Düşler biriktirdim yüreğim düş
takviminde ve celladım bellediğim zemheride hayli de üşüdüm, hafız.
Bazen…
Bazen Horasan tepelerine diktim
sancağımı ve verdiğim o dev/asa Es:
Renklerdir muadilim olan benimse en
sevdalandığım renk: hayli pembe olan hani, hani sevdiğimde mahcubiyetten asla
solmayacakmışçasına açan bir çiçek misal.
İade-i itibarım meylettiğim
iklimlerden umut ve sevgi ise resmettiğim.
Ben öylesine bir coğrafyayım ki hem…
Kâh ova kâh dağ kâh plato ah, bir de
öykündüğüm gölün durgunluğunda bir yaşam mesela.
Öyküler.
Vermediğim ödünler.
Ödünç aldığım hiçbir duygum yok hem
benim ve ben tüm duyguların, hüzünlü yüreğimin ve kalemimin müdavimi iken bazen
çekinceler yüklendiğim bazen çetin ceviz olup da yalnızlığımla bir çeşme
başında dinlendiğim.
Hem su gibi olmalı insan hele ki
severken.
Sular seller misali sevmeli ve
yazmalı da.
Sudan sebeplerle değil şiar edindiği
saygının indinde sevgiyi de ekledi mi omzundaki heybesine.
Kimlik ve benlik eşleşen.
Sorgu sual hak getire ve işte nabzımı
her alamadığımda yakalandığım kadar da kâinatın radarına.
Kâinat orkestrası aralıksız çalarken
hayat şarkısını ve şahlandığı kadar kalem kıyamet kopacakmışçasına kendimden
uzaklaştığım bir ömür.
Miski amber kokansa duygular ve işte
baharın öncüsü sevgi ve umut ve coşkunun da eşlik eden nidaları.
Zemheride üşümüşlüğümle göz
kırpıyorum güneşe ve şarkım çalıyor hele ki o sessizlik yok mu yok mu?
Üstüme alındığım kadar haizi olduğum
o curcuna o gürültü.
Ben en çok sessizlikte ağlıyorum.
Ben en çok kırık yüreğimi seviyorum alabildiğine
coşkulu kendimi kucaklamanın da zamanının çoktan gelip geçtiği bir minvalde
şaşkın ruhumla bentler aştığım coşkumla ve işte ufkumda saklı hayallerin
resmini çiziyorum kalemimle.
Kaile alınmadığım kadar da hayatta…
Sahi, ben neden seviyorum insanları?
Allah rızası için deyip de şerh
düştüğüm ve Yaratandan dolayı yaratılmış canlıları yüreğimde biriktirirken epey
de kendimden çalmışken ve işte hayallerimi bir bir gerçek kılıyorum.
Yorgun nidalar şehri.
Hüzün dolu revnak cümlelerin inşa
ettiği cenneti hele ki o cennet de annemin ayaklarının altında saklı iken…
Havsalamdan taşan çok şey var bazense
bir aldatı bir kandırmaca sunuyor bana cihan ve kandığım kadar insanlara
kayboluyorum yeniden ve yeniden derken hâsıl olan nice mucize ve işte başa
sarıyorum hikâyemi.
Uzun bir yol.
Kısa süren bir hayat.
Sevgiyle eşleşen yürek.
Kayıplarımın nazarında belki de ayıp
addedilen:
Kâh coşkum kâh hüznüm ve sunumunda
sıfatların asılı kaldığım göğün tebessümünde yeniden doğuyorum da Rabbin
izniyle.
Ruhuma eşlik eden o çelişki ve işte
hali hazırsa güven duygumu da saklı tutabilirken…
Sözcüklerin neşrinde binlerce nesir
yazabilirim ki yazdım da.
Yazgıma razı ve işte hayatıma alt
yazı geçtiğim şiirlerim ve coşkum.
Sönsem de bazen.
Solsam bile…
Mademki insan ismiyle yaşar…
O halde bana bahşedilen iki ismimle
bırakın da iki kat yaşayım ben duygularımı bırakın da kucaklayayım içimdeki
çocuğu.
Bir rica değil.
Bir emir asla.
Emir eri olduğum sevginin ihtiva
ettiği o minvalde sekerken de iki ismimle sağdıcım nasıl ki kalemim ve işte
günbegün de büyüyen bir yangına ev sahipliği yapan sol yanım…