‘’Şiirlerini bozdurmaya giden bütün şairlerle bir gün bir araya
gelsek diyorum. Kar helvası yer, sırayla ezan okur, Arzu Film’den bol güldürülü
filmler izlerdik. Vergi borçlarını ödeyemeden ölen borçluların yakınlarını
aramıza katar; kimsenin uğramadığı irtibat bürolarını basardık. Harmandalı
oynar, dizimizi yere vurduğumuz an topluca ölürdük.
Şaire, babasından önce ölmek yakışmaz.
Şimdi ben mi avazım çıktığı kadar bağırayım, yoksa sen mi?
“Kuşlar, mezarlıkta şiir okuyor ölülere!” diye!’’(Alıntı)
Düşlerimin ve tenimin nemli olduğuna bakma,
baba, sen aslında bilirim de bakan ama görmeyen körlerden olmadığını zaten bu,
değil miydi bana dağ olan kol kanat geren en ihtişamlı koruyucumun ve beni hem
kollayan hem kodlayan baba sevgimle hemhal olduğumu bir de baba…
Senden korktuğum kadar korkmazdım öncemde
Allah’tan sonra başıma taşlar yağdı ruhuma yaşlar ve yaş aldıkça Rabbimi buldum
ses duydukça öncemde sadece Rabbimden de korkmadım hani ve beni korkuyla
sevdirendi yüce Mevla’m: önce Allah sonra da sen, baba.
Senli düşlerim olmadı benim ta ki sen gidene
dek.
Sensiz günlerim olmadı hiç ne de olsa bir
paratoner idin sen hem başımda hem sağımda solumda önümü görmesem bile ışık
tutandın bazense karanlıkla korkutan ve isyan edemeyeceğim kadar öncemse senden
çok korktum, baba.
Lal idi yüreğim.
Ve alabildiğine nazenin.
Solumda saklı idi beratım ve fermanım ve
yangınım ve de ölüm:
Hep, sevdiklerim terk etti beni öncemde
fiziken de çekip gidenler ruhen de.
Sonramda ise bir görüntü ihlali ve somut olsa
da varlıkları soyutlaşan ve yaşarken uzaklaşan dostlarım.
Mevzumuz bu değil aslında, baba.
Konumuz neydi sahi?
Elbet baba sevgim ek olarak baba korkum; peki,
ya, ben hiç mi korkutmadım insanları?
Haşa, Rabbim mademki sensin bahşeden o halde
hazır konu açılmışken Rabbim, canım babamı koru Sen, kabir azabından.
Şairin de dediği gibi mademki şaire babasından
önce ölmesi yakışmazdı…
İyi de ben şair değildim önceki hayatımda
sadece ve sadece uysal kendi halinde bir çocuk bir öğrenci ve korkunun had
safhasında bir evlat hem korkuluklar filan da yoktu önceki hayatımda ben
alabildiğine sevgi dolu uyumlu bir çocuk olsam da şiir yiyip içmişliğim de
yoktu sadece yazmış bulunduğum üç beş şiir ilkokulda en çok da sevdiğim insana
yani ilk arkadaşıma yani babaanneme bir de ay-dede diye yazdığım bir şiir.
Hayatım bir karnaval havasında geçerken
üstelik…
Üstümde üç çift göz ve ilk beni terk eden yine
babaannem ve eşleştiğim geride kalan iki çift göz biri babam biri anne.
Tokalaştığımsa kalemim iken ama sadece ders
çalışıp ödev yaptığım dedim ya: ne şiir içmişliğim vardı benim ne de şiir
giymişliğim gelin görün ki hayatı da şiir b/ellemişken ve elimin hamuru ile
sevdiğim cihan ve bitimsiz hayal dünyam ve hayallerim bir de babam vardı ki
benim, en sevdiğim en çok da korktuğum belki de bendim babamı korkutan sanki
alıp da başımı gidecekmişçesine lakin ne aklımdan geçen ne de insanlardan
beklediğim ama babam öylesine korkuyordu ki insanlardan ve yirmi dört saat
gözaltında kaldığım babanım disiplini ve haşmetli kuralları öyle ki Hammurabi
kanunlarını daha zorlayan ve işte içtimada bir çocuk ve işte sevginin ve aşırı
korumacılığın saflarında bir o kadar da saf addedildiğim bir o kadar dünyanın
en saf insanı olarak kalmaya adeta yemin etmiş.
