‘’sen hiç
büyümeyen çocukluğum
sen varlığım yokluğum
sen gün be gün artan karanlığıma
tanrının bahşettiği nurum
gizlemekten yoruldum tut zihnimi dök beni
masallara evrilen sıradan
öyküleri
bir de benden dinleyip öyle karar ver e mi
dünyanın bir
yerinden bir avuç yağmurla
ağlayan annelerin kızıl bakışıyla
arınmaya kirlerinden musalla taşıyla
ve bir kız çocuğunun örgülü saçıyla
kuşandım senin zırhını’’(Alıntı)
Hangi renk
mubahtı beyazın ferinde saklı gözümden akan yaş misali?
Hangi duygu
revnaktı sözcükleri zırh bilen bir nesilde saklı umut gibi?
Renklerdi
coşkumun diğer adı ve işte beyaz idi ruhuma geçiş hakkı tanıyan masumiyetin
dahi yargılandığı bir dünyada nasıl ki vicdanlardı nutku tutulan nasıl ki
hicranlardı ay ışığının saklı kaldığı bir güz akşamında baş veren umudun sağ
ayağı ve solumdaki zarar ziyan aşkın meşk eylediği bir cihana duyduğum özlem
neydi ki ölüm zaman tanımadıktan sonra…
Bir ferman idi
yazmaya müsait duyguların tesirinde kaldığım belki de ahkâm kesendi vicdan
kuruyandı göz pınarlarım.
Rengim iken
saklı tutulası o rakım aşkın hicvinde sevginin ferinde sönmeyen yangın misali
tutuklu olduğumdan da öte tutulan nutkuma eşlik eden o devasa yangın ve öfke…
Çalıntı
ruhların gemici feneri…
Uydusu olduğum
aslında uyruğu olmayan sözcüklerin istikameti ve çocukluğum sırf çocukluğum
olsaydı keşke bakaya kalan sadece ziynetim sadece masumiyetim de değil tüm
sevdiklerim kati surette saklı iken çocukluğumda ve işte resmettiğim hayatın ve
işte yazdığım şiirlerin şahidi iken öncelikle Tanrı ve kalem.
İnzivada geçse
ömür ne ki?
İhbar
etmedikten sonra kirlenmiş tüm masum renkleri…
İhtiva ettiğim
kadar ibraz ettiğim ve isyan ettiğim çocukluğumun biriktirdiği onca hikâyeyi
yazmaya müsait bir ruh hali ve zemin ve efkar iken başımın tacı…
Zikreden de birdi
fikrîden de.
Derviş misali
salındığım cihanın çarpık ve engebeli yolları.
Müsait bir
yerde inebilir miyim, ey sefil şoför?
Mademki bir sebildi aşk mademki bir sebildi
umut nereye dönsem aynı dengim de yoktu madem ve işte babadan tembihli kimse
artık ahkâm kesen yeter ki olmasın gölge.
Bir ney sesinde saklı olabilirdi huzur.
Bir tamburda ya da.
Dünde kalan fildişi tuşlu piyanom ve
harcadığım zaman ve hayat.
Muhterem bir renk idiyse eğer ki çocuk mizacım
ve sonlandıramadığım çocukluğum hem hangimiz masum kalmıştık ki?
Kayıt açan kader kayda geçen torpilli keder.
Kapı açan zangoç ve Süryani yalnızlığı dünün.
Sübyan gölgesinden dahi kaçabilirken insan ve
nefsine yenik ve öfkeli.
Fettan dalgalar adam boyu sözcüklerin kiri
kıyıya vuran aslında asılı kaldığımız göğün devasa asası ve zihninde dönen
yorgun çarklar.
Çocukluğum.
Çocuksu ruhum.
Çocuksu hayallerim.
Çocuk kalmak mümkün olsa da çocuk sevinçlerin
de vardı vadesi.
Renklerin körü ve közü beyazın çabucak
kirletildiği ve tokalaştığım eli gök kuşağının sarmalında İlahi Aşkın ifa
edilesi ifşa edilesi değil iken hayaller ve işte çocuksu bir masumiyetle yere
serili düşler bol keseden seven bol keseden elini veren sevi dilinde karşılığı
olmasa bile sehven cenk eden emre amade düşler.
‘’soğuk pınarlardan yüksek yaylalardan
kırık pencere gölgesinde yaşmaklı
dualardan
ve karabasan nöbetlerinden arta kalan
hissiz bir isyandan sonra
öğrendim seni sevmeyi ‘’(Alıntı)
Beleşten yiyen ruhum.
Basireti b/ağlanmışken bir kere ufkun.
Ve muradın dillendiği mutat sözcüklerde hız yapan mademki
umudun ve ufkun kozasında süregeliyordu o çocuksu hayallerle dolu çocuksu
yaşam.
Baş veren yeni gün.
Batılında dünün ve atıl yüreklerde kaynayan kazan.
Sevgi kazan çocuksa kepçe misali daldıran yüreğini sevgiye…
Çocuk kalmakla iştigal bir hayale bağlanan çaputların
uçuştuğu saçakların birbirine kavuştuğu ve edanın zaferi vedanın nimeti aşkın
evrelerinde çocuk gibi masum bir ruha eşlik eden rüyaların zirvesi elbet çocuk
kalbi iken en değerli ziynet ve de çabucak harcanan bir nimet.
Çocuk.
Adı çocuk.
Sanı çocuk.
Sancılı bir oluşum olmasaydı keşke çocuk kalmak çocuk yaşamak
ve çocuk ölmek.
Çocukluk hayallerden taşan.
Çocukluk aslında bir zirve.
Çocukluğum kadar da çoğul hayallerim ve tek kişilik hanemi
cennet bildiğim bir o kadar hayatı cehenneme dönüştürenlere de okuduğum lanet…