Tüketilmiş düşler bulvarında yürürken
tek geçiyorum acılarımı ve açamadığım bir kutu misali süsleniyorum gecenin
karanlığını delen gözlerime kimse değemezken bense asla kaçırmıyorum gözlerimi
gel gör ki kaçırdığım başka şeyler var…
Kaçtığım da doğrudur: hem aşktan hem
kendimden…
Kaçkın aklıma depoladığım ne var ne
yok saklı iken de alt belleğime bir de alt edemediğim korkular var ruhumun uçuk
renginde dudaklarımın uçuğunda ucu bucağı görünmez şiirlerin enzdinde ve aşkın
ateşinde yandığım da doğrudur yine de görmezden geliyorum içimdeki şarlatan aşk
meleğini belki de o yüzden ilham perimle bu kadar içli dışlıyım ve her aşka
düştüğümde içimdeki boşluğa savuruyorum sözcüklerimi…
Leylisi hayallerimin.
Açık verdiğim duygularım ve de her
açmaza düştüğümde şiir yazdığım gerçi şair miyim değil miyim o bile muamma iken
hayatı ilk günden beri şiir gördüğüm ve şiir içtiğim şiir yediğim doğrudur.
Kendimi bildim bileli atladığım
öğünler ve yemek zamanı sofraya oturmadığımla nasıl da ünlenmişken ailemin dahi
kabullendiği bir ritüel iken bana ait sandalyenin boş kaldığı ve sebebini de
kimse sormasın bana ne de olsa vücudumun nerede ise yarısını dünde bırakmışken
yakamdan düşmeyen şüheda mazimle hayli cebelleşirken bir ömür…
Adadığı adaklar canım annemin ve bir
kaşık bile yesem mutluluktan gözlerinin dolduğu.
Şimdilerde ölsem kalsam kimsenin
umurunda olmayacağımı bildiğim kadar yaralı yüreği ile sadece annemdir beni
önemseyen ve işte tarihe şerh düşülesi bir komutan gibi savaşı yattığı yerden
yöneten hayatımın da tek vazgeçilmezi iken anne yüreğinde hoplayan zıplayan bir
çocuk gördüğü canım annemin…
Kaçırdığım çok şey olduğunu
söylemiştim de en başta en çok da adresime uğramayan treni bir de ardına
bakmadan kaçan uzaklaşan onca insan ki hayatımın merkezinde beni yoklukları ile
sınayan nice insan ve işte o izafi sevgilerden ne çok da kendimden vermişken
bir o kadar kendimden uzaklaştığım bir ömür…
Terk edilmişliğim kadar terk ettiğim
hayallerin küpeştesinde koşuşan bir miço gibiyim demir aldığım o bilinmeyen
limanda batan gemimi de bırakmamak adına namusum üstüne ant içtiğim ve işte
kaçan talihin kaçan şiirlerin ve çapkın masalların ardında kurduğum masada
kurulu düzenime de nifak sokanlar ve şirk koşanlardandır da yaka silktiğim.
Artık…
Artık aşkın da hayatın da bir atık
olduğunu biliyorum ve tüm o atıl ve sevgisiz yüreklerde saklı kini ve kiri ve
karanlığı kalp gözümle kolayca algılayabiliyorum.
Her atak geçirdiğinde kalem…
Her batağa düşene el uzattığımda…
Güneşi olsam bile evrenin bana
sunulan balçığa dahi itiraz etmiyorum çünkü benim bitmeyen tek bir hikâyem
değil binlerce masalım var addedilsem de o masalların kahramanı aslında
eşleştiği bu gizemli yolda bilinmezin kahramanıyım ben ve asla bilmiyorum yeni
günün ne getireceğini ve işte günbegün büyüyen inancım ve sevgimle şerh
düşüyorum yine her günüme.
Mademki geminin kaptanıyım…
Mademki hikâyelerin kahramanı bazense
anlatıcısı…
Şiirlerim ise benden kopan devasa
parçacıklar.
Aştığım yollar deştiğim toprak ve
ruhumun aşırdığı coğrafyalar…
İmkânsızlık kimyamda mevcut.
İmkânsız olan her aşk ise benim için
yaşam kaynağı bazen ben bile unutuyorum kaç bin kere aşka düştüğümü ve işte
bazen kaçtığım bazen kovalandığım bazense benim beni kovaladığım…
Mütereddit bir rüzgâr olduğum da
doğrudur ve de içime ters estiğim…
Dehşetengiz bir dehlizde yalpaladığım
da doğrudur ve karanlıkta nasıl oluyor da yolumu buluyorum bir o kadar
muammadır makûs kaderimde melun mahzun içimde yaşattığım o yetim çocuğun başını
okşayan sadece annemdir ve de yazdıklarım elbet gerisi hikaye…
Gerisin geri gittiğimse denklemin
diğer bilinmeyeni ve sabit bir kat sayı iken öznemin yanına ilişen…
Hayatımın ilk yarısında rakamlarla
oynaştığım kadar mesleğimi de kıvançla yapmanın verdiği mutluluk oyununa
müdahil olduğum ve işte…
Hayatımın ikinci yarısında
sözcüklerin rakamların yerine geçtiği…
Şerit değiştirdiğim de bir yoldur
hani eğitimini aldığım mesleğin gereklerini yerine getirirken düştüğüm yeni aşk
elbet sözcüklerin kulvarında sunumu yeni hayatımın ve süngüsü dünün ve sür git
bir mücadele içimde saklı sayısız fıtratla bir fıkra gibi de görmüşken hayatı
dediğim gibi ikinci yarıda hayatın aslında bir cehennem olduğunu bana yaşatan
sıfırcı hoca mahiyetindeki kaderim…
Esefle söylemesem bile inkâr edemem
hüznümün boyutuna boyut ekleyenleri ve sevginin mahiyetinde sevdiğim kadar
insanları değil karşılık görmek kendime olan uzaklığım ve kendime olan
düşmanlığım bu bağlamda yazdıkça kıymete binen bir g/iz saklı içimde ve
yazdıkça kendimle uzlaştığım ve yazdıkça bana eklenen bir uzuv iken kalemim ve
süregelen dirayetim…
Sürmenaj olmuş belleğimin alt katında
da yaşarken hatıralar ve tüm öğretiler ve kâğıdın tam da ortasına saplamışken
pergeli içime çizdiğim bir çember misali bazense dik başlı bir üçgen ve ikili
ilişkilerdeki başarısızlığıma rağmen denemekten ve sevmekten de asla
vazgeçmediğim ve de vazgeçmeyeceğim kadar da kendimden hani olur da kaçan onca
şeyin ardından kaçan ipin de ucunu bulmak adına bir rivayete gönülden inansam
bile ve de bir imla hatası iken aşk aslında sevgiye aş eren bir derviş gibi
fikrime de riayet eden özdeş zikrimle bir parmak bal çaldığım kadar içimde
saklı o hayalperest gül’ e…