Öznemle özlemim ise aynı derecede:
Kısıtlanmışken özgürlüğüm kimse de engel
olamadı gitti işte yaşama sevincime.
Gidenlerin arkasından su değil gözyaşı
döktüğüm.
Dönmeyeceklerini bile bile köşe başında nöbete
kaldığım.
Ve uyruğum.
Ve ulağım.
Ve uleması iken cihanın.
İçimde kalacak ukdelerden habersiz hayatı
seyirci koltuğunda yaşarken bilmeden de sahneye çıkıp en muhteşem rolüme yani
insanlığıma soyunduğum ve ruhum ve kapıştığım nefsim ve kesilen nefesim.
Aşkın ihracı.
Mevsimin ikramı.
Ölümün idam fermanı.
İnsan sevgim.
Allah inancım.
Hudutlarımdan çıkamadığım kadar kimsenin de
sınır ihlali yapmasına imkân tanımadığım.
Hem dünüm.
Hem günüm.
Hem de yarınlarım.
Ya, kimdi beni öldüren ansızın?
Ya da ruhumdan sızan hüzünle ve özlemle ben
miydim babamın katili daha doğrusu özgürlüğümü başlamadan sonlandıran babam
mıydı hüznüme çanak tutan bir otoritenin göz kamaştıran ışığında kimse yoldan
çıkan benim karşıma çıkmasın diye babam mıydı çocukluğumu asla sonlandırmama
izin vermeyecek olan revnak acı ve o hışımla soluksuz kalıp da eve geç kalma
hakkımın asla bulunmadığı bir hayatı bir o kadar pamuklarda büyüten de o
pamukların koruyuculuğundan taviz vermediği kadar babam mıydı ölmüş olsa bile
gölgesi peşimde ve beni başka bir boyuta tayin etme hakkının bulunmadığı güzergâhta
saklı tutan?
Kimdi hızımı kesen?
Kimdi hız sınırım?
Kimdi duygu ihlalim?
Kimdi kibirli ve kimdi kindar ve korkak
olmadığım kadar da yaşarken korktuğum ilk ve son kişi illa ki babam mı
olacaktı?
Öncemde çocuk.
Anımda da yarınımda da çocuk kalmaya mecbur.
Mücbir sebeplerden filan da saf değiştirmesem
de şair kimliğime geç kavuşsam da ben hala bir çocuk olarak kalmaya hem istekli
hem de mecburdum.
Dün de böyle bu gün de yarın da…
Hayallerimi katletmiş olsa bile insanlar ben
hayallerimin külünden yepyeni hayaller örmeye ve doğmaya mecburum illa ki
mecburum.
Hayatın sonsuz şiire mahal veren ç/ağrısında
ikbalim iken de umut ve eğer ki hayata sıkı sıkıya tutunuyorsam bunu da babama
borçluyum gerçi hayatın ne kininden ne kirinden oldu üstüme bulaşan bazense
üstüme sıçrayan çamurdan dahi ben mesulüm ve alnımın akıyla ve ellerimi yıkadığım
sabunun köpüklerinden bile hayaller kurabilir şiirler yazabilirim.
İdam mangam hazır olsa bile.
Yazılası ölüm fermanımın binlercesi saklı iken
ilham perimde ve kursağımda.
Ve işte idam sehpamda yerleşik hayat
menüsünden de nemalandığım kadar ben boyutsuz yaşayan boyutsuz esen bir
rüzgârım hem de içime ta içime için için seven ışıldayan gözlerimden kendime
inşa ettiğim iken şiir bahçem ve şiir cennetim asla iflah olmayacak da bir
hayalperestim ve dünkü mütereddit kimliğimden arınıp muhtemelen yazacaklarımın
çeperinde boy veren delişmen ve başına buyruk da bir fidanım elbet kaynağım
elbet suyum da Allah’tan ve Allah’ın izniyle de dikeceğim nice fidandan mesulüm
öncemden ayrı düşmediğim kadar yarınların ümidiyle için için de yanan bir ateş
olmanın verdiği o kıvılcım ve kıvanç ile de tıka basa doluyken…