Yorgun ve solgun renklerin gücü
adına…
Gücüme gitmiyor artık ne aldatılar ve
de yürek alıntıları:
Ben ki…
Bir magma.
Sen ki…
Çeperinde saklısın rüyalarımın ve
aşkın endamında yiten anılarımın ve gençliğimin anlarında kayıtlı imiş meğerki
hem öncem hem sonram hem de kayıp öznem ve dümenini kırdığım geminin kaptanı
olmakla iştigal kayda değer bulunmayan acılarımdan firar etti edecek iken
ruhum:
Basmakalıp deyişlerin ve söylemlerin
uzağındayım aslında tuzağına düştüğüm cihanın sözüm ona da neferi sevginin kimse,
yalan ve yalancı dostların düşmanım olma ihtimalini yok saymak kadar kendimi
yok saydığımın da farkında bir elem bir can pazarı ve işte tükenen takatimin
sürgün edildiği o kayıp yarımadanın tek yerlisiyim yabancı olduğum kadar
kendime o halde başlayayım anlatmaya kimse içimi karartan kimse akça teninde
ilhamın sözcüklerime nokta koyan bir isyan ve nice isyankâr, alabildiğine uzak
olduğum kadar yalan cihandan ve işte günbegün adım adım yaklaştığım Rabbin Dergâhında
varsın olsun kabrim olsun beni içine çağıran sesi.
Bir cenk ki.
Bir kıyım.
Bir siper ne ki alt üst edildiğim
sevginin kıyama durduğu satır arasında ve işte aşkın İlahi Gücüne vakıf
sarmalında hüznün doğaüstü haizi olduğum sergüzeşt hüznün ve gücün de endamında
sadık olduğum yüce Mevla’m ve O Yüce Makam.
Renkler var alacalı bulacalı.
Sesler var ve sevgiler ve işte
münazara ettiğim yetiler nasıl da yalancı…
Tekbir getiren iken iç sesim.
Elasında gözlerimin, yeşeren yaşaran
bilumum cümle netice itibari ile devranı alttan aldığım kadar insan soyunu ve
işte soyağacım ve işte soy ismim babamın mirası iken nice öğreti ayaktayım
başım nasıl da dimdik ve Araf’tayım sökün ettiğim nice iklim ve işte beni yutan
kara delik ve işte kara gece ve kara gecede yürüyen kara karınca ve işte onun
ayak sesine duyabilirken yüce Mevla bense her tökezlediğimde ayağa kaldıran
oysaki söz birliği etmişti nice sözcük nice v/eda.
İklimlerdense anne ikileten kimse
sevgiyi.
Ve kabullenemediğim onca ihaneti
havale ettiğim İlahi Dergâh.
Yontusu mu günün?
Yongası mı hüznün?
Yortusu mu bilinmezin?
Yâd ellerdeki tek yârim kalbimden
eksik etmediğim bilumum duygusu ömrün ve işte kapısındayım İlahi Makamın.
Günler salkım söğüt.
Duygular salkım saçak.
Bekletildiğim ne ki beşerin kapısında
yeter ki kabul göreyim Hakkın Dergâhında.
Girift imişken her söylem.
Gaipten gelen coşkum ve sevgim bir o
kadar elem.
Gönül tezgâhı:
Kalp gözü.
Can pazarı.
Havadisler saklı yüreğimde ve işte
solgun haresi yılların yeter ki uzak olsun hanemden ölüm.
Bir seyyahım ki.
Belki de seferisi duyguların.
Kalbimse saydam ve şeffaf.
Reşit olsa ne olmasa ne acılarım?
Rengi yitti dünün:
Rakımında çocukluğumun büyümeye rest
çektim günbegün.
Zanlardan uzak.
Zaman aşımı belki de içine düşülesi
tuzak.
Endamı evrenin ve beni uzaklardan
çağıran sesi hem matemin hem umudun ve işte Araf’ta kayıtlı ve işte afaki olan
her ç/ağrı.
Şimdimden yoksundum dün.
Dünüme muhalif alabildiğine hüzün.
Yarınların beklentisi ve sadık olduğu
kadar kalemin yüreğimin Reçber’inde saklıdır g/izim.
Meali yorgun yılların dinmeyen rüzgârın
esintisi boynumsa kıldan ince kaderin hanesinde saklı o mütereddit tekil
varlığım gel gör ki yazdığım sevdiğim kadar da Hakkın yolundayım:
Ey, yüce Rabbim af eyle günahları ve
kır bileğini önüme set çeken imkânsızı imkân dâhilinde bahşet haneme:
Acımdan büyük acı da yaşatma yeter
ki.
Solgun bir çiçeğim mademki nazarında
insanların…
Toprağına sadık bakaya kalan
hatıralarımın güzergâhında mevcut iken o rahle ve işte ben o gök gözlü kadının
dinmeyen rüzgârı ve sevdasıyım direncimle dirayetimle baş koyduğum Hak yolunda
duacısıyım da varlığının ve sağlığının.
Kimse beni yok sayan ve her kim ise
nefretini boca eden bense bülbülle konuşup önce güle konduğum sonra da solmamak
üzere gül olup açtığım varsın açılmayan kapılardan kovulayım yeter ki her
açmaza düştüğümde yolumu aydınlık kılsın yüce Huda:
Ne öncem ne sonram.
Anda saklı varlığım ve şükür
duygularım yeter ki uyanmayayım gözüm açık gördüğüm rüyadan…