Her düş bir aldatı iken
ve yenik mizacında şehrin
bense bir şiire gebe şaşkın bir şair
bir yoldaş
zümremden ayrı düştüğüm
gecenin ihanetinde
ve sözcüklerin kasabasında
belki de kapısından kovulduğum
köylerin
muhtırasında saklı muhtar adayı
ve işte şiirin çatısını
kolladığım kadar arkamı
hüzün hırkam sırtımda
nasıl ki babadan tembihli
ve şakırken kalem
bülbüle âşık
bense mütemadiyen konuşup da bülbülle
vardığım cennet dergâhı
vardığım saf kan gül mezarlığı
varamadığım kadar kendime,
kendime yabancı
sair kelime
işte şair mizacımla
döküp de eteğimdeki imgeleri
ansızın da zuhur eden o teselli
hem şahtım
hem şahbaz aklımı imgelerle yiyip de
oturduğum masa başı
hem konuk
hem ev sahibi
ve kalemin
anbean büyüyen o cılız sesi
ben dahi inanamazken
damarımda dolaşan
şiir mizaçlı kanıma
ve gölgeme şerh düşmekle iştigal
artık neye mahal
verse de iç sesim
alabildiğine talepkâr
ve davetkâr
bir gönül işçisi
yüreğin külünden doğmakla hemhal…