Mademki Kalemimdi Kırdığım Dümenim...




Çürük vişne rengi azat edilesi mevsimin seyrinde yüklendiğim küfenin delik dibinden savrulan nidalar serkeş tınısı rüzgârın göğe konuşlu efkârlı bakışlarında kanatlanmış yanılgılarımın ihbarı ve itibarı yalnızlığımın.

Kilit noktası ömrün bazen bir kördüğüm belki de b/atıl bir gezegen bellediğim yürekleri insanların yüksünmediğim kadar sevmekte yükümle yükümlülüklerimle ben de varım bu savaşta.

Ölü iklim seyyah gezegen.

Ne hayal kuruyorum son bir yıldır ne de haletiruhiyemdeki sezilerimle varlığımla yoksunluklarımla avunuyorum ne de savunuyorum iyimserlik hallerimin sönen ateşinde bir çözelti olduğunu bildiğim kadar içimde saklı o kara delikte infilak etmekle sabitlenmek adına gidip geliyorum.

Aslında tam anlamıyla gitmek istediğim kadar kendimden varmak istediğim o nihayet bir tespihi çeker gibi kalemin kırıklarında saklı tuttuğum adalet.

Köhne.

Karanlık ve karartı.

Ne bir öğe ne bir varsayım ne de veryansın.

Kulluğuma binaen kölesi olduğum değil evrenin kolluk kuvveti olmak adına deştiğim derinlerinde çağıltısı çığlığı anbean enkaza dönen kalemin tutulmuşken nutku ve büyük ihtimalle bu sefer kalemim beni ebediyen terk etti.

Mihriban’ım…

Sevgili hafızım sevgili bayım…

Sen Lavinia…

Bir düş uçurumunda gerçeklerin ağır bastığı ve her nidam ulaşamadığı kadar Sağır Sultana kör bir nizamda önümü görmekle arkamı kollamak arasında gidip geldiğim asla da eksik etmediğim surelerim yüreğimin yangınının da anbean büyüdüğü bir minvalde kısa kesmek adına lafımı esen rüzgâra muhalif bir kımıltı bir kıpırtı arz ettiğim kadar talep bulmadığım kaderin hayatın bir oyunu olsa gerek kâh sobelendiğim kâh lades dediğim bir ekin vakti düştüğüm yollara…

İçimin kayrası.

Bir içimlik cümlelerim bir ömre delalet aslında.

Kaynakçamsa ölüm günlerdir.

Kaygım ve zihniyetim ve yiten öfkem gel gör ki büyüyen bir delik yamanın dahi yetmediği yaralı yüreği evrenin ve çocuk seslerinde tanık olduğum o zulmün o vahşetin devindiği ve işte kanayan coğrafyalarda saklı masumiyetin yerin dibine sokulduğu kadar ölü çocuk bedenleri yaşama haklarının elinden alındığı kadar nasıl da çaresizim.

Bir yitim olup biten.

Bir yetim bir de öksüz düşlerle örülü elem.

Bir yeti kaybı benimkisi kalemin dürtmediği kadar dümeni kırmakla iştigal haletiruhiyem ve işte geminin dümeni bildiğim aslında son on yıldır elimden düşmeyen kalemimi gemimin dümeni bildiğim.

Su alırken ruhum.

Enkaza dönmüşken iç sesim.

Endamlı hayaller g/örmüyorum artık ne bir övünç ne bir neşe.

Ezkaza bir şiire de düştü mü yolum esen rüzgâra muhalif savruk bir yaprağım aslında muadilim hüzün kefen bezimse beyaza bürünmüşken sağım solum elbet önümde duran o bakir ve bomboş beyaz sayfa nasıl da doldurulmayı bekliyor tarafımca yağan doluda yağan yağmursa yağması muhtemel karda ve sadık olduğum kadar sevgiye masum çağrısına sözcüklerin bakaya kaldı işte kalemim.

Kayram yalnızlık.

Semanın sevdasına düşmüşken yolum yerde saklı zulüm ve izdiham.

Bir gün daha ölürken ve yüreğim defalarca bölünürken kayıt açtığım bir zaman zarfı içimde saklı ölü neşem zaaflarımı sonlandırmak adına yolumun illa ki ölümle kesişme ihtimali ve zar tutan kedere isyanım zanlı sözcüklere değil içine saklandığım zarfta bir yitim olsa da hayat yatıya kalmalıydı oysaki hem mevsim hem yazma sevdam sabaha çıkması muhtemel bile değilken kırdığım dümenden ayrı düştüğüm kadar sözcüklerden ve yaralı yüreğimden…

Bir düş sandığı içine saklandığım karanlık mabedin çamurlu bataklığı.

İçimin dehlizinden firar etmeli bedenim ve benlik, beylik olmayan cümlelerin telaşındayım sancılı bir öğlen vakti aş erdiğim gecenin karanlığına sığınma isteğim.

Günden kaçtığım gecenin hüznüne bandığım ya da tam tersi:

Tecrit edilesi bir aydınlık ve içimde saklı o devasa lahit mahmur bakışlı kuşlar pekişen bir hasretle rüzgâra tutulduğum tutunduğum kadar Rabbime.

Vakitli vakitsiz seyrinde mehtabın gün bakışlı sevdanın kırık nameleri süzgün göğün tanrısı yerin yankısı mahreminde saklıyım ölümün ki ölümsüzlük dilediğim zamanların çok uzağında, ruhumu kaplayan atlas yorganın yumuşaklığında peltekleşen kalemle olan muhabbetim sonlandı sonlanacak elbet altına imzamı attığım her akit çağıltısı renklerin çoğaltışı sözcüklerin.

Bir demans mı yoksa kalemimi sus pus kılan?

Bir reverans ise şiir referansı mı yoksa yazmaya durduğum hikâyelerin bağlanan basireti…

Bir ödev bir vazife bir hınç ölü dünümde saklı öfkemle içime bağdaş kuran ölümcül çağrısı sonlanmayan vardiyası yalnızlığımın yankısında ses bulan evrenin sabık yabancısı.

Men ettim edeli kendimi mutluluktan.

Mavi gözlerinde anne sevgimin huzur bulduğum kadar ufkun batımından yüreğime ulaşan bir gemi gibi salındığım mademki kalemimdir dümenim nasıl nasıl kırabilirim ki vakti gelmeden ölümün bakiyesinde saklı kâh şiirler kâh yazılar endamlı bir aşkın sonlanan çağrısı ruhumdaki daraltı içimdeki dehliz mizacına yenik düştüğüm kadar hüznün verdiği o muhtıra.

 

 


( Mademki Kalemimdi Kırdığım Dümenim... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 12/5/2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.