Ey Arzın Ulu Irmağı Dicle
***

kim dermiş suların dili yoktur diye
ilk lafı tağutlar söylerdi belki 
lakin son sözü hep sen söylerdin
susmak sana yakışmazdı
sen susarsan zulüm konuşurdu 
masum çocuklar huzura susardı 

bundandır ki üstünde aktığın topraklarda 
yerle bir olan saltanatlara inat
insanlık için söylediğin bitmeyen özgürlük türkülerin vardı 
şimdi susmak vakti değil
konuşma vakti 
tüm sözler senin 
ey kutsal nehir dicle
konuş

ey arzın ulu ırmağı 
parla 
yüksel 
ey şanlarla sallanan asırların kucağı
nehirlerin sultanı
sen Allah'ın öğdüğü dört ırmaktan birisin
ebediyyet dağından şarka inmiş perisin

tağutların rüyalarına girme vaktidir şimdi
ifritlerin yaktığı fitne ateşini söndürme vakti
parça parça olmuş koca medeniyetin çocukları
dudaklarından dökülecek hayır kelamlarını 
gözü yaşlı bekler 
senin konuşmanı düşler 

seni düşündüğüm an
benimde aklım başımdan gider
sesin gönülden gönüle akıp gider
senle coşar
senle taşarım
sazımda senin besten
kalbimden akıp giden bir şelalesin 
ey mukaddes nehir dicle

şimdi gözlerinden akan kanlı yaşları silme vaktidir
iki büklüm yattığın yatağından doğrulup kalkma vakti
kalk ey nehir 
kalk ve son sözü yine sen söyle
asırlardır bitmeyen bir türkü gibi
yankılansın anadolunun bereketli topraklarında 

sen ki
öyle bir  medeniyetsin ki 
Allah’ın lütfuyla akan
her damlası yüklendiği rahmetle coşan 
mübarek bir suyun insanlığa armağanısın

öyle bir su ki 
bir zamanlar
ikiye bölerdi çölün kurak sinesini
ikiye bölerdi ya
bir yanında yeryüzüne hüküm kurmuş
Allah’ın mülkünü sahiplenmiş nemrutlar
öbür yanında 
üstünde hüküm kurulmuş mazlumlar yaşardı
o vakitlerde daha bir kuruydu toprak 
daha bir susamıştı insanlar 

bir yanda fırat 
bir yanda sen
hak ile batılı ayırır gibi
yüklendiği merhametle ve bitmeyen umutla 
vakitlerden her vakit
akarsın delicesine 

cennetten çıkıp yine cennete giden ırmak
yatağın derin 
kıyıların dik
zülkarneyn mağarasından doğarsın gürül gürül
cennete doğru kıvrıla kıvrıla akan sensin
hırçın suyanla 
bakir toprakları kutsayan ey ulu ırmak

sen ki kuraklıkla giriştiğin ölümcül savaşlardan 
belin büklüm büklüm kıvrılmış
lakin görülmemiş  zaferler yaşarsın
bükülen beline inat

senin tatlı nağmen 
bir musiki 
bir şiir 
her dalgandan ruhunun mucizeli sesi duyulur 
sanki bize mucizevi  bir beste dinletir
sen ebedi mabedin yükselttiği sedasın
öksüzlere ninni
gariblere duasın
cennetten çıkıp Allah'a giden yolsun
baş ucunda dilekler tutulan
bir kara sevdasın dicle

sen aktıkça yeşerir anadolu 
bereket konuşur sen taşınca
can bulur dokunup geçtiğin yerler
serinliğe açar gözlerini toprak
anadolunun bağrını 
bir sızı gibi yarıp geçer suların

seninle birlikte akar zaman
senin aktığın yöne doğru sürüklenir tarih
zamanın içinden zamansızlığa
tarihin içinden tarihsizliğe
yokluğun içinden varlığa
kuraklığın içinden berekete
ölümün içinden yaşama

varlığın başlı başına
çölün içinde uzayıp giden zıtlık 
adına dicle demiş insanlar 
seçilmiş insanlar
kutlu kılınmış şehirler
senin adınla anılır

adem ile havva günahlarından arınmak için 
senin sularına daldılar
kırk gün kırk gece  yıkandılar
 ey ademin yasını tutan su dicle
isa bir daha dünyaya geldiğinde 
sende yıkanacağı söylenir
her vakit anarım seni
tüm günahlarımdan arındır beni dicle

dağına göre kar verir ya hani Rahman 
her bir damlana 
anadolunun kurağına eş bereket yükleyerek 
saldı seni çölün bağrına
çöle can veresin diye
ademin topraktan var edilen bedenine üflenen 
ilahi nefesten üflendi sana
gürül gürül akasın diye  

işte öylesine çok sevdi seni Rab
sen ise başağın içindeki güneş gibi sessiz sedasız 
yüce bir medeniyetin damarlarında dolaşırsın
bereketin arkasında senin suların 
senin arkanda sırtını dayadığın
adını anarak aktığın toros dağların var

içinde kopan fırtınalar
köpük köpük akışın onun aşkındandır
onun aşkıyla analık edersin hani fırata
bağrında taşırsın onu
insanlığın kurtuluşu için

bir zamanlar
kıyında gezerdi ibrahim
asasını vurduğu vakit yarılırdı suların 
eğilip sana bakardı
yüzünü görürdü 
asi ve derin sularında

senden başka yiğit mi sorarlar ey dicle
de ki düştüğü kör kuyuların sonu 
benim diyarımda sultanlığa çıkan 
iffet gömleğini kuşanmış yusufum var 
sen ki boylu boyunca yüzyıllardır
rüyalarda akarsın coşkunca

sen ki
eşiğinde sel yatakları 
dağların yamaçlarından inip
yüce bir medeniyeti beslersin koynunda
ey  kutsal nehir dicle


redfer
( Ey Arzın Ulu Irmağı Dicle başlıklı yazı redfer tarafından 18.03.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu