Dededen Toruna Mektup
*

ömrümün bu mevsiminde sana sıkça yazmak
seni sıkça yoklamak isterim evlat
her zaman olmuyor bu
kimi dönemlerde içime çekilmek 
herkesten her şeyden uzakta yaşamak 
kendimi dinlemek 
dinledikçe susmak ihtiyacı hissediyorum 

susmak gibisi yok 
insanoğlunun kalbine en iyi gelen şey susmaktır 
pek kimse bilmez bunu
insanların susmaya hiç niyeti yok ki 
nereden bilsinler 
nadir ulaşılan o iç huzuru

sözü, özü, düşü ve hatta gönlün en derinlerinden
en ırak yerlerden çıkıp gelen gülüşü hayra yoran 
dinle…
sana ulaşan her mektubumu daha açmadan hayra yorar
hayır dilermişsin, duyarım 
dilinden hayır kelam dökülünce
işin gücün hep berekete açılırmış
bunu da duyarım

bunun böyle olduğunu söylemeseler de sezerdim ben
niyet niyeti çekermiş zira 
güzel yoran güzel bulurmuş
temiz düşünene pirüpak kapılar aralanırmış 
hoş bakana hoş görenler denk gelirmiş 
dürüst konuşana dosdoğru cevaplar 
has yürüyene has yollar açılırmış

velhasıl hazır konuşasım, yazasım varken 
arka arkaya dizeyim mektuplarımı isterim 
susmanın keyfine ulaşmış olmama rağmen 
arada çıkıp senin gibi 
pak yüzlü gençlere birkaç kelam etmek gerek
meydanı boş bırakmaya da gelmez evlat 
çok susana cahil
çok konuşana alim der geçer giderler 

mektuba başlarken esenlik dilenir bilirim 
bu gidişle adım selamsıza çıkacak
varsın çıksın diyemem 
selam verene de selamı alana da bereket ayrı uğrar evlat 
bundan sebep 
selam olsun sana ey ırak diyarlarda yol gözleyen 
selam olsun… 
ulu ırmakların üzerinde kurulu köprüler gibi 
dün ile bugünün arasına fidan diken 

bir düş gördüm dün gece
yüce dağların arkasından dörtnala koşup gelen
yeleleri ile ovaları süpüren
toynaklarıyla toprağı döven
kuyruğu ile poyrazı
başı ile lodosu tutan civan gibi bir at 

at ki kardan beyaz 
gözleri bir çift kömür topağı 
yeleleri çin ipeğinden 
eyeri desen som altın 
ama gel gör ki yanaşmaz bana 
beri durur 

bineyim derim binemem
dokunayım desem dokunamam 
aramızda koskoca bir uçurum
ben diyeyim derin 
sen de dik
sabaha karşı heyecanla uyandım evlat 
bir endişe kapladı içimi

sonra kendimi yatıştırdım 
dedim, nereden nasıl baktığına göre değişir bu iş ihtiyar 
yoruma varır düş
düşünü iyi yor…

öyle ya, 
kem yorarsa kem olur
hayır yorarsa hayır bulur insan
dedim, hayır olsun 
at murattır bizim buralarda
yiğidin yoldaşıdır 
mahzunun sırdaşı 
ihtiyarın gözüdür
çoluk çocuğun ayağı 

böyle kutlu bir hayvanı rüyada görmek 
hayra yorulmaz da ya ne yapılır 
bazı arzularımıza ulaşamamak belki daha hayırlıdır 
bilemeyiz bunu
uzanıp da dokunamadığımız şey 
belki kor ateşten bir ok
hem seni yakacak 
hem başkasını

isteklerimize uzaktan bakmak 
onları seyretme imkanı bulmak 
belki bizim için ala olan
misal güneş, 
nasıl da yüzümüz gözümüz şen olur o doğduğu zaman 
gökyüzüne bakıp da kimin içi ferahlamaz 
kim gününe şükretmez 
kim o uçsuz bucaksız maviliklerin 
zifiri karanlıkların içinde hülyalara dalmaz

bulutların beyazına sevdalanıp da 
onları kucaklamak isteyen kim bilir kaç kişi vardır
peki, hiç düşündün mü 
bunlara dokunabilme imkanımız olsaydı ne hissederdik
hayallerimize ulaşınca ya büyü bozulursa 
bilemeyiz
ya da aklımıza hiç gelmeyecek olasılıklar şekillendirir rüyalarımızı

mesela kaygılarımız 
mesela iklim 
mesela hastalıklarımız
hassas duygularımız, meraklarımız, öfkelerimiz
bazı düşlerde bağlıdır yılın faslına
unsurlardan biri güçlenip varır aslına

bundan sebeptir evlat 
neyin hayır neyin şer olduğunu ancak Hak bilir 
bana ise atları, rüzgarları, uçurumları hayra yormak düşer
sen de yor evlat
hayra yor
 iyiye, güzele, muhabbete, saadete, selamete yor
birkaç satır evvel de dediğim gibi
rüya, yorumuna gelir

bak kalemi, kağıdı elime alınca 
sana düşümü anlatınca ferahlayıverdi içim 
dünya omuzlarımın üzerine konmuş da 
ne sağıma dönebiliyordum 
ne soluma 
daha bu sabah
şimdi öyle mi ya

üzerimdeki tüm ağırlık bir anda kalktı
gözlerim daha net görür
kulaklarım daha iyi duyar oldu 
bir mektup nelere kadir
bir selam nasıl şifalı 
kelam desen yok ondan daha has arkadaş 
daha ben ne diyeyim 
neler dileyeyim evlat

dilemek deyince aklıma geldi
dünyayı dileyen dünyayı bulur derdi atalarım
ne hoş bir cümledir ki insana şöyle bir içini yoklatır
İsteklerim arzularım hep dünya ile mi ilgili de 
durmadan dünyayı bulurum 
derdi ninem

dünyalık kazançlarımız elbette olacak amma 
asıl olan görünmeyen alem değil midir 
mizanların en hassasında tartıp 
mezuraların en doğrusuyla ölçmek lazım gelir bu kazançları 
ben diyeceğimi dedim
gerisi sana kalmış evlat…

bilirim ki en doğrusunu seçer 
en münasibini alırsın öğütlerimin 
zannetmeyesin ki nasihat eden 
dört dörtlük yaşamış da hiç öğüde ihtiyaç duymamış
beşer, şaşar evlat
yanlışlarımızla, hatalarımızla insan olduk biz 

elbet yanıla yanıla bulacağız yolumuzu 
zannetmem ki kimsenin kimseye söyleyecek lafı olsun 
benim çorabım delikse diğerinin dirseği sökük 
bir başkasının urbası yırtıksa berikinin düğmesi kopuk
velhasıl, 
herkeste var bir noksanlık

komşumunki seksen dokuzsa 
benimki doksan 
bu dünya böyledir evlat
giden gelene
gelen gidene halini arz ettikçe döner
çark aynı
diş değişir durur her seferinde 

mektubumu burada sonlandırırken
gözlerinden öperim evlat
 
kal selametle… 

redfer
( Dededen Toruna Mektup başlıklı yazı redfer tarafından 24.06.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu