Sırnaşan ölüm, sarkacı da ömrün ve
yetilerimi yetim bırakan o düş mezarlığı…
Ben bir ukdeyim.
Ben bir ulağım.
Ümmetin sevgisi ve ulu Rabbin gücü…
Toprak çağırıyor beni ve üstümdeki
ölü toprağıdır üstünü örten kâh hayallerimin kâh dertlerimin.
Tınısı ölümün muğlak bir gülüştür de
kaç cephede savaştığımı çoktan unuttuğum ve içimdeki saf çocuğu usulca
uyuttuğum…
Zemherilerde üşümem ben.
Güneş ise asla eritmez yaşlarımı ve
içimdeki buzdağını…
Görünen neyse bir de görünmeze
sirayet etsin varlıklarınız…
Tası tarağı topladım ve devasa bir
imleç sundu bana Rabbim ve devasa bir ayraç kendimi kendimle çarpıp yine
kendime b/öldüğüm elbet elde kalan sıfır ve o muğlak sıfırın yuttuğu tüm
sayılar…
Ben bir kerrat cetveliyim sıfırla
cilveleşen rakamların da asası iken kalender kalemim.
Sayısalcı olsam da okul dönemi hep
riayet ettim yüce Rabbimin ‘’oku’’ emrine ve nasıl da derine saplandı o ok:
Uleması sözcüklerin ve ulvi
duygularım ve uhrevi varlığım.
Bazen tezat iken duygular.
Genelde de fesat iken çoğu insan.
İkbalim ve dünüm ve andaki
mevcudiyetim bir de ar bildiğim elbet alnımın akını sözcüklerle döşediğim ve
istimlak edilmişken hayallerim…
Kasım kasım kasılan kasımpatıları en
çok de Kasıma yakışan ve ben kastığım kadar ruhumu sözcükler şakıyor benim
yerime konuşan mademki kalemim ve kaile alınsam da alınmasam da sevgiyle
örüyorum hayatı.
İçtimada geçen yıllarım.
Üstüne üstük inzivaya çekildiğim
erken yaşımda bir mucit gibi kendimin peşine düştüğüm bir meczup gibi yıldız
kimliğimin kuyruğuna dolanan sözcükleri kalemimle avladığım…
Ve işte hasat zamanı.
Mevsimlerden güz aylardan Kasım.
Alametifarikası duyguların rölantiye
alınmış sevdam.
Hüznün kesif sessizliğinde sektiğim
hece hece.
Arşı alaya çıkan sevdam ve afaki
coşkum ve afili yalnızlığım günümü dünümle b/öldüğü, yarınımı kalan yarımımla
çarptığım…
İzahı yok pek çok şeyi.
İnfilak edermişçesine yaşadığım.
Ve yüksek mahkemeye baş vurup rüştünü
ispatladığım duygularımın da kök hücresi iken sevgi ve şiir ve köküme sadık
kırık bir dal olsam da hatta o dala tüneyen bir çiçek ve işte sevginin
mertebesinde afyonlu rüyaların vesvese yüklü çığlığında kendimi bulduğum ve
ansızın sönen bir ateş gibi gizinde aşkın izinde yalnızlığın kümülatif bir
heyecan ve hezeyan ile kendimi bir heyelanın tam da ortasında bulduğum…
Bulunmaz Hint kumaşı iken sevgi ve
dokusundaki sunum ve hassasiyet aksi takdirde sevgi olmadan nasıl yaşardı
insan…