HAZRETİ ÜZEYİR GARİH- ŞEYH KÜÇÜK HÜSEYİN EFENDİ- MAREŞAL FEVZİ ÇAKMAK---3. BÖLÜM--BÖLÜM
فوزی PAŞA MI YOKSA قوذى PAŞA MI?
Eski yazı bilmiyorsanız başlığı okuyamazsınız. Kısaca açıklayayım: Başlık: ''Fevzi Paşa mı Kuzu Paşa mı?''
Görüldüğü gibi eski alfabemizle yazıldığında Fevzi ile Kuzu arasında sadece bir nokta farkı vardır.
İyi hoş da bu bilginin bugün üçüncü bölümünü yazdığım yazı dizisi ile ne ilgisi var?
Hemen açıklıyorum:
Mareşal Fevzi Çakmak'a Türk Milleti tarafından her zaman çok büyük bir saygı ve sevgi duyulmuştur ama aynı zamanda - çok bilinmese de- ona önceleri '' Kuzu '' daha sonra çok daha ileri giderek '' Öküz'' diyenler de olmuştur.
Kim mesela?
Mesela Lozan Antlaşmasına İsmet Paşa'dan sonra ikinci murahhas olarak gönderirken çok çok akıllı ve bilgili bir insan, sonra Atatürk karşıtlığına başladığında '' Deli'' dediğimiz Rıza Nur... İlk Milli Eğitim Bakanımız... Evet Rıza Nur ve daha pek çok insan...
Neden peki? Neden koskoca Fevzi Çakmak Paşa'ya önce Kuzu, sonra Öküz demişler?
Rıza Nur bunu da açıklıyor: ''Atatürk'ün yaptığı inkılaplara ve diğer icraatlara hiç bir şekilde itiraz etmeyip kuzu kuzu itaat ettiği için ona önce kuzu dedik; sonra baktık ki kuzu çok masum bir hayvan, oysa Fevzi Paşa masumluğundan değil öküzlüğünden bu kadar itaatkardır, artık Öküz demeye başladık.''
Evet, Fevzi Çakmak aleyhinde bu kadar çok söylenti ve iddianın dolaşmasının en önemli sebebi belki de budur. Hatta belkiden de öte kesin olarak budur. Yani en yakın silah arkadaşı İsmet İnönü bile zaman zaman Atatürk'le ters düştüğü halde Fevzi Çakmak, ölünceye kadar en küçük bir itirazda dahi bulunmadan Atatürk'e itaat etmiştir.
Bu düşüncede olan insanlara göre Fevzi Çakmak Paşa son derece dindar bir insan olarak en azından Laikliğe karşı olması gerekirdi ama hiç bir tepki ya da aleyhte görüş ortaya koymamıştır.
****
Sizce Aziz Nesin ile Kadir Mısıroğlu arasında ortak bir nokta var mıdır?
Yok yok konudan çıkmadım. Konumuzla ilgilidir bu soru.
Pek çoğunuz eminim '' Birbirine taban tabana zıt olan bu iki insanın hiç bir ortak noktası yok '' Demişsinizdir, oysa var. Hem de Atatürk ile ilgili.
Kadir Mısıroğlu'na göre bir insan hem Müslüman hem de Atatürk'ü sevdiğini söylüyorsa ya cahildir ya da ahmak...
Aziz Nesin bir adım daha ileri gidiyor ve diyor ki: “Hiç bir Müslüman Atatürk’ü sevmez. Niye sevsin ki yaptığı hiçbir şey İslam’ın lehine değildir. Eğer bir Müslüman hem Atatürk’ü seviyor hem de Müslümansa ya ahmaktır ya sahtekar ya da cahildir.” Yani sadece ahmak ya da cahil demiyor bir ihtimal daha ortaya koyuyor: Sahtekar.
Peki Aziz Nesin'e göre kimdir asıl Müslüman?
Şaşıracaksınız belki ama Almanya'da '' Anadolu Federe İslam Devleti '' Diye sözüm ona bir devlet kuran, Türkiye'de daha çok '' Kara Ses'' olarak bilinen Cemalettin Kaplan...
Hatta soruyorlar:
– Babanız çok dindarmış…
Aziz Nesin: -Dindardı ama, yobaz değildi. Aydınlık düşünceliydi.
– Onun Atatürk’ü sevmediğini yazıyorsunuz.
Aziz Nesin: -Bırakın sevmemeyi, düşmandı.
[Ahmet Kahraman (1990). İnsanlar ve İnsancıklar. Boyut. Sf: 28 ]
******
Tekrar konumuza dönerek soralım.
Fevzi Çakmak cahil miydi? Ahmak mıydı? Yoksa Müslüman görünen ama alakası olmayan bir sahtekar mıydı?
Ya da?
Ya da hiç biri değildi. Atatürk ilke ve devrimlerine de İslam Dinine de son derece bağlı samimi bir mümin, samimi bir vatansever miydi?
Bir anda '' Evet Atatürk'e ve ilkelerine, devrimlerine son derece bağlı olduğu gibi İslam Dinine de son derece bağlı bir insandı.'' ya da '' Ahmaktı, ahmak değilse cahildi, her ikisi de değil sahtekardı '' demek maalesef mümkün değil. Konuyla ilgili net bir şeyler söyleyebilmek için bilinmesi ve irdelenmesi gereken o kadar çok şey var ki...
O zaman gelin yine konunun dışına çıkalım az, ama emin olun konuya tekrar bağlanacağız.
*****
Yakın zaman Türkçüleri içinde önemli bir yere sahip olan doktor, yazar, siyasetçi Fethi Tevetoğlu anlatıyor: ( Şu meşhur Tarkan adlı şarkıcının baba tarafından dedesinin kardeşi. )
“- Yanılmıyorsam 1946-47 yıllarıydı. Ankara‟daydık. Bir gece Enis‟in( Enis Behiç Koryürek ) eski arkadaşları ziyaretimize geldiler. İçlerinde Avukat Suad Pilevne, Savcı Kemal Bora ve eşi, Tahir Sebük, Sinan Onbulak, Evkaf Umum Müdürü Şevki Bey, eski Valiler, eski Temyiz Başkanı gibi seçkin kimseler vardı. Gecenin bir vaktinde, misafirler, şu gördüğünüz masanın etrafında toplandılar. Ruh çağıracaklarını söylediler.
Masanın etrafında, Enis'den başka herkes vardı. Enis bu daveti kabul etmiyor, işi ciddiye almıyor, arkadaşlarıyla eğleniyordu. Çünkü Enis o zaman ruha inanmıyordu. ''Günün birinde otlar gibi çürüyüp gideceğiz, yok olacağız.'' diyordu. Arkadaşları kendisini ısrarla masaya çağırdılar ve ''Madem ki biz bu akşam senin misafirin olarak buradayız, öyleyse bizi kırmayacaksın ve parmağını şu fincana uzatacaksın.'' dediler. Enis, nezaketen bu teklifi kabul etti. Masaya oturdu ve emre uydu. Bir usul içerisinde ruh çağrıldı. Ve biraz sonra fincan, bir daire üzerinde bulunan harfler arasında dolaşmaya başladı.
Enis‟in katıldığı toplantıda alınan ilk tebliğ şuydu:
Ben aşk-ı ilahi ile yandım da uyandım,
Her zerre rimadımla mükerrer yine yandım.
Anladık ki gelen ruh, bir şaire aiddir. Üstelik aruzla yazdırmaktadır. Bu, Çedikçi Süleyman Çelebi‟nin ruhuydu. Enis bu ilk tebliğden sonra birdenbire değişiverdi. Konu üzerine ciddiyetle eğildi. Artık ortada eski Enis Behiç yoktu.”
Bu yazdıklarımın konuyla ilgisi yok gibi değil mi? Ama az sabredip okumaya devam edin lütfen.
