Çığlığın esaretinde saklı kayıp
gülücüklerim ve bir mezar sessizliğinde sevdiklerimden ayrı düşme kaygısından
sektiğim kadar bir bir eşlik eden yaşımın isyanı içime akan yasın devamı
olmamalı yarınlar ve gelecek zaman.
Biteviye törpülediğim.
Bir mizansen bellediğim şiirin
kelamında saklandığım kadar kabrime yakın bir minvalde adımlarımı
sıklaştırdığım.
İsyanım yok.
İhbar ettiğimse hassas yüreğim.
Hem karnım tok artık yeni acılara
kaldıramayacağımı bildiğim için de tahammül kalmadı artık telaşlı talaşlı kaygılı
yeni günlere karanlığın delip geçtiği bir mısra iken hayatın gizemi ve tevafuk
eseri ihtimaller ve mucizeler saklı sandığımda:
Daha dün gibi.
Güne meylettiğim ömrün meali.
Sürgün edildiğim coğrafyalar
takatimin kalmadığı kadar yeni kayıtlar açmamalıyım hüznün defteri kebirine.
Bir gün daha sonlanırken.
Çatık kaşlı gölgeler biçimlenirken.
Kaçamadığım kadar kendimden kaçamak
bakışlarla arkamı kolladığım ve duacısı olduğum anne sevgimde büyüyen yüreğim
büyüttüğüm acılarım içine düşülesi o kuyunun kapağını artık her kim açıyorsa
kırık bir radar misali yüreğimin takılı kaldığı her ihbarı bilfiil Rabbime
ilettiğim.
Dokunulmazlığı varmış meğer ömrün.
Dokunmaya dahi kıyamadığım annemin
yaralı yamalı yüreği.
Mendile yağan kar gibi.
Mentollü bir şeker gibi genzimi
yakan.
Mizacı sarhoş bir rüya gibi
yalpalandığım.
Miksere attığım duygularımla sırdaş
kalemim gibi A4 kâğıdın tam da merkezine sapladığım.
Rengi hüsran çatık kaşlı kelamın
beyitlerinde saklı sırlar.
Rakımı uzayan bir adım ve tekeri
kırık cihanın aşkın asası sözcüklerin skalası ruhunsa uzaktan kumandası mademki
hüznüme mademki sevgime mademki kalemime kefilim…
Keyfe keder duyguların töhmeti.
Yalnızlığın ibaresi.
Acının damıttığı.
Ve tortusu gizemin o minval ki
sektiğim bir rampadan aşağı düşen imgenin intihar mektubuna eşlik eden şiirin
saf ve acılı yüreği bir o kadar tekbir getiren yürek sesi.
Seyyahı duyguların şerefesi rüzgârın
şelalesi yüreğin ve şah damarından yakın olana sevdalı şairin kıblesi kahır
değil umut kani olmasa da meyleden kararan göğün attığı her çentik misali çakan
şimşeklere asılı hüzzam makamı dirlik telaşı dingin olmaya dönük yüzü her selam
vakti kelamın bazen de kısılan sesi.
Hayta rüzgâr içtimada.
Hoyrat imgeler takılı ruhun
kancasına.
Emsalsiz bir neşe endamı dünde kalan.
Evhamlı bir sevgi masalı kaybetmemek
adına sevdiklerini yalan dünyanın beyitlerine sığar hikâyeler yamalı bedenlerse
ölümü tehir eder ve işte o hiçlik makamında saklıdır ömrün özeti.
Bir minvale seken.
Bir miadın da dolduğu.
Şiirlerle dillenen muradı şairin ve
tek tanığı tek varlığı ulu Rabbi.
Keten helva tadında hayat bazen bayat
ekmek tadında ve nimetin vazgeçilmezliği aşkın ambarı yüreğin cenneti konuşlu
olduğu kadar hükümranlığında Mevla’nın ve işte soyuttan somuta dönüşen
duyguların kâh şiirle eşleştiği kâh hikâyeler tadında bir merakın bir gizemin
tarihçesi dünde saklı göğün çağrısı ve ansızın peyda olan bir mucizenin varlığı
elbet tevafuk eseri yazılanların nezdinde şükre ve hamda dönük iken şairin
çocuk yüreği.
