‘’Kendime
kandırmalık hayatlar yaptım.
Ağlayarak acılar azalttım.
Tekrar unutmak için her şeyi hatırladım.
Şimdi,
dünyada sevdiğim ne varsa hepsinden uzağım.
Sevdiğim her şeyden uzaklaşacak kadar neyi sevmiş olabilirim ki?’’(Alıntı)
Bir yenilginin
başkentiyim: ibresi kayıp yetmedi atmış iken de devreleri.
Devridaim yapan
dünde kalmış o merdaneli çamaşır makinesi misal:
Hani, annem canla
başla yıkadığı çamaşırları telaşla asmak adına merdaneye kaptıracakken de elimi
bir torba azar işitip bu sefer azarları da azar azar attığım makine.
Hayatın bam
telinden firar eden bir anı.
Andıkça dünü,
kanattığı içimdeki yarayı ve yarı yoldan döndüğüm bir gezi gibi içimin her
ezildiğinde bardak bardak su içtiğim ve midemde ve başım dönerken fıldır fıldır
düşünceler öğütemediğim kadar da kendimi öğütlerle mimledikleri yüreğimi
kaptırmakla da eş değer hani mademki yaşadığım hayatı yaşanır kılmak adına
hayallerle örülü bir cennet de inşa etmişken ta çocukluktan bu yana ve işte
bataryası da tükenmişken ilhamın azat edilesi kalem nasıl ki tutuklu ve tutuk
kaldı iç dünyamda.
Çeşmenin simyacı
damlaları ruhumunsa azgın dalgaları.
Güne konuşlu gece
basmakalıp hayatın idamesi mademki saklı şiirde ama öncesinde kıyılmalı içim
yetmedi kıymalılar yüreğime ki kıyama durayım şiirin de kesilmemiş göbek
bağıyla önce doğayım sonra seveyim.
Doğurgan bir yas
dilemedim ben ama illa ki hâsıl olandı nemlendikçe göğün bulutları ve
gözlerimin isyanına yenik düşüp yâdında mazinin, yârime hem uzak hem tuzak bu kâfir
kaleme bense ihlasla doldururken kalemin mürekkebini derken mütereddit bir
hecede soluklandığım afalladığımın ertesi, en münferit heceyle iştigal ve o tek
hecenin soluğunda gecelediğim rüyaların gelmezken de sonu yetmedi gözüm açık
gördüğüm rüyaları hem tasfiye etmek adına tahliye olamadığım kadar kendimden
üstü örtülü bir sofrada yediğim bir dilim ekmek nasıl ki yeter ki şükrüme eş
değer bir rotada anbean yürüdüğüm kadar kabrime ve Rabbime.
Tanış olduğum şu
hezeyan tetiklerken sözcükleri.
Ve heyecanla
yaşadığım çocukluğumu geri getirmenin de yollarını ararken elbet annemin
sesinde nefesinde saklıdır kaybolmuş yıllarımdan bir tutam imge çalıp da üstüne
ektiğim şu beyaz boş sayfanın aklına gelen gelmeyen ne ise varsa yoksa ilhamın
şiarı.
Ş/aşkındır çehrem.
Bir bulut bir de
tütsü.
Tünediğim semada saklı
izi yalnızlığın.
Her sözcük bir kuşa
delalet esen rüzgârsa kışa askıntı yazın ortasında yıktığım şehrin duvarları ve
putları devirdiğim kimine göre pot kırdığım elbet kat izinde saklıyım duaların
ve rüyaların.
Sevebileceğim kadar
da sevdim insanları aslında tüm canlıları ve işte burada mola veriyorum varsın
olsun ağırdan alayım da hayatı Molla diye çığırsınlar adımı.
Bir ç/engel bulmaca
misali hayat.
Ekli yeni halkalar
zincirlendiğim o kör kuyunun aldatısı ve işte ruhumun kör noktası görmeden
bilip binmeden bindirmişken arkamda kalan hayata mademki özlemimle yoğuruyorum
cümlelerimi ve işte özlediğim çocukluğumun hikâyesini sil baştan yaşamak ve
yazmak istiyorum.
Duygularım küskün
dün ve bu gün.
Dünyam çalkalanıyor
yayık ayran misali ve misafir ediyorum mantığı günüme ve duygulardan yoksun
günler geçiriyorum aslında hayatı da şiirleri de geçiştiriyorum afrası
tafrasına filan da alışık olmadığım insanların cephe aldıkları kadar günüm de
varlığım da sönük coşkuma fiske vuruyor.
Bir b/ölü iki iken aşk:
Kelamın diri telaffuzunda, varlığın
çığırdığı ve çağırdığı ölüm olmasa gerek nasıl ki ölü mevsimden arda kalandır
kurumuş dökülen yapraklar ve nasıl da gönülden ıraktır gözden uzak namı yürümüş
aldatıların inhisarında ruhumun çökkün omuzlarına çöken gece.
Miadı dolmuş belki de.
Mihrabı yerinde değil artık
gidenlerin.
Mizacına yenik düşen sitemlerin
alabora ettiği devasa hükümlerin indinden solgun bir yeti bellediğim, kalemin
verdiği direktifin peşinde dünden sökün eden bir imgenin titrek sesinde
dilendiğim ilham perisinden direttiğim iken yaşam ilkem dayanamadığım kadar
gidişlerine dün mizaçlı dostlarımın gerçek yüzüne aşinayım da artık gün ve
gece.
Zaaflarım.
Kendime yazdığım mektupların yırtık
zarfları.
Elem tuşunda duvar piyanomun ve sol
yanında notaların bir kilit noktası iken melodi ve işte ansızın vuku bulan sol
anahtarının açtığı sihirli kapı misali bodoslama daldığım bir yitik günün ön
sözü olmasa bile sonda saklı gizemi yeter ki teyit etsin Huda.
Göle maya çalan bir düş gibi.
Kaybolan bir resim üstünde sarı
yapraklar gizlerken resmin müdavimlerini ve solgun bakışlarında mazinin silik
tarihinde çocukluğumun gülme yetimi kaybettiğim hayatın uzantısında şakıyan
illa ki iç sesim.