Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 1.09.2023
Okunma Sayısı : 249
Yorum Sayısı : 4
Arapça Olmasa  Konuşamaz Mıyız?--2. Bölüm

Geçen bölümde '' Gelin dilimizi yabancı dillerin esaretinden kurtaralım.'' Demiştim
Kurtaralım... Nitekim bu da yapılmış. Hem de Mustafa Kemal Atatürk'ün emir ve direktifleriyle.
Mustafa Kemal Atatürk demiş ki: ''Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması milli hissin gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil, şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır.”
Türk dilini yabancı dillerin ama özellikle de Arapçanın etkisinden kurtarmak için kollar sıvanmış ve sonuçta şöyle arı-duru öz be öz Türkçe olan (!) bir dil ortaya çıkmış:
Evet... Bu dili anlamak için Mustafa Kemal Atatürk'ün 3 Ekim 1934'de İsveç veliahtı Güstav Adolf onuruna verdiği yemekte yaptığı konuşmaya bir göz atalım.
Mustafa Kemal Atatürk Diyor ki:
''Altes Ruayâl,''
''Bu gece, yüce konuklarımıza, Türkiye’ye uğur getirdiklerini söylerken duyduğum, tükel özgü bir kıvançtır''.
''Burada kaldığınız uzca, sizi sarmaktan hiç durmayacak ılık sevgi içinde, bu yurtta, yurdunuz için beslenmiş duyguların bir yankısını bulacaksınız.''
''İsveç-Türk uluslarının kazanmış oldukları utkuların silinmez damgalarını tarih taşımaktadır. Süerdemliği, önü, bu iki ulus, ünlü sanlı sözlerinin derinliğinde sonsuz tutmaktadır.''
''Ancak, daha başka bir alanda da onlar erdemlerini, o denli yaltırıklı yöntemle göstermişlerdir. Bu yolda kazandıkları utkular, gerçekten daha az özence değer değildir.''
''Avrupa’nın iki bitim ucunda yerlerini berkiten uluslarımız, ataç özlüklerinin tüm ıssıları olarak baysak, önürme, uygunluk kıldacıları olmuş bulunuyorlar; onlar bugün en güzel utkuyu kazanmaya anıklanıyorlar; baysal utkusu.''
''Altes Ruayâl,''
''Yetmiş beşinci doğum yılında oğuz babanız, bütün acunda saygılı bir sevginin söyüncü ile çevrelendi. Genlik, baysal içinde erk sürmenin gücü işte bundadır.''
''Ünlü babanız, yüksek kralınız beşinci Güstav’ın gönenci için en ıssı dileklerimi sunarken, Altes Ruvayâl, sizin Altes Ruvayâl, prenses Louise, sevimli kızınız Altes Prenses İngrid’in esenliğine, tüzün İsveç ulusunun gönencine içiyorum.''
Anlayabilen var mı Atatürk'ün dediklerini?
Nitekim kendisi de farkına varmış yapılan yanlışın ve daha sonra aynen şunları söylemiş:''“İsmet Paşa’yı gördüm. Konuşamıyoruz, dilsiz kaldık, bu kadar çalıştık...” (Falih Rıfkı Atay-Çankaya, cilt 2, sayfa 479)
Son sözü Prof Dr. Mehmet Kaplan Hocama bırakalım.
“Dil, bir milletin kültürel değerlerinin başında gelir. Bundan dolayı ona büyük ehemmiyet vermek gerekir.
Aynı dili konuşan insanlar “millet” denilen sosyal varlığın temelini teşkil ederler. Dil, duygu ve düşünceyi insana aktaran bir vasıta olduğu için, insan topluluklarını bir yığın veya kitle olmaktan kurtararak, aralarında “duygu ve düşünce birliği” olan bir cemiyet, yani “millet” haline getirir.
Dilini bilmediğimiz bir ülkede, etrafımızda milyonlarca insan kaynaşsa da kendimizi “yalnız” hissederiz. Fert, konuştuğu dili hazır bulur. Dil, ferde cemiyetin bağışladığı en büyük miras ve donatımdır. Ana, baba, çevre, okul, çocuğa dil vasıtasıyle cemiyetin asırlar boyunca biriktirdiği hayat tecrübesini ve kültürü de aktarır.
Biz dili, kelime kelime değil, cümle cümle öğreniriz. Kelimeleri alfabe sırasına dizen sözlükler, onları canlı muhitlerinden çıkarır. Dil, konuşulan ve yazılan “cümleler” den ibarettir. Cümleler ise bir duygu ve düşünceyi ifade eder. Gerçek dil hakkında bir fikir edinmek için sözlüklere değil, konuşmaya veya yazılı metinlere bakmak lazımdır. Türkçeye binlerce yıldan beri giren yabancı kelimeleri çıkarmağa kalkanlar bu vakıayı göz önünde bulundurmadıkları için, kelimeye cümleyi, yani duygu ve düşünceyi feda etmişlerdir. Aşağıdaki deyim ve atasözlerine bakınız:
“Akıl almak”, “akıl almamak”, “akıl dağıtmak”, “akıl defteri”, “akıl dışı”, “akıl erdirememek”, “akıl hocası”, “akıl işletmek”, “akıl karı”, “akıl kesmek”, “akıl kumkuması”, “akıl öğretmek”, “akıl satmak”, “akıl sır ermez”, “akıl vermek”, “akılda bulundurmak”, “akıldan çıkmamak”, “akılla ölçmek”, “akıllara durgunluk vermek”, “akıllı düşman.”
Akıl kelimesi Türkçeye Arapçadan geçmiştir ama bu yirmi kadar deyimi Türkler vücuda getirmişlerdir. Türkiye’de onları bilmeyen bir Türk tasavvur edilemez.
Şimdi “akıl” kelimesi Arapçadır diye onu dilden çıkarmak, “Türkçedir” diye ölü “us” kelimesini diriltmeğe çalışarak, yirmiden fazla canlı deyimi yok etmek “akıl kârı” mıdır? Ve böyle bir davranış ilme ve milli kültür anlayışına uyar mı? Türkçede, konuşma ve yazı dilinde “akıl” kelimesinin kullanıldığı kim bilir kaç bin, kaç yüz bin cümle vardır? “Us” kelimesini kabul edersek onların hepsini “us”a çevirmemiz gerekecek. Türk milleti bundan zarar mı edecek, kâr mı edecek?
Velhasılıkelam '' O Arapça, bu Farsça, filan Fransızca, diğeri İngilizce.'' diyerek dilimizdeki kelimeleri, deyimleri kaldırıp atar ve yerine öz Türkçe diye saçma sapan kelimeler getirirsek Atatürk'ün dediği gibi dilimizi işte o zaman kaybederiz. Daha da kötüsü eğer Atatürk gibi yapılan yanlışlığın farkına varıp yanlıştan dönmeyi beceremezsek hapı öyle draje draje değil kutusuyla yutarız.
( Arapça Olmasa Konuşamaz Mıyız?--2. Bölüm başlıklı yazı Sami Biber tarafından 1.09.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.