Mevsim kıpırtısız.
Sözcüklerse mecalsiz.
Kalemin bilek gücü.
Kabir azabı çekilen günlerin hükmü
her hâlükârda umudun teftişe çıktığı bazense geceleri uyku tutmadığı kadar
elemin sıcak yüzü rüzgârın üşüten sesi ve hislerinin de müdavimi iken şairin
peçesinden sökün eder heceler.
Aşk hümayun ise.
Aşina olduğu kadar yürek gizemin
sesine.
Aşikâr bir aşka meyleden ve işte
yoktan var eden Rabbin nezdinde sırtını dayadığı o Ulu Makam sarnıcı ömrün sevdasına
yenik düşen mahzun gülüşün ikbali satırlardan taşan bir kıvılcımdan doğan
ateşin izinde güneşin yakıcı yüzünde yıldızlar ise sevdalanmışken mehtaba…
Sancılı bir doğumdur peyda olan bir
de ıslıklanan.
Sanrılı bir nehirdir belki de göl
durgunluğunda bir ömrü hayal eden şair sığamazken bedenine ve neşri şiirlerin
hayatınsa nesri edalı bir yıldız endamlı bir ay ışığı efkârın sağaltıldığı
yaşların ıslattığı zemin misali şair nasıl ki müdavimi beyaz sayfanın ve her
yeni gün her şiirdir beyaz yeni bir sayfa açmaya meyleden şairin izini sürdüğü
asla da kurumayan bir nehir misali coşkunun da tozu dumana kattığı ve parmak
izi şairin şiirler nasıl ki şiarı ve yenik düşmediği kadar zalimin da varsın
sonlanmasın zulmü.
Sözcükler yoldaş.
İmgeler sırdaş.
Güneş illa ki bir defalığına da olsa
şair için doğacak ve müjdecisi yeni günün sıra dışı bir özlemin sonlandığı iken
metruk hanelerde doğan güne kavuşma telaşı ile meczup bir iklime kanat açan
hayallerin tayinine iz düşen bir şiirden daha alırken gücünü şair…
Gönlümün surlarında saklı sureler
madem…
Nasıl ki suretimde saklı düşünceler…
Düşler.
Düşüşler.
Tanzim edilmiş unutulmuş yeminler.
Tasfiye ettiğim kadar dünümü tahayyül
dahi edemezken yarınları.
Temcit pilavı gibi dağıldığım ve
yüreğimin yanığı.
Lanet etmeden isyan etmeden şükre
delalet her duygumla kanıksanası yalnızlığımla sektiğim bir deryada saklı tek
bir damlaya da tekabül etmenin verdiği kâh korku kâh coşku kâh tahliye
edemediğim kadar hücre hapsimi dona kaldığım bir kış günü baharın da semada
saklı iken hayali.
Rengi kaçık güneşin.
Rakımı ise ulaşılmaz yanan ateşin.
Ve ruh eşim kalemim ve medarı
iftarıyım ben sevginin.
Haznemde yangın.
Hazinemse sevgi…
Elbet tek ziynetim annem.
Acıların eşiğinde açmazın beşiğinde
ve işte o imleç beni uzaklardan çağıran ve şeşi beş bir hare parlayan gözlerime
eşlik eden semanın da ukdesi kalmışken içimde şiir benliğimde bedenimden firar
etme arzusu ve yazdığım o kısacık sıkışık sıkıntılı zaman dilinde yerleşik bir
sancı bir sanrı.
Hüznüme bedeller ödediğim kadar
attığım her çentik mahiyetinde iken şiirlerim elbet yürek yaramın tek merhemi
ölümsüzlüğe nazire eden bir sorgu hâkimi iken kader kederimle baş başa baş
veren umudun yaslı varlığıma eşliği en çok da Rabbime kavuşma özlemi ile
yandığım kadar yakardığım yürekten yeter ki kabul göreyim Rabbimin Dergâhında…