam edilmesini askere tebliğ etmiştim. Vaziyetimiz gittikçe müşkülleşiyordu. Asker yorgundu. Kimsede muharebeye devam arzusu kalmamıştı. Birinci Dünya Savaşı'ndan beri durmadan çarpışan Yunan ordusunun maneviyatı hayli sarsılmıştı. Halk artık savaştan bıkmıştı.''
''Askeri zorla, inanmadığı bir gaye uğrunda muharebeye sürüklemekteki güçlük harbin en çetin meselelerinden birini teşkil eder. Ordunun adım adım hezimete yaklaştığını hissediyorduk. Her tarafımız Türklerle çevrilmişti. Esir olacağımızı anlıyorduk. Bizde kılıcı düşmana teslim etmek küçüklük sayılır. Vaziyetin kötüye gittiğini gören yaverim bir ara yanıma gelerek:''Generalim, kılıçlarımızı imha edelim'' diye teklifte bulundu. Kılıcımı kendisine verdim. Aldı ve parçaladı.''
''Bu esnada atım da vurulmuştu. Başka bir ata binerek kaçmaya ve çemberi yarmaya teşebbüs ettim. Fayda etmedi. Türklerin içine düştüm. Esir oldum. Beni yakalayanlar hüviyetimi almakta güçlük çekmediler. Üzerimde bir revolver vardı. Derhal bunu anladılar. Bizde süvarilerin kılıcı atların eğerine bağlıdır. Benim bindiğim atta da böyle bir kılıç bulunuyordu. Askerler bunu da benim kılıcım zannıyle müsadere ettiler.''
''Bu esnada ordu perişan olmuştu. Sağ kalan birlikler dağınık bir halde İzmir'e kaçmaya çalışıyorlardı. Bu bizim için büyük bir mağlûbiyet olmuştu. Beni ilk evvelâ Garp Cephesi Kumandanı İsmet İnönü'ye götürdüler. Kendisi ile fazla bir şey konuşmadık. İnönü, beni yanına alarak Mustafa Kemal'in huzuruna çıkardı. Yunan Orduları Başkumandanlığına tâyin edildiğimi de bu sırada öğrendim.''
''Atatürk beni mert bir askere yaraşır bir şekilde kabul etti. Teessür ve heyecan içindeydim. İnönü beni kendisine takdim etti. Gazi'nin bu esnadaki sözlerini hiç unutmayacağım: ''Üzülmeyin General, siz vazifenizi sonuna kadar yaptınız. Askerlikte mağlûp olmak da
vardır. Napolyon da vaktiyle esir olmuştu. Size karşı büyük bir hürmet hissi besliyoruz. Burada kendinizi esir addetmemenizi rica ediyorum. Misafirimizsiniz. Yakında her şey düzelecektir. Buyurun, istirahat edin.''
''Atatürk'ün bu ince ve nazik muamelesi karşısında ben de bu büyük kumandana karşı içimde bir hayranlık duymaya başlamıştım.
Bundan sonra bizi Kayseri'nin Talas bölgesinde kurulan bir esir kampına sevkettiler. Yüksek rütbeli subaylardan başka yanımda dört general daha vardı. Artık bizim için savaş bitmişti. Neticeyi beklemeye başladık. Bundan sonraki vaziyeti biliyorsunuz. Ordumuzun bakiyeleri birkaç gün içinde Anadolu'yu terkettiler. Fakat barış muahedesinin imzalanması kolay olmadı.''
''Bir seneye yakın bir müddet Kayseri kampında yaşadık. Daimî bir tarassut ve nezaret altında bulunuyorduk. Bir gün kamp kumandanına:'' Beni bıraksanız bile bir yere kaçamam.'' dedim. Bundan sonra nereye gidebilirim? Haydi kamptan kaçtım, Yunanistan nerede, Kayseri nerede?''
''Nihayet Türkiye ile Yunanistan arasında esirlerin karşılıklı mübadeleleri konusundaki anlaşma imzalandı. Biz de memleketimize döndük. İşte Anadolu seferimizin hazin hikâyesi.''
''Fakat bu hikâye henüz bitmemişti. Yunanistan halkı kendisini bu maceraya sürükleyen insanlardan hesap soracaktı. Memleket karışıklık içindeydi. Anadolu harbine sebep olanlar kurşuna dizildiler. Orduda tasfiye yapıldı. Fakat benim bu işlerde hiç bir suçum olmadığı için bütün bu işlerden yüzümün akı ile çıktım. Ordudaki vazifeme devam ediyordum. Fakat yaşım da ilerlemişti. Nihayet 1928'de emekliye ayrılmamı isteyerek ordudan istifa ettim. Ve işte o zamandan beri köşemde dünyayı seyrediyorum. Şimdiye kadar bir çok partilerin mebusluk teklifleri ile karşılaştım. Fakat hiçbirini kabul etmediğim gibi bundan sonra da politika ile uğraşmak niyetinde değilim. Yegâne arzum yeni bir harp görmeden barış içinde hayata gözlerimi kapamaktır.''
Efendim, General Trikopis 1959 Yılında 89 yaşında hayata gözlerini yumdu. Lakin Yunan Ordusunun bir önceki komutanı Haci Anesti'nin sonu çok kötü oldu.
Haci Anesti, 1922'de Yunanistan'da kurulan ve adına Altılı Mahkeme denilen mahkemede yargılandı. Yargılama sonucunda Başbakan Dimitrios Gunaris, Yeoryos Baltacis, Nikolaos Stratos, Nikolaos Theotokis, Petros Protopapadakis ile birlikte Anadolu'daki yenilgiler nedeniyle idama mahkûm edildi. Afyon tahkimatını denetlemesi sırasında Albay Nikolaos Plastiras'ı azarlayarak askerlerin önünde onu küçük düşürmesinin bir intikamı olarak aşağılanması için Albay Plastiras'ın emriyle sandalyeye ters oturtulup sırtından vurularak gerçekleştirildi idamı.
General Trikopis'in de ifade ettiği gibi Anadolu'da hiç bir işleri yoktu. Tamamen büyük devletlerin ( Özelde İngiltere'nin ) oyununa gelmişlerdi ve özellikle de Sakarya Savaşından sonra erinden en yüksek rütbeli subayına kadar hiç bir Yunan Anadolu'da bir zafer kazanacağına inanmıyordu. Nitekim de inanmadıkları bir zaferi kazanamadılar.
'' Ya İstiklaL Ya Ölüm '' parolasıyla savaşan bir milletin karşısında başarılı olmaları zaten mümkün değildi.
Evet... Bugün sizlere 30 Ağustos Zaferi ile ilgili klasik bilgilerden farklı bir şeyler anlatmaya çalıştım.
Türk Milletine İstiklali getiren ve 1071'de kapılarını aralayarak vatan yaptığımız Anadolu'nun ebediyen Türk yurdu olarak kalacağının ispatı olan 30 Ağustos Zafer Bayramımız tüm milletimize kutlu olsun.
Kanı ile, canı ile, emeği ile bu zaferde zerre kadar da olsa payı olan tüm geçmişlerimize Rabbim gani gani rahmet eylesin. Cümlesinin kabri pür nur, makamı cennet olsun.
(
30 Ağustos Zaferi Ve Kendi Ağzından General Trikopis'in Esir Edilişi başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
30.08.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.