Hazreti Üzeyir  Garih- Şeyh  Küçük  Hüseyin Efendi- Mareşal  Fevzi  Çakmak---4.

YAHUDİLERİN EN BÜYÜK HÂMİSİ
1935 senesinde Atatürk'ün talimatıyla Mason Locaları kapatılmıştı. Daha doğrusu tüm mal varlıklarını kendilerinin bir parçası olarak gördükleri Halk Evlerine emaneten bırakıp faaliyetlerine son vermişlerdi. ( Dondurmuşlardı aslında.)
İşte o günlerde İstanbul- Fenerbahçe Yelken Kulübünde toplandı Masonların önde gidenleri ve mealen dediler ki '' İki serseri Masonluğu sona erdireceğini sanıyor. Hiç bir kuvvet ve kudret Masonluğu durduramaz.''
İki serseriden kasıt Masonluğa en çok karşı çıkan Adliye Vekili Mahmut Esat Bozkurt ve CHP Genel sekreteri Recep Peker miydi?
O günlerde Masonlara soracak olursanız ''Evet Onlardı'' derlerdi. İşin ilginci ''Recep Peker de M.Esat Bozkurt da Mason olmak için bize müracaat etti ama biz kabul etmedik.'' Diyenler de kendileriydi.
Bugün olsaydı acaba ''İki Ayyaş'' sözüne çok çok kızmış olan vatandaşlarımız bu ''İki serseri'' sözüne de aynı kızgınlık ve tepkiyi koyarlar mıydı? Hiç sanmam. Neden mi hiç sanmam? Anlatayım.
Masonlar mal varlıklarını kendilerinden bir parça olarak gördükleri halk evlerine emaneten bıraktıktan sonra Türkiye'de sinsi sinsi yepyeni bir akım yaratmaya başladılar. Bu akımın bir adı yoktu her ne kadar bugün ''Dinler Arası Diyalog'' desek de.
Bu yeni akımda aynen Tanzimat döneminde olduğu gibi gavura gavur demek yasaklandı. Yanlış anlaşılmasın bu yasak tabii ki devletin koyduğu bir yasak değildi Tanzimat döneminde olduğu gibi... Bazı şeyhler veya toplumda mutasavvıf olarak tanınan kişiler, gavura gavur demeyi yasakladılar. Mesela Şeyh Ömer Fevzi Mardin de bunlardan biriydi.
Artık bazı dergahlarda Hıristiyan ve Yahudilerin de cennete girebilecekleri konuşuluyordu. Müslüman olmak için ille de namaz- oruç- hac-zekat gibi ibadetlerin şart olmadığı konuşuluyordu. Hatta giderek '' Madem ki hepimiz aynı Allah'ın kulları ve Adem ile Havva'nın evlatlarıyız o halde hangi dinden olduğumuzun hiç bir kıymet-i harbiyesi yoktur.'' deniliyordu. Bir insanın yazdığı kitabın ( Geçen bölümde bahsettiğim Varidat-ı Süleyman ) Allah tarafından direkt yazdırıldığı söyleniyordu.
''Hocam Ne anlatıyorsun Allah aşkına? Fevzi Çakmak Paşa'yı koydun bir tarafa tamamen başka kulvarlara girdin.'' Diye düşünenler olabilir. Az daha sabır.
1935'de Fenerbahçe Yelken kulübünde toplanıp '' İki serseri Masonluğu durduramaz '' diyenler 1950 yılına gelindiğinde Türkiye'de bayağı bayağı bir mesafe kat emişlerdi. Öyle ki 1951 yılı sonlarında( 9 Aralık 1951) bu sefer direkt Fenerbahçe Kulübünün o zamanki başkanı Hacı Bekir Bey ve kulübün seçkin üyelerinden Hafız Fahri Tükel, bizim İstanbul Sosyetesinin camii olan Şişli- Teşvikiye camiinde bir mevlit okuturlar.
''Eee ne var bunda? Sosyete camii olsa da mevlid okutmak suç mu? '' dediğinizi duyar gibiyim.
Mevlid okutmak elbette suç değil ama bu mevlid Aynı günlerde Kore'de şehit düşen Türk askerleri yerine Arjantin diktatörü Juan Peron'un hasta eşi Eva Peron sağlığına kavuşsun diye okutuluyorsa ve bu mevlidi okutanın isminin başında ''Hacı''( Hacı Bekir ), okuyanın isminin başında '' Hafız'' ( Hafız Fahri Tükel ) unvanları bir Müslüman-Türk olarak içinizde en azından bir sızı oluşmaz mı? Aklınıza hiç mi gelmez '' Şehitlerimiz için okunmayan mevlid niçin bir gayrimüslim için okunmuş?''Diye.
Evet, adı konulmamış olan dinler arası diyalog ve hoşgörüde böyle bir noktaya gelinir. Ama yine de ortada garip bir durum vardır. Olay dinler arası diyalog gibi görünse de sanki saha çok Yahudilerle diyalog şeklindedir ve işin garip tarafı 1940'lı ve 1950'li yıllar azınlıklar için hiç de kolay yıllar değildir.
Ülke içinde Türkçülerin başlattığı '' Vatandaş Türkçe konuş'' Kampanyaları sebebiyle en çok dayak yiyen Yahudilerdir çünkü herifler 1492'de g.tlerini kurtarmamıza rağmen o günden beri katilleri İspanyolların dilini kullanmaktadırlar bizim ülkemizde.
Bir diğer sebep de Varlık Vergisidir ki azınlıklar içinde en büyük vergi yükü Yahudiler üzerine bindirilmiştir.
İşte böyle bir badire dönemini atlatabilmek için Yahudilerin sağlam dostlara ihtiyaçları vardır. Hatta öyle sağlam olmalıdır ki o dost, bir kaşını kaldırdığında adeta yer yerinden oynasın.
İşte o dost Fevzi Çakmak Paşadır ve yıllar sonra Jack Kamhi de Vitali Hakko da onun için aynen şunları söyler: Fevzi Çakmak, Yahudilerin en büyük müdafii ( koruyucusu ) idi. ''
Peki Fevzi Çakmak Yahudiler için nasıl bir iyilik yaptı ki Yahudiler onu Türkiye'deki en büyük koruyucuları olarak gördüler hep. Dahası neyden, kimden korumuştu Yahudileri?
******
Bu bölümde bitirecektim güya ama olmadı maalesef. Gelecek bölümde inşallah bitiririm.
( Hazreti Üzeyir Garih- Şeyh Küçük Hüseyin Efendi- Mareşal Fevzi Çakmak---4. başlıklı yazı Sami Biber tarafından 2.11.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu