Ölüm Öncesi Aşk Sonrası...






Sana gelince…
Ne ben Sezarım,
Ne de sen Brütüssün…
Ne ben sana kızarım
ne de zatın zahmet edip bana küssün..
Artık seninle biz,
düşman bile değiliz..(Nazım Hikmet)

 

 

 

Aşkın gazabına uğradım:

Taşkın ve çatık kaşlı nehirler gibi

Ruhumda tütendin

Varlığımın tüttürdüğü bir gizem bir şiir ya da

Meali olmayan kök hücrem gibi

Sarmalında evrenin

Toprağın sesine kulak verdiğim

Derinden usuldan beni çağıran sesi

Sirenleri aşkın susmak bilmedi

Gezgin ve seyyah na’şım solmak bilmedi

Solumda saklı gizemin

Sağımda sağdıcım kalemim

Mermer mezar başlığı altında şiirin

Oysaki yeni daha şimdi doğmuştu yüreğim

Nemli siması

Aşkın da seması

Sözcüklerin ricası

Sen ki:

Siyam yalnızlığımın iksiri

Gök kubbe âşık

Yerküre yoldaş

Yoldan çıkmak ne ki aşk olmadıktan sonra?

 

 

Seyrüseferinde şiirin bir girift bir dehliz nemli mendilim soluk tenim ve okunaklı el yazım…

Divitim.

Dibi defalarca gördüğüm.

Başı olmayan melun bir şarkı.

Metruk hecelerin gizemi ve yerkürenin hacmi…

Ölüm öncesi.

Aşk sonrası.

Yalnızlığın kâfir acısı…

Üstadın gizeminde seken kelimelere baka kaldığım yetmedi acının racon kestiği.

Amatör kalemim ne ki göğün köpüren öfkesinde saklı o dinamit lokumu gibi ve de yüreğimin pimini çekiyorum ansızın.

Sözcükler dilaltım.

Yalnızlık yazgım.

Yarama merhem olansa şiir ve hüzün ve ben derme çatma kulübemde kundaklanmış yüreğimle çıktım bir kere sevginin teftişine.

Rakımlar uzak.

Rakamlar ise tuzak.

Lakin hemhal olduğum sadece lal harfler ansızın can bulan ansızın da sonlanan bir gizemin satır aralarında kendimi aradığım ve kurcaladığım iç sesim ve kurguladığım şiirlerim…

Nemine sadığım göğün yerkürenin de katmanlarında sıkışıp kalmış bir cenin gibi an itibari ile yeniden dönmek istiyorum annemin rahminde sıkışıp kalmış bedenimden eser kalmasa bile esaretin taarruzunda imgelerin son bulmayan nakaratında sadece çömmek yere ve görünmez olmak adına siyah bir cübbenin içinde biteviye erimek ve yok olmak adına.

Mazbut bir aşkın bakir yalnızlığında.

Şaşkın mizacımın öfkesini kum torbasına boşalttığı…

Ve de yıkılan kumdan kalelerim.

Bir kum saatinde saklandığım ve kum zerreleri misali zihnimin boşaldığı ve ertelenmiş ölümün yongası bir çiçek misali belki de dalımdan kopmanın verdiği o kekremsi tadı tattığım kadar tattırmak istiyorum insanlığa.

Nasıl cüret edebilirdim aksi takdirde sevmeye?

Ve nasıl dillendirebilirdim sevilmeyi?

Bir nükte.

Bir tutku.

Bir de ruhun saklı tuttuğu utku.

Yüreğin peyzajında saklı ufku ve de…

Şahikanın kanatlarına serili bir benek gibi ya da kelebek ve işte sonlandırırken günü ölümüne sevdiğim gönlümün saklı tuttuğu o solgun gülü koklarken ölekaldığım…

 


( Ölüm Öncesi Aşk Sonrası... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 26.09.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu