“Anneleri bir
gün değil, her gün anmak dileklerimle….”
Anne;
aile, yuva, birlik olma, paylaşma, mutluluk devşirme demektir. Annenin var
olduğu evde zenginlik, şatafat o kadar önemli değildir. Çünkü anne; zenginlik,
huzur, dayanışma, hayata tutunma, yaşama sevinci ve mutluluk demektir.
O
yüzden senede bir gün değil, her gün, her an
hatırlayıp kıymetini bilmemiz elzemdir.
Annelere
karşı hissettiğimiz ilgi, sevgi, saygı ve değer verme gibi güzel duygularımızı
erteleyerek, Mayıs ayında “sadece bir
gün” hatırlamak, O’nlara yeterinde değer verdiğimiz anlamına gelmez.
Sevgi,
yüreklerde çağlayarak, sevilenleri kuşatan yüce bir nehirdir. O ferman
dinlemez. Hissedilen yoğun duyguları istesek de erteleyemeyiz. Öyleyse
sevdiklerimizi koşulsuz, beklentisiz ve kesintisiz bağrımıza basmayı
bilmeliyiz.
Anne,
var olmanın şifresidir. Dünya kurulduğundan bu yana her sorunun, her engelin
çözücüsü, dikenli tarlaların goncası, susuz çöllerin vahası, beceriksiz ellerin
mahareti, başarılı erkeklerin mimarı, başarısız erkelerin tamamlayıcısı olmuştur.
O
yüzden toplumda en çok ihtimam gösterilmesi gereken kadındır. Muhataplarının
O’na hitap ederken “kırmamak ve üzmemek adına” çok dikkatli ve titiz davranması
gerekir. Çünkü kıymetlidir, çünkü hassas ve narindir.
Buna
rağmen anne, toplumda bir türlü hak ettiği yeri alamamış, “koruduğu kolladığı,
dünyaya getirdiği” erkeğin yanına eşit şekilde oturamamıştır.
Buna
da katlanmış, “nazik bedenini, ince ruhunu hırpalayan devasa meşakkatlere
katlandığı haldei” yine erkeklere yarenememiştir.
Peki
erkek ne ister kadından? İşte sorun burada galiba. Çünkü “bazı erkekler”(!)
istemeye alıştırılmış bir kere. Hep almış, aldıkça “yine,,,” diye haksız yere
feryat etmiştir..
Almaya
alışan bencil yürekler, vermesini bilemez ki. İstesen de vermez, bu yüzden
insanlık adına; sevgiden, değer vermeden, merhametten, şefkatten, acıma
hissinden, yoksundur. Bu duygulardan mahrum biri, dünyanın en tehlikeli
varlığıdır adeta. Bir
erkek “can” dediği birine neden ve nasıl kıyabilir? Açıklayabilen olsaydı zaten
bu sorun da çözülmüş olurdu.
Annenin
ruhu, has ipeklerden daha şeffaf, en nadide tüllerden daha incedir oysa. O’na
sarf edilen sözlerin, zarafetsiz, kaba ve uluorta söyleniş biçimi O’nu derinden
yaralayabilir.. Söylenen en kibar sözcüklerin bile tekrar tekrar filtre
edilmeden sarf edilmesi; karşılığını tam
olarak bulamaması ihtimaline karşı sakıncalı olabilir.
Bu
hitapların,annenin taşıdığı değeri tam olarak ifade edebilmesi, taşıdığı kıymete uygun olması gerekir. O yüzden
kadına en değerli, en nazik en müstesna
söylemlerin, yine en uygun jestlerle, saygı ve sevgi çerçevesi içinde ifade edilmesi elzemdir.
Kadın
her olumlu şeyin en iyisine, en güzeline, en seçilmişine layıktır. Böyle
düşünmek, bir kadın için kesinlikle ayrıcalık değil, ihmal edilmemesi gereken
bir vazife, vicdanlar için borçtur.
Bazen
anne demek “kıymeti bilinmeyen ortamlarda”; hüzün, çile, keder, meşakkat, heder
olma, kendini feda etmenin adıdır. İtilip kakılmanın, hakaretin, aşağılanmanın,
değersizleştirilmenin, küçük düşürülmenin, özgürlüğünün ipotek altına
alınmasının, şiddetin, bazen de canını vermenin adıdır.
Ağaçların
kesilmesine, karettaların yuvasının bozulmasına, kıyıya vuran ölü balıklara,
koparılan çiçeklere ağlayan, haklı ve cesurca haykıran bizler, kadınlarımıza
neden gereken ihtimamı gösteremiyoruz? İşte insanlık duygularımızın sınavı
burada yatmaktadır.
Kadınlarımız
hak ettikleri ilgi ve ihtimamı doya doya yaşadığı, gözlerinin içi gülerek mutluluğa
doyduğu gün, bu topluma huzur gelecektir. Bu da O’nu yeterince anlamaktan,
anlayabilmekten geçmektedir sanırım. Çünkü O eşsiz bir kıymet ve bir hazinedir.
Kadın,
erkekler için bir aksesuar değildir. Eğlenilecek eşya, vakit geçirilecek
meşgale, iş gördürülecek makine veya çocuk üreticisi hiç değildir. O’nu böyle
görmek, bir maharet, erkeklik semeresi, güç gösterisi asla olamaz. Böyle bir
hak veya ayrıcalık, hiç kimseye verilemez.
O,
toplumun ve erkeğin; tamamlayıcısı, ekmeği, suyu, evi, canı, cananı, en
sevgilisi, gözünün nuru, kalbinin sevinç kaynağı, yaşama sevinci, dostu,
sırdaşı, biricik arkadaşı, ömrü, evinin direği, başının tacı, tesellisi, en
kıymetlisidir. Kızı, kardeşi, eşi, anası ve var oluş sebebidir.
O’nsuz
bir hayat düşünülemez. Olsa bile bu hayat yaşanamaz. Çünkü hayat O’nunla
anlamlıdır. Maddi yer küresinin değer kazanması, kıymetli olması da kadın
sayesindedir. Metafizik boyutumuzun içinde de vardır.
Ruhumuzun
huzur bulması, sevinçlerimiz, mutluluğumuz, değer yargılarımız vb. hep kadının
bize sunduğu manevi kıymet sayesindedir.
Çocuklarına
daha güzel bir dünya kurma adına hayatını feda etmenin adıdır anne. Temizliğe
gitmek, gündelikli en zor koşullarda çalışmak, sokaklardan çöp toplamak da
annenin yaşam biçimidir bazen.
Çünkü
o yemez yedirir, giymez giydirir. Kendine zaruri ihtiyaçlarını almaz, evladı
rencide olmasın diye en kalitelisini ona almaya çalışır. Okusun “adam olsun”
diye çalıştırmaz, hırpalatmaz, yormaz, kendine yardım dahi ettirmez.
Anne
alın teriyle, onurluca, dürüst ve helalden kazanıyorsa, çalıştığı işin
utanılacak hiçbir yönü yoktur, olamaz da. Hatta bu özveriden gurur
duyulmalıdır.
Her
makam ve meslek sahibi, annesi sayesinde bir yerlere gelmiştir. Anne, milleti
oluşturan her ferdin mihenk taşıdır. Yeri geldiğinde işçidir, askerdir,
polistir, hemşiredir, doktordur, mühendistir, öğretmendir, Kaymakamdır,
Validir, genel müdürdür, vekildir, bakandır başbakandır.
Bu
makamlarda bulunanların da annesidir. Yani anne “ itibar, makam, şöhret, vakar,
onur, haysiyet ve şeref demektir. Bu yüzdendir kıymeti, bu yüzdendir ayağının
altının öpülmeye layık görülmesi.
Bir
ülkenin felakete gitmesinin, ya da yükselmesinin sebebi yine annedir. Çünkü
anne geleceği inşa edecek olan biricik çocuklarımızın yetiştiricisi, hayata
hazırlayıcısı ve mimarıdır.
Mukaddes
dinimizin emirleri, köklü saygın ve değerli bir millet olarak; geleneklerimiz,
göreneklerimiz, onurlu bir insan olarak taşıdığımız; merhamet, değer verme,
sevgi, hürmet vb. gibi hasletlerimiz, görgü kurallarımız anneye gerekli
saygıyı, değer vermeyi, sevmeyi, kırıp incitmemeyi emretmektedir.
Cennet
O’nun sayesinde çok yakınımızda, ayaklarının altındadır. Bu ayakları laikiyle
öpebilenlere ne mutlu.
Dualarında,
umudumuz, başarılarımız, sağlığımız, mutluluğumuz, huzurumuz, kurtuluşumuz
vardır. Bunları idrak eden kalplere, gönlüne yerleştirmiş yüreklere ne kadar
gıpta edilse azdır…
Vakarlı,
özverili, merhamet timsali, sevgi çağlayanı, ömrümüzde açan eşsiz çiçeklerimiz.
Nefesimiz, suyumuz, yüreklerimizin huzuru, hanelerimizin mutluluk kaynağı,
ecemiz, gündüzümüz ve gecemiz.
Kadınlarımız,
pırlantalarımız… Kızımız, eşimiz, anamız, bacımız… O’nlar bizim baş tacımız…
Her
gününüz mutlu, huzurlu, sağlıklı ve esen geçsin… Ruhunuz ve kalbiniz hiç
incinmesin dileklerimle…
Sevgiyle
kalın…
Seyfettin KARAMIZRAK