Evet, bu olaydan sonra daha önce dinle-diyanetle ilgisi olmayan Enis Behiç Koryürek birdenbire tasavvuf erbabı(!) olur çıkar. Dahası kendisine ilhamlar veren Çedikçi Süleyman Çelebi'nin verdiği ilhamlarla(!) bir de eser yazar: Varidat-ı Süleyman.
Kısa süre sonra bir şeyh efendi bu Varidat-ı Süleyman adlı esere o eserin kalınlığının bir kaç katı şerh yazar ve eserle ilgili de aynen şunları söyler ( Hatta yazar.)
''Bu sözleri Enis Bey'in içine girerek Allah'tan başkası söylemiş olamaz.
Söylenen Enis Bey‟in sesini kullanan, Ruh-ül Kudüs‟tür, yani Allah‟ın Zat nurudur. Cebrail Aleyhisselam bu meyandadır. Peygamberler devrinden sonra Ruh-ül Kudüs‟ün dünyaya kelam getirdiği işitilmiş değildi. Bu ilk kez Enis Bey‟de gerçekleşiyor. Allah‟ın mucizesidir.''
Bu Şeyh Efendi kim miydi?
Ömer Fevzi Mardin'di bu Şeyh. Sadece iki yıl önce 1944'de '' Musevilere Çıkar yol '' Adlı kitabı yazmış olan Arusî Şeyhi Ömer Fevzi Mardin.
Evet, şeyhlik icazetini Küçük Hüseyin Efendi'den aldığını söyleyen Ömer Fevzi Mardin, Varidat-ı Süleymaniye için açık açık '' Allah'ın Kelamı'' diyordu.
Gördüğünüz gibi döndük dolaştık yine Küçük Hüseyin Efendi'ye geldik. Yani Fevzi Çakmak Paşa'nın şeyhi olduğu iddia edilen şeyhe.
Gelmesine geldik de burada az soluklanıp doğuran kazan misali ha bire doğuran tarikatlara bir nazar eyleyelim, o tarikatların gele gele nerelere kadar geldiğine de kısa bir dokunuş yapalım, daha sonra Küçük Hüseyin Efendi ve Fevzi Çakmak'a geliriz nasılsa.
Evet, Yukarıda bir ispitizma ( yani ruh çağırma ) seansından bahsetmiştik.
Çok uzak olmayan zamanlarda ruh çağırma sesnsları ülkemizde oldukça yaygındı. Bu seanslara öylesine insanlar katılıyordu ki aklınız durur. Dahası bu seanslara katılanlar her ne kadar kendilerini tarikat mensubu olarak görmüyor olup kendilerine Dünya Sevgi Birliği veya Dünya Kardeşlik Birliği gibi isimler verseler de sürekli bölüne bölüne asıl kimliğini tamamen unutan bazı tarikatların prematüre bebeklerinden başka bir şey değildiler.
Mesela Nakşibendiliğin içinden Halidiler, Halidilerin içinden Arusiler, Arusilerin içinden Beyt-i Dost Tarikatı, Beyt-i Dosttan da mensupları arasında ünlü sunucu Cenk Koray'dan ikna odalarının mucidi Nur Serter'e pek çok ünlü mensubu bulunan Rıfat Kayserili veya Vedia Bülent Çorak adlı bir medyumu Mesih olarak kutsayan Dünya Sevgi Birliği, Dünya Kardeşlik Birliği gibi tarikatlar doğmuştur bu insanlar tarikatlara şiddetle karşı olsalar da.
Her yerde, her fırsatta '' Cehalet, yenilmesi gereken en büyük düşmandır'' Diyen bu insanları cehaletin en büyüğü olan ruh çağırma seanslarının en büyük organizatörü ya da müdavimi olarak görmek tam bir tezat olsa da böyledir maalesef.
Evet, bir sonraki bölümde ana konuya girmeyi ve bitirmeyi düşünüyorum ama bakalım becerebilecek miyim?