ÇOK KIYMETLİ ÂDEM HOCAMIN, FİRUZE
İSİMLİ ŞİİRİNE YAZDIĞIM NAZİRE…
Ekseninde aşkın, Firuze:
Yetemediğim kadar cihana bu aşka da
nasıl alışkın yüreğim.
Gül cemalin solarken gülden bozma bir
külde saklı iken de yangın ve şiir ve sen Firuze.
İdame ettiğim aşkın kırbacısın lakin
yetmez.
İkame ettiğim hücremin de tek hayali nasıl
da gözlerimden gitmez.
Yetmez ama asla da yetmeyecek:
Ve işte gözümden düşen yaşın hesabını
soruyorum yasıma.
Senin de yasında yasa belliyorum bu
özlemi.
Gözümden düşerken de aşk usul usul ve
tek kıvılcımda firar ediyorum.
Bu beden bana fazla.
Sözcüklerse nazlı.
Söylenceler var insanların kulağına
küpe:
Bense babadan tembihli.
Kurşun ağırlığında kalemim.
Lakin her kuşun da eti yenmez ve
bilemediğim kadar hangi kuşa tekabül ettiğimi…
Bir yavru serçe yuvasında tutsak.
Bir kırlangıç çığlığı yanan kubbesi
şehrin.
Ve İstanbul sokaklarını mesken tutan
martı nasıl da haşmetli Duruş ile kafa tutmakta bu aşka.
Hezeyanlar dolu gecenin rahminde bir
açıp bir solan beisler.
Haram lokma geçmediği kadar
boğazımdan haramdır bana yazılası şiirler ve her biri beklemede.
Firuze.
Göğün mintanını giyinen kadın.
Ey, Firuze:
Görmezden geldiğin sükûta erdiğin.
Firuze:
Ben zembilim.
Ben zemheriyim.
Ben öfkeli bir tohumum.
Ben dolgun bir başak.
Boynumsa Allah katından nasıl da
kıldan ince…
Mahkûmu olduğum bu aşk, şafak
saydığım.
Melun gece sisli şehrin ölgün
yorganı.
Ve ithamlar.
Ve itirazlar.
Alaveresi cihanın al benisi hayatın
bense nasıl da uzağındayım.
Külliyemde yangın çıktı külümden
doğdum bu gece.
Külliyen de yalandır seni sevmediğim.
Unutulduğum ise bir romandır.
Kıtalar aştım yetmedi.
Kıtalarca şiir yazdım ve boğuldum
imge bataklığında.
Yüreğim her atak geçirdiğinde…
Atıl yüreklerde esen rüzgâra muhalif.
Atık iken yazdığım yüzlerce sayfa ve
uzay çöplüğüne gönderdiğim.
Yangın ertesi düştüm bu yola:
Yaz yaz…
Yağmaladığım duygular…
Sev sev…
Şiarım sevgi olsa ne ki kimden neyden
ibaret ise hayat kökümden kopamadığım kadar da seviyorum işte bunca
sevgisizliğe inat.
Bir rakımsın sen ulaşamadığım.
Bir rakamım ben:
Hem asal hem asi/l.
Duygularım ve şiirlerimse üç noktalı.
Noktanın yaptığı zulmü bana öğretti
hayat ve tek noktadan ibaret olduğum kadar bir ömür nokta koyduğum ne varsa
bana babadan miras.
Kuyunun çektiğim suyu bitti.
Ve işte bir şiir daha burada bitti…
Gözüm yollarda:
Neredesin Firuze?
Yeti bataklığında bir yetimim
mademki…
Kaybettiğim tüm maçlarda kendi kaleme
gol attığım kadar da sırtladım ben bu yalnızlığı.
Yanık kokan şiirlerim.
Yâdımsa dünde saklı ne varsa
meylettiğim.
Esen rüzgârsa kırbacım ve canım
yandıkça daha çok sevip daha çok yazıp acı çektiğim…
Kulvarımda öncüyüm.
Yüz görümü bir şiirden arda kalan ve
işte hüzün reçetemsin, sen Firuze.
Ömrümü adadığım tüm sevdiklerim nasıl
da uzaktalar benden.
Benlik bir söylem değil bu çünkü evren
sevgisizlikle boğulmakta.
Ederim var ya da yok.
Atar damarımınsa pompaladığı hüzün ve
sözcük.
Öykümden derlediğim yüzlerce öykü.
Ölümünse soğuk yüzü.
Ve işte örtündüğüm binlerce şiir.
Kaile almasan da beni biliyorum ki:
bu yorgun beden bir gün infilak edecek ve geride ne şiir kalacak ne kalem ne de
sen…
Atıl bir gizin öncüsü.
Batıl sözcüklerin de tutulmuşken
nutku.
Adaklar adadığım.
Bağrımdaki yangını da söndüremediğim
çok aşikâr.
Ölümüne sevmişken seni, Firuze…
Ve de ölümüne yazarken…
Kutsalıma emanetsin: iki cihanda da
aziz ol ve gördüğün her üç noktada ben aklına geleyim.