Rengi muğlaktı günün; rakımı solgun
bir acı peyda olan bense aşkla iştigal esintisinde yelin yol bulup da
savrulduğu yüreğimin ve kök hücremdi şiir adeta kok kömür gibi yandığım
yamadığım ruhumla hemhal ve nezdinde hayatın delicesine estiğim kadar içime bazen
ters bazen düz örülü kafiyelerden inşa ettiğimdi cennetim aslında bir mahzen
babında içinde s/aklandığım kozam ve elbet tek kozum dünden bu güne, sevgiyle
kürediğim o devasa tünel o derin minval.
Göğün tamburu çalan…
Ah, leyli yüreğim başını kuma sokan.
Metazori değildi hem iklim
Bense adeta kodaman bir metafor
sarkıttığım ipin ucunda salınan varlığım bazen yandaş iken duygular bazen
telaşla kendimden kaçtığım sözüm ona kendimi yakın kılacaktım kendime asla da
tezat olmayı kabullenmesem de zıtlaştığım cihan ve zıt kutuplar birbirini çeken
ve çekincelerim.
Çekimserdim de oyumu kullandığımda ve
sandım ki: hayat yorgun bir oyun bense figüranı sözcüklerin filintası iklimin
ve işte dünde kalan fildişi tuşları kayıp duvar piyanomun izinde ve gizinde
salındığım notalar aslında not aldığım bir ders iken hayatın muhteviyatı ve
öğrenci kimliğimle sektiğim bir bir.
Sarkık kolları hüznün bazen nabzını
alamazken ömrün ölümle yolumun her kesiştiğinde önsezilerimden arda kalan bir
kıyam sözüm ona kıyılırken içim kıymete binmediğim bir hazne gel gör ki aşk ve
hüzün iken tek hazinem.
Azat edilesi ruhum içtimada.
Ardıç kuşu peşimde.
Erzakım saklı iken küfemde.
Ve en sevdiğim: çaya bandığım bayat
ekmeğin verdiği şükür ve huzur bense bir koşu gitmişken yalnızlığın kabrine.
Tezat.
Asla olmadığım fesat.
Azımsanan varlığım ve küf kokmayan
anılarım ne de olsa her gün tozunu alırken dünümün derlediğim şiirlerim derdim
sonsuz dermanım Rabbimde saklı ve tevazu yüklü göğün şahsına münhasır
sonsuzluğu bir iz bir kültür bir kuvvet babında atağa geçtiğim batık geminin
kaptanı atıl yüreklerden uzağa kaçtığım kadar hayatın yaşattığı o devasa tuzak.
Bir ikbal mi?
Bir isyan değil ama.
İbrazı günün.
Menevişlenen evrene mintanlar
diktiğim ve aralıksız diktiğim söküklerim mademki kocaman yürekli bir çocuk
saklıydı içimde bazen coşku bazen kuru gürültü ve sessizliğin dirayetimi
sınadığı kadar tutulmuşken nutkum devreye soktuğum kalemimle kale duvarlarına
astığım aşkın bayrağı baltalansam da bakaya kalsam da beterin beteri vardı
madem ve işte şükrettiğim kadar huzur bulduğum yalnızlığı kalın duvarları
içimde büyüyen bir çiçek ruhumdaki gizin evrenin dilemması sevginin peşine
düştüğüm…
Zamandı hancı.
Kalemimse yolcu.
Aman vermeden.
Azat edilmeyi beklerken.
Afaki coşkumun somut hale döndüğü o
şeffaf rahle tozu dumana kattığım gençliğimin dünde kalan anıları andaki
mevcudiyetim ve işte günbegün dünü yaşattığım kadar vakur bir eda ile
odaklandığım semanın hatırı sayılır yolcusu yasak savdığım değildi yasa
bildiğim yasın ve yaşın müdavimi: kâh inilti kâh dinmek bilmeyen sızı sazımın
tellerinde oynaşan gamlı notalar ve sayısız minval ve cephede verdiğim bitimsiz
savaş.
Hünkârı kâinatın.
Huda’m benim tek sevdam.
