Aştan Da Üstün...





‘’yani ben orkestradan kovulunca berbat duygulara kapılan ben

karşılıksız mektup yazmada üstüme kimseyi tanımayan ben

istiklal marşı’nı iki satır önceden okuyan

ilkokul bir çocuklarının başını okşayan ben

şimdi nereye koyayım bu heyecanlanmış gövdemi

nereye, soğuktan üşümüş ellerimi nereye

ah ben

ah sen…’’(Alıntı)

 

 

 

Özlemin müptelası

Gizil bir tetikleyici iken öznemin belalısı

Ansızın seken bir kurşun

Gizli bir imleç

Bayrak açtığım şeytan ve zalim

Öksüz ve yetim gözlerde kendimi ararken

Yerde değil gökte hiç değil:

Kendimi, aslında kendimde bulduğum

Bir ritim bir yitim hiç değil

Ucu yanık bir şiirin bana attığı o Osmanlı tokadı

Ve işte izafi bir seçenek iken ölüm

İdamına sevdiğim şehir

İzleklerin her biri kutsanmış

Bir gülüş gibi bir buse

Sür-git hüznün realitesi

Aşkla yanan bir ateş gibi en zirvede

Yaşadığım kadar yaşattığım duyguların her biri

Nasıl ki gördü görmez mi

O en dibi…

 

Mahzun bir gülüşün kundaklandığı nice yeis:

Beyitlerin sarmalında saklı o ses

Ve işte kundakladığım her bir şiir benim bebeğim gibi

Anne mizaçlı baba yandaşlı

Sözcüklerin korunda közünde yaslı

Başımın yaşlı telaşı

Nasıl ki aşkın;

Nasıl ki Rabbin izinde.

Seyyah bir semazen misali

İçime kaçan şiirlerin çözeltisi

Mağdur bir iklim b/ellediğim kadar aşkı…

 

Sobelendim bir ikindi vakti: sağdıcımdı aşk solumda çalan susmak bilmeyen o şarkı:

Kim demişse ne güzel eylemiş:

Aşktan da üstün aşktan da üstün…

İstifli bir telaşı buyur ettim adeta hazır bir yemek gibi meylettiğim aşkın hazzı her halükarda özlem iken katık ettiğim ve yaslı bir telaşı şiir bildiğim ellerimden kayıp giden zaman:

Reddi güç kabulü güç.

Revnak acılardan derlediğim bir papatya falı:

Alı al moru mor duyguların ve kıpraşan ruhumun aralıksız okuduğu salavatı nimet bildiğim huzur eylediğim…

Yaşlı yaslı zamanlardan geliyorum ben:

Gidişine duacı acıların hızına yetişemiyorum ben.

Rengim kaçmışken ansızın.

Her anda saklı dinmek bilmeyen sızım.

Göğün kırık tamburu aşkın sadakası ve sonsuzluğun Elham’ı.

Sabrımla düştüğüm yollardan dönüşüm olmadığı kadar da doğrularımdan mademki tek bir doğrudur kumpasa uğrayan ve aralıksız sayıklıyorum ben bu desti izdivacı:

Size talibim, sevgili kalemim.

Tevazu yüklü gölgenizde serinlemeyi en iyi ben bilirim.

Hem hazanım hem bahar.

Hem Aşiyanım hem de savruk bir sakar.

Düştüm ve kırıldım.

Düşürdüm ve seviverdim.

Düşmez kalkmaz bir Allah ve içimde saklı sonsuzluğa ettiğim her dua.

Bir meddücezir ki sonuma eşlik eden.

Bir kıble ki sıramı savdığım kadar kendimden.

Müşkülüm yine kendimle münasip bir dille de sevebilirken.

İklim yorgun; iklim şaşkın.

Gazabına uğradığı kadar aşkın…

Kış mevsimi ve aylardan Ocak gel gör ki kader kurdu kış mevsimine bir tuzak:

Karı beklerken yağmalandı bulutlar.

Yağmur dilerken serçeler yağdı rahmet misali.

Güneşe âşık rüzgâr.

Güneşe âşık Ocak.

Güneşe âşık sevda.

Güneşe âşık kış.

Kışkışladığı kadar kışı ve karı ve işte rayından çıktı mevsim ve kar.

Yağmalanmış yürekler ve nameler.

Miadı dolmuş takvimler.

Aşkın hicreti.

Kış mevsiminin soğuğa ihaneti.

Sıcak bir yatak sıcaktan yatak döşek rüzgâr.

Soğuğu seven şair bir de sevseydi ya kendini!

Ne malum oysa kendini usulca sevmediği?

Doğanın kasveti aşkın rakımı buzulların eridiği:

Şair ki…

İçinde saklı o buz dağı.

Şair ki…

Yalnızlığın sarkıtı özlemin de dikiti.

Bir muamma ki şair.

Özdeşleştiği kibirli mevsim ve sevdalı şehir.

Ah, İstanbul:

Sen benim yaramsın…

Sen benim yâdım…

Sensin benim yârim bir de mevsim…

Komplimanlar sunduğum yer gök ve içimdeki heyelan ve işte enkaz altında kaldı yürek:

Sevmemekse ne demek?

Nemalandığı kadar şair havadan ve künyesinde yazılı adından.

Gül mizaçlı bir şahika.

Yıldızın aşkı dolunaya…

Ya, mehtap kime sevdalı?

Günler bıçkın.

Rüzgâr hayta.

Sözcükler hoyrat.

Şairse şaşkın ve maşuk.

Bir efsane bir şehir efsanesi yâd edilesi ve işte kalemin ve yüreğin kıblesi.

Kır saçlı şafak.

Adaklar adadığı her yeni gün ve sevdası varsın olsun hüzün bir de şairin annesi.

Duaların gücü Rabbine kavuşulası.

Şiirlerinse mevsime ve şaire ve sevgiye şirk koştuğu.

Hummalı bir evren.

Hurra sesleri ile esen rüzgâr ve matem.

Renklerin hası beyaz ve hazzı hayallerin içine düşülesi şiirlerin kumpası elbet şair sevdaya sevdalı.

Melankoli ve şafak.

Sancılı bir gün doğumu ve sağdıcı iken revnak acılar.

Bir komplimansa yazdığı her şiir aslında içinde saklı çocuğa bir gözdağı vermek adına ve yitmeden çocukluğu elbet saklıdır aşkın ana kıtasında.

Yarım ada yarım ağız sevişler.

Kuşkular noksan aşk ise tek mesken.

Renkler coşkulu ve biteviye örtüşen kaderi ile.

Kim derdi ki hem?

Mustarip olduğu şairin varsa yoksa sevda ki…

Göğün tepesi yerin de dibi ve işte saat tutan şairin kalemi bir de nabzını tuttu mu aşkın lakin d/okunulası bir ateştir ki içinden firar eden onca kıvılcım ve işte tek kıvılcımın tutuşturduğu bir yangın ve şairin yangından ilk kurtardığı:

Bilin bakalım ne ola ki?

Yaşadığı kadar yazacağı o kadar çok şey varken elbette şairin ilk kurtardığı kalemi ve yüreği boykot ettiği kadar cihanda yaşanan sevgisizliği ve de vazgeçemediği tek mevsim tüm mevsimlere şirk koşan elbet şairin dinmeyen özlemi:

Ama kendine.

Ama şiire.

En çok da Rabbine…


( Aştan Da Üstün... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 1/9/2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.