Vakti zamanında
çıktığım yoldan yok iken dönüşüm kaygan zeminde reşit kılınacakmışçasına her
duygum her rötuşum ve bir sağanağa sığınan rahmeti içime çekişim ve efsunlu
sesinde annemin söylediği ninnilerin asla ve asla bir benzeri olmayacağına
kefilim de yaşadığım zindanın kırık penceresinde askıda ekmek misali ruhuma
askıntı ölümün ve renklerin vebali bir de sürgün ediliğim kıtalardan aşırdığım
sözcükleri ve işte annemi şiir bildiğim emre amade cihanı cennete çeviren iken
çocukluğum dünde kalan yorgun hayallerimden sözün ona kendime bir dünya
yarattığım erişilmez bir ukde aşkı vecize yapan bir imgede belki de kırık
tekerinde döngünün varsa yoksa aşkı hicvettiğim o peyzaj o pencere bir saksıda
yaşamaya mecbur kılınan mor menekşemin aslında hapsolduğu da değil hapsinde
cihanın nihayetinde kulluğuma kefil ve itiraz ettiğim kadar da yalan dünyanın
yanık kokan sönük ferinde saklı tutulası bir Işık bir Ateş ve İlahi Adaletin
Fermanında göz süzen renklerin değil sadece ve sadece renklerin de değil en çok
da beyazın ve masumiyetin bir hışımla çabucak kirletildiği gerçeğinden
hareketle harında aşkın hatim indirdiğim yaralı gerçeklerin dahi kabul
görmediği bir dünyaya ve yaralı kalbime kefil de değilim artık…