Çürük bir düştü adeta kalemin ansızın düşük yaptığı nice şiir nice nesir ve nice hayal.

Rengi yoktu hem güneşin bazen bir karartı bazense…

Ve işte karanlığa peşkeş çektiğim o derin sızı en çok da…

Yalnızlığın dilemması ve mademki hüzündü kök hücrem aşka biat bunca sevgisizliğe inat yaşadığım kadar da sevebileceğime dair bir akit: vakitli vakitsiz sevip de altına imzamı atmaktan hoşnut.

Bir rüyam gerçek olmuştu madem ve bir diğeri:

Akışkan hayaller durağı bense cahil c/esareti ile sevebilirken hüsrana uğradığım kadar özleme bandığım bir aşkı bir hırka gibi üzerime kolaylıkla geçirebildiğim.

Bendim ben GERÇEK OLAN.

Bendim ben asi/l bir çiçek.

Belki de ipekböceği kozasında saklı ve renklerin ihtişamı ve işte her gün yazdığım şiirlerimle kelebeğe dönüştüğüm ve gün bitiminde sürgün edildiğim ölümün de yansıması.

Kolay mıydı sanki her gün ama her gün doğmak ve gün bitiminde ölmek?

Ve işte ruhumun sesi ve acımın telvesi ve UMUT.

Aksayan bir şiirdim bazen ya da aksıran bir hikâye.

Acımla pekişen bir asalet ve nice kelime.

Duygularımsa sınırsız boydan boya üstüme ilişen bense illa ki hayatla ilintili sözcüklerle sevişebilen bir dirayet bir rivayet olmayan en çok sınandığıma biat omzumdaki yükü taşımakla iştigal.

Gün geçmiyordu ki…

Ya, öncem?

Gündüzleri çuvala koyduğum ve işte rutinim iken kalemle buluştuğum her gecem ve eksik olmayan lehçem.

Günümse geceye hükmeden kaç zamandır.

Hüznüm sabit bir katsayı gelin görün ki benim tüm duygularım sahici ve çığlık çığlığa.

Mevsimsiz açabildiğim.

Mevsimsiz de solabildiğim.

Yetmezmiş gibi bir günde yaşayabildiğim onlarca mevsim.

Belki de bir sır küpü gelin görün ki, anlatsam kim dinler mademki körlerle sağırlar birbirini ağırlar bense sevgiden alıp da gücümü önümdeki engelleri tanımazdan geldiğimden öte ve işte içimde yanan o ateş ben ki gölgemle kavgalı ben ki acının meddücezri ben ki aşkın alfabesi ben ki, seyrüseferi iken hayatın ve umudun devir daim ettiği kadar yazdığımdan öte yaşantımı cennete çevirebildiğim bir yeteneği üstüme çelikten bir yelek gibi geçirebildiğim.

Tanımsız imiş meğer öncemde yaşadığım duygularım ve ben nasıl da kilit vurmuşum yüreğime gerçi aşka âşık mizacımla aşka kendimce geçit tanıdığım kadar şimdilerde görüyorum ki ne çok haksızlık etmişim kendime.

Sözcükler bir buğra sözcükler tek lüksüm.

Ön sözü var ya da yok iken günün ve işte ben kanıksadığım yazgıma her gün ama her gün alt yazı geçmekle mükellefim.

Zemin sert.

Zemin kaygan.

Zemin ısrarlı ve düşmeye gör başıma üşüşen laneti iblisin ve işte korunaklı dünyam ve işte beni koruyup kollayan yüce Huda’m.

Israrla sevebildiğimden de öte kalemin rüzgârına yetişemediğim kadar yetişemediğim çokça şey olsa bile asla ödün vermiyorum sevgiden ve inanmaktan yana da bir telaşım var işte ve ben sevdiğim kadar inanmayı şerh düştüm insanlara üstelik günbegün yanılgılarıma eşlik ederken beni yanıltanlar ve işte kendim daha çok sevmeye yol almaktayım çünkü kimseyi yanıltmadığım kadar içimde anonim bir aşk var yolumun kesiştiği kim ise ya da hangi hayalim ise beni bana sevdiren ve her ne kadar insanlar bana:

‘’SUS’’ dese de.

Bir Es verebilirim de hani hayata gerçi öncemde tamamen kopuk iken hayattan ve işte güncellediğim kadar kendimi içimde büyüyen o ateşe her gün yeni kıvılcımlar eşlik etmekte.

Her şiir.

Her sus payı söylem.

Her yeni gün ve umut.

İsli şehrin karanlık sokakları.

Ve karanlığı dahi delebilen gözlerim ve Allah sevgim.

Rüyalar ve kâbuslar bazen gerçeklere kafa tutan ve ben gözüm açık gördüğüm her rüyayı bir şiirle eşleştirip yaşadığım kalenin duvarlarına da asmışken bayrağımı ve işte kalem’ im ile de kafa tutuyorum racon kesen hayata.

Mimarisi aşkın.

Bir mizansen ve de içimde saklı.

Mikado çöplerinden inşa ettiğim derme çatma kulübemde ve de darmadağın olmuş ruhumdaki sızıyı severek ve yazarak dindiriyorum.

Acının müptelası olmuşken bir kere ve işte en devasa açıda saklıyım:

Sevginin ve aşkın yüzü suyuna hürmeten ve de bana sevmeyi öğreten o kadına biricik anneme sevdalıyım ve ona verdiğim sözü gerçek kılıyorum kalemimle yaşadığım kadar kalemimle olan ilişkimde kendimle olan kavgama da yeni boyutlar sunuyorum.

Kimselerin asla bilemediği ve de bilmelerine izin vermeyeceğim ne var ne yok içimde saklı ve dinmeyen üşüten bir rüzgâr asılı kaldığım göğe takılı olduğum o dev/asa kanca.

Aşkın uleması.

Hayallerin ulağı.

Yalnızlığın balta girmemiş ormanlarına girmesine izin verdiğim ise içimde dinmek bilmeyen bir sevda ve de kalemim…

Aşka âşık olduğum kadar kalemimle yaşadığım aşkı da her gün yazarak coşkumu da katlarken hüznümle de müptela bir akış ile bir tarlayı ekilmemiş toprağı CENNETE DÖNÜŞTÜRMEME izin veren Rabbime nasıl da sevdalı ve müteşekkirim ve de umudun sarkacında hüznün sayacında ruhumun da sarmalında saklı hem sessizliği hem de dinmeyen sesinde duygularımın ben aslında yazdığım ve sevdiğim kadar mutluyum mahlasım hüzün olsa bile…

 


( Umut... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 6.03.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.