Rötarlı mutluluğum rölantiye aldığım
kadar hayatı romansı yerin göğün ve dikenli yüreğimde devasa balonlar uçuşan
her birinde saklı iken nice şiir ansızın sönen coşkum ve mutlak değerlerden
çıkıp da yola mutluluk adına bir arayış aslında kendime sadece kendime yenik
düştüğüm ansızın infilak edecekmişçesine azı dişi sözcüklerin azat edilesi
ruhun muadili iken yol aldığım sözcük dolu cihadın sonlanmasını asla
istemediğim bir huzurun adı iken aşkla yandığım İlahi Ateşin her kıvılcımında
kendimi bulduğum içre dönük bir yolculuk.
Ne kefesi acının.
Ne kefeni vücudun.
Ne kerameti dünün.
Ne de kefil olduğum.
Neyden ibaret ise ruhum azık bildiğim
ruhumdan sızdığı kadar ışığın tüm evreni kendim gibi bildiğim kadar ederi
olmalı mıydı sahi varlığımın?
Yüreğimin külliyesi.
Yalnızlığımın künyesi.
Yâdı dünümün dilimin yandığı aşk
denen o devasa parantez…
Ve özlem bitimsiz.
Ve öznem gizli.
Ve özverim.
Ve ön sözü hayatın.
Ve hikâyesi yazdığım her şiirin.
Ve fakat…
Dişli bir cümle iken mutluluk.
Dişlerini yerinden söktüğüm zalim ve
tayfası ve işte baş koyduğum Hakkın Kapısına varma telaşım.
Hizaladığım kadar hazzını alamadığım
hayat.
Ölümü irdeleyen her gece ve nice
kehanet.
Anne ikliminde seken masum ve çocuksu
bir yürek.
Arpacı kumrusu belki ardıç kuşu belki
de dirilen bir Anka: ant içtiğim üstüne şerefimin ve kumaşı sevginin nasıl da
ılık nasıl da huzura sevk eden nasıl da ılıman bir iklim…
Azadesiyim ben zamanın.
Külkedisi hayatın.
Yanlış zamanda yanlış bir mekânda
yüklendiğim küfem…
Doğru olandan taviz vermediğim kadar
kapısından kovulduğum doksan dokuz köyün verdiği muhtıra ve işte muhtarı
seçildiğim yüzüncü köyün kâh külliyesi kâh İhtiyarlar Meclisi kâh çayırı çimeni
kâh yorgun hayallerin bedbin sesi.
Ben bir mısraayım aşikâr.
Ben aşkım aşina olduğum kadar.
Ben aş bildim sevgiyi bir ömür.
Aş erdiğim nice özlemle yüklü iken
küfem.
Kürediğim.
Tünediğim kırık dal.
Türediğim kadar duygularda türettiğim
binlerce şiir belki tüme varım belki tümden gelim belki tükettiğim nefesin son
sefasını sürdüğüm cefanın da bakiyesinde salındığım kadar alındığım üzerime
asla da bir alıntı değilken ansızın hâsıl olan coşkum ve bitimsiz sevgim
biteviye körüklediğim ruhum bilinmeze olan düşkünlüğüm ve bilindik tek kavram
elbet Allah aşkı elbet dirayetimin sınandığı kadar baş koyduğum umudun yolcusu.
Renklere düşkünlüğüm.
En tepeye gözümü dikip sonsuzluğa
koştuğum…
Bir yitim ise gün yarına yatırım
yaptığım döngünün de kolluk kuvveti iken sözcüklerim neşreden bazen bir nesre
bazen bir şiire öykündüğüm ve ölümsüz sevdam…
Hazanda.
Hazin dolu bir yokuşta.
Yâdında dünün yarınları boşladığım
gel gör ki yarınlara meylettiğim ve ikilem yüklü yüreğimde aslında huzura ve
sevgiye meylettiğim…
İşte ansızın sökün eden onca
kompliman.
İşte ansızın açtığım.
Solmak adına süründüğüm dağ tepe ve
yamacında aşkın yankesici hayallerin soyup soğana çevirdiği asla da ödün
vermediğim hazzın doruğunda haiz olduğum o minnacık zerremle kucaklamak adına
kâinatı aksinde izimin akışında gizimin arz ettiğim kadar talep bulmasam da
takvası kaderimin ve tavaf ettiğim evrenin yüreğinde saklandığım kadar
kendimden kendime varmanın da bin bir hali iken aralıksız yazdıklarım yoksa
nasıl ama nasıl kabullenirdim yürek burkan yazgımı…