Yazarak daha da çok yanıyor canım:

Misilleme yapan duyguların boğuntusu.

Sandım ki: sözcüklerdi kutsanmış olan…

Kutsalıma sadık nice düş ile geçiştirdiğim gerçekler ve hayal dolu heybemin ansızın çalındığını fark ettim bir gün hem de yazarken ve yazmaya duyduğum ihtiyacı su sandım canım yana yana içerken de o zemzem suyundan ki:

Bir yanılsama olduğunu bilemedim ne yazık ki…

İçtiğim su gibi içtimada geçerken duru ömrüm.

İçtiğim su zehirliydi oysa ve son on bir senemi Edebiyata adamışlığımla iştigal bir zümre idi ki çok uzağımda olan oysaki yanı başımda sanmışken ve sözcüklerin renginde deldiğim kadar karanlığı karartıların asılı olduğu o dilek ağacını:

B/ağladığım çaputlar dahi çalınmışken ve üstüme alınmazken hiçbir şeyi…

Ne mi değişti son on bir yıl zarfında?

Dünyada yaşanan bunca zulüm bunca sevgisizliğe inat sevmeyi bol keseden…

İcat eden ben miydim sahiden?

Kıraç topraklar ana kıta bellediğim.

Savruk nidalar yüreğimin de yerinden söküldüğü.

Sessizlikse metruk bir bina gibi üstüme çökmüşken…

Bense çömelmişken dizlerime ama yetmedi:

Dizeler inşa ettim bedenim yerine ama yetmedi…

Şurası idim sözcüklerin ve şüheda mazim ölümün delik cebinden firar eden nefesim gibi dikilesi söküklerim ve hayatın bana cehennem azabı yaşattığı o kadar aşikâr iken ve de benim elimden hiçbir şey gelmez iken elbet tek sığınağım Mevla ve kutsalım ve dualarım.

Bir manivela ve hurra, Gülüm!

Sapkın değilken yaşam…

Sabıkalısı olduğum saflığım…

Saf tuttuğum af dilediğim ve burnu Kaf dağında yaşayanların nezdinde kimdim ki ben ve neydi sahiden de yazdıklarımla mı erecektim hidayete hem de varmadan nihayete?

Erdim de.

Fikrime eş iken zikrim ben bu delişmen hayatın dervişi idim.

Mimlendiğim.

İmlerin nazarında bir pantomim sanatçısı iken de kalemim.

Nemalandığım yalnızlıksa kimine göre bir seçimdi ve bunu sanki bene ben mecbur kılmıştım:

Oysaki sevgiyle yola gelir insanlar sanmıştım ve sandığım artık küf kokarken.

Miski amber kokansa sadece ve sadece annemin varlığı ile ihya olduğum ve idare ettiğim kadar hayatı…

İdame ettiğim zaman ve mekân ve de:

Gerçi mekân ve zaman tanımadan yaşamışken ömrü ve de boyutsuz bir eksende yazarken kalburüstü duygularımla dahi yetinmezken ve kalemimle mezarımı kazdığım…

İnsanlar seviyordu eziyet etmeyi.

Seviyorlardı zanları ve sıfatları isminizin başına eklemeyi ya da:

Ya da arkanızdan konuşmayı maharet belledikleri ve kibirli yaftaları.

Sevgisizliğin ucunda asılı bir balondum oysaki ben ve beni ayakta tutandı inancım bir o kadar ziyan olmuş hayatım.

Ardıç kuşları.

Serçeler.

Yegâne dostum o kumru bir ömrü benim pencereme adamış:

Ya, ben neye ya da kime adamışken ömrümü?

Ya da nelere ve kimlere?

Kimsesizliğimin boyutsuzluğunda kabrimin de dokunulmazlığında.

Sancılı ömrün sanrılarında soluklandığım ve hayal dünyamın imdadıma yetiştiği…

Alametifarikası sözcüklerin.

Ambar bildiğim sevgiyi gagaladığım ve ben dünyayı cennet sanmışken.

Yazmaksa artık daha da çok canımı yakan ve yalnız kalmanın da ölçütü iken aralıksız kendimi ve kalemimi acımasızca yargıladığım…

Ve de şairin dediği gibi:

‘’Yazmak yanmaktır…’’

Öncemde yazmasam bile yanmamış mıydım için için?

Ve şimdi kurunun yanında yaşın da yandığı…

Yaş aldığım kadar yas da alırken ve her halükarda yası ve yaşı bir yasa belleyip yazmanın bedelini öderken anbean günbegün.

Bir diyet idi ki bir ömür pek çok şeye mahal veren.

Açlığın kanımdaki eksik varlığı hele ki ben ta çocuk yaşımdan bu yana bedenimi ve nefsimi açlıkla terbiye etmemiş miydim?

Ek olarak kalemin de devreye girmesi ile acım iki kat büyürken açtığım kadar da yüreğimi ve şiirlerimin eklem yerlerinden bile şiirler fışkırırken…

Mahlasım yok iken öznemle iştigal ve kalemin direktifine uyduğum kadar da dikte edilen hayatım ve sözcüklerin uçurumunda çoktan s/onsuzluğun rüzgârına kapılıp ben aslında ilk günden bu yana son noktayı koysam da üç noktalar iken güttüğüm mahlasım ve uzun soluklu bir maceranın beni getirdiği bu nokta elbet sadece bir noktaya tekabül eden varlığımla tüm dünyaya da kalemimle kafa tutarken…

 

 


( Dünyaya Kalemimle Kafa Tutarken... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 1/10/2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.